Büyük güldürü ustası, filozof Nasreddin Hoca’nın Eskişehir’in Sivrihisar İlçesine bağlı eski adıyla Hortu bugün adıyla ise Nasreddin Hoca Köyünde doğup, Konya’nın Akşehir İlçesinde ise öldüğünü bilirdik.
Daha doğrusu yıllarca insanlara böyle dayatmışlardı. Eskişehirliler olarak da hiç sesimizi çıkarmadan paşa paşa kabul etmişiz. Bir hafta on gün öncesine kadar bir Allah’ın kulu da çıkıp, gerçekten Nasreddin Hoca Konya Akşehir’e göç etmiş mi? Etmemiş mi? Diye araştırma gereği duymamış.
Ta ki Sivrihisar Belediye Başkanı Fikret Arslan’ın Ula Camii Kütüphanesindeki taş sandukayı gündeme getirinceye kadar.
Ulu Cami'nin kütüphanesinde bulunan taş sandukayı inceleyen Anadolu Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Mahur Tulum'un bir taşın üzerindeki yazıya istinaden Nasreddin Hoca'nın mezarı olduğunu iddia etti. Doç. Dr. Mehmet Mahur Tulum’un iddiasına Akşehirliler tepki gösterdi.
Akşehir Kent Konseyi Başkanı Mehmet Sürmeli, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, "Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesinde Nasreddin Hoca'nın Akşehirli olduğu açık açık belirtiliyor. Selçuklu ve Osmanlı kayıtlarında, Akşehir'deki vakıfnamelerde Nasreddin Hoca'nın adı ve Akşehir'de yaşadığı belgeleri ile mevcut. Nasreddin Hoca'yı Kastamonulu, Kayserili yaptılar. Şimdi de bir takım zevat Eskişehirli, Sivrihisarlı olduğunu iddia ediyor. Bunlar asılsız iddialardır. Nasreddin Hoca'nın Selçuklular döneminden kalma türbesi, mezarı Akşehir'dedir” diyerek.
SİVRİHİSAR VE NASREDDİN HOCA BELEDİYE
BAŞKANLARININ DIŞINDA KONUŞAN YOK
Sandukanın Nasreddin Hoca’ya ait olduğunun belirlenmesinden sonra Sivrihisar Belediye Başkanı Fikret Arslan ile Nasreddin Hoca Belde Belediye Başkanı Hüseyin İlhan’ın dışında Nasreddin Hoca’nın mezarının Eskişehir’de olduğu kimseyi heyecanlandırmadı herhalde!
Her iki belediye başkanı dışında bırakın normal vatandaşları Sivrihisarlılar Derneği yöneticileri bile heyecan duymamışlar besbelli. Onlar dahi iki satır açıklama yapmadılar. Bir tek siyasi parti iktidar partisi başta olmak üzere, milletvekilleri bile bir şey söylemediler.
HERŞEYE MAYDONOZ OLANLAR
BU KEZ MAYDONOZ OLMADILAR
Hani nerede bir olay olursa hemen maydanoz olup, hazine bulmuşlar gibi atlayan o sivil toplum kuruluşları nerede?
İllaki bir olumsuzluk olması mı gerekir açıklama yapmanız için?
İlla üniversitelerde öğrenciler bir birlerine mi girmeli?
Veya kamu kurumların tabelalarından TC’nin kaldırılması mı lazım.
Ben şahsen Sivrihisarlı değilim.
Ancak taş sandukanın Nasreddin Hoca’ya ait olduğunun belirlenmesi onlardan çok beni heyecanlandırdı.
Sivrihisar Belediye Başkanı, Nasreddin Hoca’nın anıt mezarını yaptıracaklarını söyledi. Bu da şehirde kimsenin ilgisini çekmedi.
AKŞEHİRLİLER KADAR SAHİP
ÇIKABİLSEK BİZ KAZANIRDIK
Bugün Nasreddin Hoca’nın Eskişehirli olduğunu duyan Konya ve Akşehirliler adeta ayaklandılar. Nasreddin Hoca’nın avuçlarının içinden uçup gitmemesi için gerekeni yapıyorlar. Eskişehirliler ise birçok konularda olduğu gibi Nasreddin Hoca’nın mezarının Sivrihisar’da olmasıyla getirinin hala farkına varamadılar.
