Birdenbire haberi okuyunca kendimle yüzleşme gereği duydum!
Son aylarda bir güzelliği öven, eleştirel olmayan, toplumsal kaygılarımızı dile getirmeksizin mutluluk sözcükleri ile bezenmiş tek bir köşe yazımın olmadığını hissettim. Yaşadığımız kâbus dolu süreçte yüreğimizi rahatlatan, yüzümüzü güldüren, gururumuzu okşayan tek bir haber, tek bir yaşanmışlık hiç mi yoktu? Vardı var olmasına da, ülkemin kanamalı durumundan bu güzellikleri göremez olmuştuk gerçek bu işte…
Haberi aynen şöyle vermişlerdi; Anadolu Üniversitesi, 2016-2017 akademik yılı için açılmış olan 5 bin 994 örgün aday öğrenci kontenjanının 5 bin 957’sini doldurarak yüzde 99,38’lik oranla rekor düzeye ulaştı…
Anadolu Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Naci Gündoğan, konuyla ilgili bilgi veren kişiydi. Eskişehir için de sevindirici bir durum olduğunu söylüyordu mütevazı bir dille. Oysa işin gerçeği, Eskişehirliler olarak gurur duymamız gereken, bu gururu dilden dile(gönülden gönüle) paylaşmamız gereken bir konuydu.
Elbette ki bu durum, Eskişehir’in incilerinden olan Anadolu Üniversitesinin tercih edilebilirliğinin çok yüksek olduğunu göstermektedir. Sayın Rektör çok önemli bir ayrıntıyı da şöyle dile getiriyor: Kayıt hakkı kazanan adayların yüzde 22’sinin Eskişehir’den, geriye kalan yüzde 78’lik kısmının ise ülkemizin diğer illerinden gelecek olmasında; Eskişehir gibi güzel bir şehirde kurulu bulunmasının ve üniversitemiz kampuslarının, önemli rol oynadığını düşünmekteyim…
Prof. Dr. Naci Gündoğan bir Eskişehir çocuğu, bu kentin insanıdır.
Bir insanın yaşadığı kentle övünmesi, yaptığı işle (bulunduğu konumda) başarılı olması için çok önemli bir motivasyondur.
Son yıllarda Anadolu’nun incisi diye anılan bir kentin bu düzeye getirilmesinde emek veren-yürek veren (adlarını bildiğimiz, bilmediğimiz gizli kahramanlar dâhil) herkesten Allah razı olsun. Vefasızlık insani değerlerden yoksunluğun başında gelir. Bizler, yani yaşanası bir kentte yaşayan toplum olarak; bu ortamı sağlayanlara karşı kadir bilmez isek dört ayaklıların dahi düşmeyeceği konuma düşmez miyiz?
Anadolu Üniversitesine kayıt hakkı kazanan adayların yüzde15,1’i Eskişehir merkezli. Yüzde10 ile Ankara, yüzde 9 ile İstanbul, yüzde 6,4 ile Bursa, yüzde 5,8 ile İzmir ve yüzde 4,1 ile Antalya izliyormuş.
