Prof.Dr. Alper Çabuk

Eksik kalan hafta

Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı

9 Ekim 2017 09:52
A
a
Sütiş Eskişehir
Geçen hafta köşe yazımı yazamadım. Oldukça yoğun bir haftaydı. Önce İzmir Karaburun’da yürütmekte olduğumuz projelerle ilgili olarak iki günlük bir çalıştaya katıldım. Çalıştayda aynı bölgede çalışma yapan diğer bilim insanlarıyla buluştuk ve Karaburun’a yönelik projeleri değerlendirdik.İzmir Büyükşehir Belediyesi eşgüdümünde farklı meslek disiplinlerinden kişilerin bir araya getirildiği bu organizasyonun hem bölgede yürütülen çalışmaların koordine edilebilmesi hem de biz bilim insanları açısından oldukça yararlı olduğunu söyleyebilirim. Bu çalıştayı düzenleyen değerli meslektaşım Doç.Dr.Koray Velibeyoğlu’na ve İzmir Büyükşehir Belediyesine çok teşekkür ederim.
 
Geçen haftanın bir başka gündemi ESRI User Conference’da (ESRI Kullanıcı Konferansı) “Gezegenemiz ve Süper Kahramanları” isimli bir sunum yapmak üzere davetli konuşmacı İstanbul’a davet edilmemdi. 2015 yılında GIM International Dergisi’nde orijinal hali basılmış olan ve bu köşeden Türkçesini de sizlerle paylaştığım “21. Yüzyılın Süper Kahramanları” başlıklı yazım bu sunumun temasını oluşturuyordu. Yazımda da belirttiğim gibi vermek istediğim mesaj kısaca şöyle özetlenebilir: “Medeniyetimizi tehdit eden küresel ısınma, açlık, kuraklık, giderek artan iklim olaylarına bağlı afetler, bölgesel çatışmalar, evsiz ve yurtsuz kalan insanlar, mülteci sorunu ve pek çok diğer sorunlarla savaşmanız ve toplumun iyiliğini sağlamanız için süper olmanız gerekmez. Her insan bunu yapabilir. Teknoloji çok şeyi değiştirebilir. Doğru kullanılırsa.
 
ABD’de geçtiğimiz haftalarda yaşanan Irma ve Harvey kasırgalarının izleri daha silinemeden Louisiana, Mississippi ve Alabama eyaletleri ile Florida'nın batı bölgesinde etkili olacak yeni kasırga Nate, sunumumda vermek istediğim mesajları doğrular nitelikte bana göre. Bu mesajı anlamak için daha ne olması gerekiyor? Başımıza daha ne kadar afet gelmeli? Merak edenler sunumuma Facebook sayfamdan erişebilirler.
 
Son olarak da hafta sonu, Osmangazi Belediyesi ile yürüteceğimiz ortak çalışmaları değerlendirmek üzere Bursa’daydım. Bunları yaparken diğer yandan haftada kırk saate yakın dersim, danışmanlığımda 130 tane öğrencim, yürüttüğüm ya da içinde yer aldığım 17 tane bilimsel proje ya da planlama/tasarım projesi, danışmanlığımda yürütülen çok sayıda yüksek lisans ve doktora çalışması, idari görevlerim olduğunu da belirtmeliyim.
 
Şimdi gelelim bunları neden yazdığıma. Bu köşeden ilk kez sizlerle buluşan yazım “Yayınsız Bilim Ölüdür” başlıklı yazıydı. Şöyle başlıyordu: “Çağdaş bilimin ve bilimsel yayıncılığın duayenlerinden Gerard Piel'in ifade ettiği gibi “yayınsız bilim ölüdür”. Bilimde kendini ifade etmenin tek yolu yayındır. Bilim insanlarının temel sorumluluğu bilimsel anlamda ilgili alanda topluma katkı sağlamasını hedefleyen araştırmalar yapmak olduğuna göre, bir araştırmadan herhangi bir yayın çıkmaması halinde ilgili araştırmanın topluma katkı sağladığı tartışılmaya başlanır. Ancak yayın kadar önemli olan, bir bilim insanı için, temel sorumluluk insanların yaşam koşullarını iyileştirmek için çalışmalar yapmak olgusudur. Bilimin görevi, sadece yapılan yayınlarda kaç yayın yaptığınız değil, bunun yanı sıra yaptığınız yayının kaç kişinin hayatını olumlu yönde değiştirdiğidir. İşte ben bir bilim insanı olarak kendime böyle bir yol çizdim. Benim için yaptığım çalışmalarda kaç yayın yapıldığı kadar, yaptığım çalışmalarla kaç kişinin yaşamını olumlu olarak değiştirdiğim de önemlidir.
 