Daha fazla sessiz kalacak olursak, AÜ Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Mehmet Mahur Tulum Hoca’yı yalancı duruma düşüren Akşehirlilerin ithamlarını kabullenmiş sayılmaz mıyız…
SADECE BAŞBAKANLAR MI YAPAR…
Katıldıkları 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı etkinliklerinden eşi Cennet Koçdemir hanımefendi ile birlikte çıkan Vali Dr. Kadir Koçdemir, Atatürk Caddesinde bulunan Has Taksi Durağındaki taksici esnafına sürpriz yapmış.
Bunu zaman zaman eski valilerimizden Kadir Çalışıcı’da yapardı. Özellikle hafta sonları tebdili kıyafetle dolaşan Çalışıcı, yolda yürürken önünden geçtiği bir işyerine, kahvehaneye veya taksi durağına girer esnafların halini hatırını sorar sohbet ederdi.
Bu hareket esnaflar tarafından büyük ilgi görür ve kendi aralarında ‘ne kadar mütevazi bir vali. İşyerime geldi benimle sohbet etti, çay-kahve içti’ diye aylarca konuşurlardı.
Bunu geçmiş yıllarda ‘Çoban Sülü’ lakaplı Adalet ve Doğru Yol Partilerinin Genel Başkanı ve Başkan Süleyman Demirel’de çok sık yapardı.
Son yıllarda da bugünün Başbakanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’da sık sık yapıyor. Düşünün bir işyerine veya taksi durağına başbakan geliyor, çay içip onlarla sohbet ediyor. Unutulacak olay değil.
Valimiz Kadir Koçdemir’de eşiyle birlikte 23 Nisan günü önünden geçerken Has Taksi durağına girmiş. Karşılarında vali ve eşini gören taksici esnafı önce bir şaşırmış. Ancak bu şaşkınlık hemen atlatılmış ve vali ve eşine ev sahipliği yapmışlar. Vali Koçdemir ile eşi Cennet Hanım, taksici esnafının çayını içerken spordan günlük yaşama kadar pek çok konuda sohbet etmişler.
Vali Koçdemir, mesleklerindeki sorunları ve şehrin trafiği ile ilgili görüşlerini aktaran esnafa, Türk Dünyası Kültür Başkentliği kapsamında taksilerin de kullanımına sunulması planlanan Devrim otomobilinin replikasına yönelik çalışmalar konusunda bilgi vermiş.
Bu tür ziyaretler daha sık gerçekleşirse bu şehrin en büyük mülki amiri ile halk arasındaki set kırılmış olur. Hem de bürokratlarından duyamayacağı şehrin sorunları, istek ve arzuları hakkında bir bire bir bilgi almış olunur.
Vali Kadir Koçdemir’i kutlayarak, bu tür ziyaretleri sık yapmasını acizane öneririm. Milletvekilleri, Belediye Başkanları bunu sık yapıyor. Ama onları yaptığı ziyaretler ‘oy’ için değerlendiriliyor. Sizin öyle bir kaygınız olmadığına göre, daha çok anlam taşır.
KISSADAN HİSSE:
Köle ve Aslan
Vaktiyle bir köle kaçıp ormana sığınmış. Etrafta gezinirken, iniltiler içinde ızdırap çeken bir aslan görmüş. Önce korkup kaçmaya yeltenmiş. Fakat aslanın yerinden hiç kıpırdamadığını, yalvaran gözlerle kendisine baktığını görüp durmuş. Aslan kanayan pençesini uzatıyormuş ona. Köle dikkatlice bakınca, aslanın pençesine büyük bir dikenin saplandığını görmüş. Dikeni çıkarıp yarayı temizleyen köle, gömleğinden kopardığı bezle de iyice sarmış.
Rahatlayan aslan ayağa kalkıp kölenin ellerini yalamaya başlamış. Sonra da önüne düşüp yaşadığı inine götürmüş. Her gün yakaladığı avları ine taşıyıp, köleye yardım ediyormuş.
Bu beraberlikleri uzun sürmemiş. Ormana gelen avcılar ikisini de yakalamışlar. Ayrı kafeslere kapatıp günlerce aç bırakmışlar onları. Kralın da hazır bulunduğu bir gün kafesin ağzı açılmış. Aslanın köleyi nasıl parçalayacağını herkes merakla bekliyormuş. Büyük bir iştahla saldıran aslan, kölenin yanına gelince onu tanımış. Önünde bir köpek sadakatiyle durup ellerini yalamaya başlamış. Kral bu duruma çok şaşırmış. Köleyi yanına çağırıp bütün hikâyeyi dilemiş ondan. Anlatılanlardan çok etkilenen kral, kölenin affedilmesini, aslanın da ormana salıverilmesini emretmiş.