Rektör Gündoğan Anadolu Üniversitesinin tercih edilmesindeki gerekçeleri de şöyle detaylandırıyor: Tüm akademik birimlerinin nitelikli akademik kadrolara sahip olması, derslikleri, laboratuarları, 7/24 hizmet veren kütüphanesi, günde üç öğün yemek sunan yemekhaneleri, spor ve yılda iki bin beş yüzden fazla sosyal ve kültürel etkinliğe ev sahipliği yapan sosyal tesisleriyle sadece ülkemizin değil, dünyanın da en güzel kampuslarından birine sahip olması. Faktörlerinin yanı sıra Türkiye’nin hayat kalitesi yüksek, en güzel şehirlerinden olan Eskişehir’de kurulmuş olmasının da belli başlı etkenler olduğunu düşünüyorum…
Eskişehirli; Anadolu Üniversitesi ile de, Osmangazi Üniversitesi ile de gurur duyan kadir bilen insandır. Siz bakmayın üniversite öğrencilerini karalayarak “şehrimizi yaşanmaz yapıyorlar” iftirasını atan insanlık yoksunlarına! Bu kentin ekonomisi başta olmak üzere kültürel gelişiminin gelişmesine, hoşgörü çıtasının yükselmesine vesile olan bu evlatlarımızı “gayrimeşru işler yapıyorlar” diye Allah’tan zerre kadar korkmadan karalayan yalamalara! Ömrümce insanları kategorize etmeyen biriyim. Sağcı-solcu-yolcu-zengin-fakir-Alevi-Sünni-Türk-Kürt gibi tercihler ya da yazgılar umurumda olmaz! İnsanları iyi insan-kötü insan(ahlak yoksunu insan) diye ikiye ayırırım sadece. Eskişehirliler adına üniversiteli gençlerimizi karalamayı iş edinen ahlak yoksunlarını incelediğinizde görürsünüz ki Eskişehirli değillerdir zaten! Lakin Eskişehirliler adına ahkâm kesmek gibi yüzsüzlükleri sonunda yaptıkları nankörlük biz Eskişehirlileri de zor durumlarda bırakır kimi zaman…
Böylesi versiyonların Eskişehir’de yaşamaları nüfus kalabalığından gayrı bir özellik taşımaz! Doğum yeri(memleketi)neresi olursa olsun bizim için fark etmez. Değil mi ki bu kentin kültürüne uyum sağlayıp bu kenti yaşayan (bu kentte yaşayan değil ama)her güzel insan zaten Eskişehirlidir. Ezik taşra kültürünü bu kentte yaşatma olanağı bulamadıkça mutsuz olsa, önüne gelene saldırsa da gerçek budur…
SİZİN SESİNİZ
Deplasman Hikâyeleri
Özel sektörde uzun yıllar kalıcı olmak başarıdır. Hele ki günümüz Türkiye’sinde! Soner Yüksel ile ESGROUP çatısı altında altı koca yılı geride bırakanlardanız. Yaşadıkları yaşından daha büyük olduğu için de yakın hissederim kendime. ES TV eğer bugün bu kentte önemli bir işlevini her şeye rağmen başarı ile sürdürüyorsa Soner’in katkılarını da kimseler inkâr edemez…
Yaşı, evladımın yaşında olsa da resmiyetten uzak, arkadaşlık-kardeşlik boyutunda süregeldi ilişkimiz. Yeri geldi kavganın da en kralını yaptık kendisi ile merak etmeyin! İnatçı iki keçinin köprü üzerindeki toslaşması öyle masum kalır ki bizim kavgamızın yanında. Ama şu kedilere-köpeklere sokaktaki masum patilere olan merhameti yok mu? Koca cüsseli bu genç adamın ölmüş bir kedi yavrusunu avuçlarının içine alıp göğsüne basarken, iri gözlerinden sağanak yağmurların yağması kardeşlik bağımı artırır…
Soner’i uzun zamandır işyerinde mutlu görmemiştim. Eskişehirspor’un süper bir sona ermesi adına o da elini taşın altına koymuş belli. Kombine bilettir, deplasmandır, naklen yayındır gibi konularla yatıp kalkıyor haftalardır. Bir de Balıkesir’den mutlu dönüş nasip oldu ya! “Deplasman Hikâyeleri” adlı programına da kavuştu ya! Kim tutar Kadir Savun kılıklı adamı?
OZANCA
Memleket isterim,
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun,
Kuşların, çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket isterim,
Ne baksa dert, ne gönülde hasret olsun,
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket isterim,
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun,
Kıs günü herkesin evi barkı olsun
Memleket isterim,
Yasamak, sevmek gibi gönülden olsun,
Olursa bir şikâyet ölümden olsun! Cahit Sıtkı Tarancı