Tam da bu görüşümü destekleyen bir bilimsel araştırmayla karşılaştım geçtiğimiz hafta. Intellectual Takeout adlı portalde Daniel Lattier tarafından kaleme alınan bu araştırmanın sonuçlarına göre “Beşeri bilimlerde yayınlanan makalelerin yüzde seksen ikisi bir kez bile alıntılanmıyor. Alıntılanan makalelerin de sadece yüzde yirmisi gerçekten okunuyor ve yayınlanan makalelerin yarısını, değerlendirme hakemleri, dergi editörleri ve makalelerin yazarlarından başkası okumuyor”.Bilim, insan yaşamına dokunmalı; olumlu etkilemeli... Başarı ve mutluluk başkalarının mutluluğunda saklı. İşte beni anlamak isterseniz bilin ki ben bunun için çalışıyorum.
 
Gelelim bu haftanın ağır topuna. Gönül Yarası başlıklı yazımda Odunpazarı Belediyesi tarafından yapılan Urban Deck Projesiyle ilgili eleştirilerimi paylaşmıştım. Yazıyı yazdıktan sonra çok sayıda destek mesajı aldığımı ve projenin sadece benim için değil Eskişehir’de yaşayan çok sayıda insan için bir gönül yarası olduğunu anladığımı söyleyebilirim. Ancak yazımın altına Volkan kod isimli bir kişi tarafından yapılmış yoruma ayrı bir önem veriyorum. Volkan isimli şahıs şöyle demiş yorumunda. “Haklısın be hocam... CHP’li belediyemizin yaptığına bak. Belediye AKP’li olsa neyse.. Zaten potansiyel çevre düşmanı değil mi? Bu ülkede peyzaj mimarları Mühendislik Fakültesine dekan olduğu müddetçe hiç bir iş düzgün olmaz demektir. Öyle değil mi?” Birincisi Volkan rumuzlu kişiye öncelikli önerim, Türkçeyi güzel kullanması, zira yukarıda düzelterek verdiğim yorumun orijinal hali şu şekilde ‘Haklısın be hocam...chp li belediyemizin yaptığı na bak.belediye akp li olsa neyse..zaten potansiyel çevre dusmani degilmi.bu ülkede peyzaj mimarları muhendisilk fakültesine dekan olduğu müddetçe hiçbi iş düzgün olmaz demektir ..öyle degilmi...’ Yazım hatalarının ötesinde vermek istediği mesaj da net anlaşılmıyor. Benim anladığım kadarıyla bana yönelik bir eleştiri var. Dolayısıyla yanıt hakkım doğuyor. Benim için CHP’li, AK Partili ya da bir başka partili olması fark etmez. Yalnış, yanlıştır. Ayrıca yaptığım çalışmaların sadece çok disiplinli değil, çok kültürlü olmasına da gayret ederim. Çok kültürlülük tanımı içinde siyasi görüşe de yer verdiğimi ifade etmeliyim. Zira, mesleki ve akademik çalışmalarımda anlamaya çalıştığım şey bu gezegenin kendisi olduğuna göre, bu gezegenin tüm renklerini ne bir meslek disiplininin ne de tek kültürlülüğün anlaması mümkün değil zaten. Bu yüzden siyasi görüş benim için farklılık değil, zenginlik olmuştur her zaman için. Diğer konu... Ben bir peyzaj mimarıyım ve ‘Mimarlık ve Tasarım Fakültesi’ dekanıyım. Bahsi geçen proje balık baştan kokar hesabı, bir peyzaj mimarı tarafından değil, bir mimar tarafından tasarlanan bir proje. Bunu bir yana bırakalım Hamamyolu’na ve oradaki yaşam kültürüne çok yabancı bunu tasarlayanlar. Sadece doğaya ve çevreye değil, aynı zamanda
peyzaj mimarlığına çok yabancı bir ülkedeyiz ne yazık ki.
