Öncelikle Soma’ da hayatını kaybeden maden işçilerimize Allah’tan rahmet, ailelerine ve milletimize baş sağlığı diliyorum. Acımız büyüktür…
Eskişehir’in Alpu bölgesinin linyit kömür rezervleri açısından oldukça zengin olduğu, dolayısıyla termik elektrik santrali kurulması için çalışmalar yapıldığı konusu hem yerel basında hem de ilgili İl İl Enerji Verimliği paneli gündeminde kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu bilgilere göre; bölgede mevcut linyit kömürü rezervinin yaklaşık 1.3 milyar ton civarında olduğu belirtilmektedir. Linyit rezerv alanı ve üretim miktarları açısından ülkemiz, dünya ölçeğine göre orta düzeyde olarak değerlendirilmektedir. Linyit, ısıl değeri düşük, kül ve nem miktarı fazla olduğu için genellikle elektrik enerjisi üretimi için termik santrallerde yakıt olarak kullanılan bir kömür çeşididir. Bu nedenle ithal bir kaynak olan doğal gazın elektrik üretiminde kullanılması yerine, termik santral kurulabilecek özellikte olan linyit sahalarımızın hızla devreye sokulması planlanmaktadır. Elbette enerjisi büyük oranda dışa bağımlı olan ülkemizin bu tür kaynakları ihmal etmek gibi bir lüksü bulunmamaktadır. Ancak bu kaynaklardan yararlanmaya başlamadan önce konunun, ekolojik ekonominin temel prensibi olan 3E (Ekoloji-Enerji-Ekonomi) üçgeni bileşiminde değerlendirilmesinin enerji politikaları ve planlamaları açısından önemli olduğu kanısındayım.
Ortaya çıkan bu duruma Ekonomi açısından bakıldığında; linyit kömürü üretimi kotalar veya düzenlemeler ile sınırlanmadığı için istikrarlı bir fiyata sahiptir. Ülkemizde dışa bağımlılığı ve cari açığı azaltmak, yüksek elektrik fiyatlarının ucuzlatılması, istihdamın ve katma değerin artırılması için kömür rezervlerinin devreye girmesi gerekmektedir. Enerji açısından bakıldığında ise; halen dünyada elektrik üretiminde ana enerji hammaddesi olarak kömür kullanılmaktadır ve yerli enerji hammaddesi olması nedeniyle dışa bağımlı değildir. Bu durum ülkemizin enerji güvenliğinin sağlanması açısından da son derece önemlidir. Fosil yakıtlar arasındaki rekabet ve arz güvenilirliği dikkate alındığında, kömür göreceli olarak en başta yer almaktadır. Ekolojik açıdan bakıldığında; kömür yakıtlı termik elektrik santralları önlem alınmadığı takdirde, baca gazları, sıvı ve katı atıkları ile çevreyi olumsuz yönde etkileyebilecek enerji üretim tesisleridir. Atmosfere verilen kirleticilerin ve sera gazlarının büyük bir bölümü bu santrallardan kaynaklanmaktadır. Yağmur damlalarıyla karışan bu kirleticiler hem yeraltı sularını ve toprağı kirletmekte hem de asit yağmurları oluşturarak başta bitkiler olmak üzere tüm farklı derecelerde çevreye zarar verebilmektedirler. Dolayısıyla insanları da bu etkilerin dışında tutmak mümkün değildir. Ayrıca küresel ısınma ve iklim değişikliğine yol açan enerji hammaddeleri içinde en yüksek karbondioksit salımına sahip olan enerji kaynağı kömürdür. Bu durum düşük karbonlu ekonomiye geçiş konusunda Kyoto Protokolü ile oluşturduğumuz uluslararası kapsamlı yaptırımlar açısından da bir çelişki yaratmaktadır. Bu etkileri en aza indirebilecek olan güneş, rüzgar, termal vb. gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının ise halen enerji ihtiyacını karşılayabilmekten çok uzak olduğu görülmektedir.
Bu durumda hangi E’ den vazgeçilmelidir? Böyle bir olanağa şimdilik sahip olmadığımız ortadadır. Bu nedenle olabildiğince enerjiyi verimli kullanacak yöntemlere başvururken, yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanma oranımızı arttıracak projelere yönelmemiz kaçınılmazdır. Anacak şu anda ülkemizin enerji talebimizin karşılanması için yararlanmak zorunda olduğumuz Alpu’daki linyit kömürünün hem yatağından çıkarılması aşamasında hem de termik elektrik santralinin kuruluşunda bilimsel gerçeklerden ödün verilmeden, detaylı ve şeffaf bir Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) çalışmasının öncelikle yapılması büyük önem taşımaktadır. Tesisin işletmeye açılmasından sonra ise baca gazlarının etkilerini en aza indiren, katı ve sıvı atıkların uzaklaştırılması için çevre dostu yeni teknolojilerin ekonomik kaygılardan uzak olarak en üst seviyede kullanılması bir zorunluktur. Ayrıca ilin farklı bölgelerinde karbon salımını dengeleyecek oranda karbon yutakları olan ağaçlandırma sahalarının oluşturulması da gereklidir. Tabi ki; açılan ocakların ekonomik ömrü sona erdikten sonra yeniden arazi düzenlemeleri yapılarak eski haline yakın bir duruma getirilmesi de doğaya olan en büyük borcumuzdur. Zira bir Maori atasözü “topraktan bir şey almadan önce yerine ne koyacağını düşün!” demektedir.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...