Son olarak yazım sonrası gelen destek mesajlarından çıkardığım sonuçla mesajları yazanların sesi olarak, değer verdiğim sayın Kazım Kurt’a seslenmeliyim. Sayın Başkan anlayın lütfen... Eskişehirli bu projeyi istemiyor. Bu sizi sevmediği, desteklemediği için değil. Bu sadece Hamamyolu’na verdikleri önem, değer, geçmiş ve yaşanmışlıklar nedeniyle. İsterseniz anlaşın bir anket şirketiyle; hazırlatın bir kaç soruluk bir anket. Sorun insanlara, bakın ne diyecekler bu çalışma için. Ben yazımı yazdıktan hemen sonra gazetelere yeniden servis edildi projenin almış olduğu ödül. Spekülasyon yaratmak istemiyorum ama bu ödül, zannettiğiniz gibi bir ödül değil. Güvendiğiniz bir bilene, bir fiziksel tasarımcıya, plancıya  sorun... Böyle önemli bir alanda yapılan bir proje o yeri, o yerin tüm doğal, kültürel, fiziksel özeliklerini çok fazla referans almalı ve bu özelliklere uyumlu olarak şekillendirilmeli. Özellikle yanlış anlaşılmamasını istediğim önemli bir husus ise proje müellifi olan tasarım şirketine yönelik olmadığı eleştirilerimin. Eminim başarılı işlere imza atmış saygın meslektaşlarımızdan oluşmaktadır. Bir yer için onlarca farklı kişi tarafından onlarca farklı proje geliştirilebilir. Her biri kendi içinde oldukça kıymetli olabilir. Hatta, bu onlarca farklı projeyi yapan kişiler birbirlerinin projelerini hiç beğenmeyebilir. Ancak karar vericilerin, yani hangi projenin söz konusu alana uygun olacağını seçenlerin tasarımın yapıldığı alanla olan uyuma dikkat etmesi, o alanı kullanacak kişilerin tercihlerine saygı göstermesi gerekir. Şimdi zaman, bundan sonrasında “Hep birlikte bu projenin vereceği tahribatı nasıl azaltırız, gönül yaralarını nasıl sarabiliriz?”, bunu düşünme zamanı... Diğer taraftan ders çıkarma ve kentin başka yerlerinde benzer hataları da yapamama zamanı.
Son olarak yine aynı yazımın altına yorum yapan bir başka kullanıcının Volkan’a cevabı ile kapatmak istiyorum:
“Yanlış, kim yaparsa yapsın yanlıştır. Yazının hiçbir yerinde siyasi bir gönderme yok ve parti adı telaffuz edilmemiş. Olaylara bakış açınızı değiştirin bence. Kent, kültür, halk ve geleceğimiz için doğru olanı sorgulayın yandaşlık yapmadan. İşte o zaman yüce Atatürk’ümüzün gösterdiği seviyeye yükseliriz. Peyzaj mimarlığının ne olduğunu da öğrenmenizde ayrıca fayda var. Kentlerimizin bu halde olmasının temel nedenlerinden biri zaten bunun hala bir türlü öğrenilememiş olması ve bu yüzden her seviyede bu mesleğin sürekli indirgenmeye çalışılması. 4 yıl boyunca, belediyelerdeki işin uzmanı olmayan her insanın ahkam kesip ulakaca kuşa çevirdiği projeleri mi tasarlamayı öğrettiklerini sanıyorsunuz peyzaj mimarlarına? Biz, öyle olmadığını anlatmak için sürekli mücadele veriyoruz. Ancak okumayan, araştırmayan, önemsemeyen, etik kaygılardan uzak, günü geçirmekle ilgilenen, gözleri bağlı ve bilime duyuları kapalı kişiler yüzünden hala geleceğimizi kurtarmak için yeterince yol alamıyoruz.”
 
Kaybeden kim sizce?
 
İyi haftalar...
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi