Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Bu köşeden bunları defalarca yazmışımdır. Bu ülke daha ileri seviyelere ancak üniversitelerdeki duvarlar yıkıldığı zaman ulaşacaktır. Bu duvarlar, sadece fiziksel olarak üniversiteleri çevreleyen duvarlar değil, akademinin ve akademisyenin kafasındaki kent ve kentliye karşı ördüğü duvarlar, kent ve kentlinin kafasındaki akademi ve akademisyene karşı ördüğü duvarlardır. İlk adım akademiden gelmeli ve akademiyi kent ve kentliden koparan duvarlar kaldırılmalıdır. Bu satırları okuyan ve “efendim olur mu öyle şey; insanlar üniversitelere rahatça girerlerse çimlerde piknik yaparlar, güvenlik sağlanamaz” gibi türlü türlü şeyleri aklından geçiren dostlarıma vereceğim yanıt çok net. Çok da güzel olur. Neden mi? Belki de gerçekten üniversitedeki yeşil alanlardan yararlanmaya, rekreasyon yapmaya gelecek, üç kere, beş kere bu amaçla gelecek, sonra üniversitenin onun için yeşil alanlardan ibaret olmadığını, orada bir kütüphane olduğunu ya da kültür merkezinde bir sanatsal gösteri olduğunu, galerisinde bir sergi olduğunu, konferans salonunda kendisinin de çok ilgisini çekecek bir konuda bir konuşma yer aldığını fark edecek. Merak etmeye ve merak ettikçe kendi duvarlarını kaldırmaya başlayacak. O duvarlarını kaldırdıkça akademisyen onu fark edecek; özüne, özü olan topluma ve toplumun sorunlarına dönecek.
Nabi Avcı hocamız, 2013 yılında kentin ortasındaki stadyumun yeni yerine taşınmasının ardından stadyumdan boşalan yerin yeşil alan olarak korunacağını ve buranın “Milletin Bahçesi” olacağını söylediğinde, Milletin Bahçesi olgusu kulağıma hoş gelmişti. Bugünlerde Milletin Bahçesi olgusu, Millet Bahçesi olarak tüm ülkeye Eskişehir’den yayılmaya başladı. Benim fikrime göre bu sadece kent içinde yer alması gereken bir olgu olmamalı; en önemli Millet Bahçesi, Üniversite Yerleşkeleri, en önemli Millet Kıraathanesi Üniversite Kütüphaneleri olmalı. Milletin üniversitesi tıpkı gelişmiş batı toplumlarında olduğu gibi kapılarını sonuna kadar milletine açmalı. Bilgi, bilgiye ulaşmayı isteyenlere ulaşmalı, akademi içinde olduğu topluma ve toplumun sorunlarına temas etmeli, bunları önemsemeli ve ihtiyaçlar doğrultusunda ne üretmesi gerektiğini uzaktan bakarak değil, temas ederek anlamalıdır.
İşte bu amaçla en azından biz, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi olarak uzun zamandır NeoPlus Alışveriş ve Yaşam Merkezinde bir Sanat ve Tasarım Galerini işletiyoruz. Böylece kent ve kentiyle temas yüzeyimizi artırarak, çalışmalarımız için beslenmemiz gereken kent ve kentliyle bir araya gelip, onları bilgiyle, sanat ve tasarımla buluşturuyoruz, biz de onlardan çok şey öğreniyoruz ve çalışmalarımızı bu yönde geliştiriyoruz. Tabii ki bu yetmez, akademisyenlerle de bir araya gelmemiz gerekiyor, bu maksatla elimizden geldiğince çok bilimsel etkinliğe katılmaya çalışıyoruz, Eskişehir’de uluslararası bilimsel etkinlikler düzenlemeye, organizasyonu içinde yer almaya çalışıyoruz.
Organizasyonu içinde yer aldığımız bu etkinliklerden birini, Uluslararası Kentleşme ve Çevre Sorunları Sempozyumunu (ISUEP) geçtiğimiz hafta, Anadolu Üniversitesi mekanlarında gerçekleştirdik. Alanın en saygın isimlerinden oluşan beşi yabancı 24 davetli konuşmacı, 268 sözlü sunum, 62 poster sunum, Sempozyuma bağlı yürütülen çok sayıda sergi ve iki çalıştayla sempozyum gerçekleştirildi. Diğer taraftan bu etkinlikteki bazı konuşmalardan aslında çağın, kentin ve kentlinin ne kadar uzağında olduğumuzu bir kez daha gördüm. Bana göre bilimin ölçüsü, kaç kişinin yaşamına temas edilebildiği ve yaşamlara ne kadar olumlu katkı sağlandığıdır. Açılışta gerçekleştirdiğim konuşmamın bir kısmını buradan paylaşarak satırlarıma son vereceğim. Böylece ne demek istediğimi ve bizi anlamayanlar, daha iyi anlasınlar; böylece akademide bizim gibi düşünenler bir araya gelsin, yalnızlığımız sona ersin, akademide dedikodu değil, iyilik büyüsün, bilim insanlarımıza temas etsin istiyorum.
“Bir süre önce Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanlığı görevi tevdii edildiğinde o zamanki Dekanımız Prof.Dr.Nuray Özaslan hocamızdan devraldığımız vazifeler vardı. Bunlardan bir tanesi de şu anda açılışını yaptığımız Uluslararası Kentleşme ve Çevre Sorunları Sempozyumu oldu. An itibarıyla son yıllarda ülkemizde bu alanda yapılmış bir çok uluslararası etkinliğe göre çok daha zengin ve nitelikli bir içerikle Eskişehir’i ve Eskişehirliyi alanın saygın isimleriyle bir araya getirme fırsatı yakaladık. Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Dekanı olduğumda ekip arkadaşlarımla koyduğumuz hedefimiz Anadolu Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesini dünyada ilk 150 Mimarlık ve Tasarım Okulu içine sokmaktı. Bu kapsamda bunun ancak kent ve kentliyle, sektörle, diğer paydaşlarla daha fazla işbirliği içinde sağlanabileceğini çok iyi biliyorduk ve bu maksatla Eskişehir’in en yoğun kullanılan alışveriş merkezlerinden birinde Sanat ve Tasarım Galerimizi açtık. Tabiatıyla hedefimize ulaşmak için sadece bu yeterli değildi, bilimsel çalışmalarımızı da artırmamız gerekiyordu. İşte bu maksatla bu yıl içinde altı tane uluslararası etkinliğe ya kucak açtık ya da organizasyonu içinde yer aldık. Böylece hem akademik çalışmalarımızı bilim dünyasıyla paylaşma, hem de bilim dünyasının çalışmalarını daha yakından takip etme ve farklı kurumlardaki bilim insanlarıyla işbirliği imkanlarını artırma fırsatı yakaladık. Artık Eskişehir Teknik Üniversitesi dahilinde hizmet vermeye başladık. Hedefimiz baki. Dünyanın önde gelen ilk 150 Mimarlık ve Tasarım Fakültesi içinde yer almak. Ancak işimiz başlangıçta biraz daha zor, daha çok çalışmamız lazım. Bu zorluk bizi hedefe ulaşma konusunda daha fazla motive ediyor zira bir tasarımcı için çözüm ne kadar zorsa, çözüm de o kadar muhteşem olur. Biz zaten bize daha önce içinde bulunduğumuz kurumumuzdan geçen genlerde “ilmi milletine vakfetme ruhuna ve aşkına” sahibiz. Artık Eskişehir Teknik Üniversitesinde daha iyisini yapmamız ve ilmi tüm gezegenimizin sorunlarını çözmek için vakfetmemiz gerekiyor ki, Dünya sıralamalarındaki yerimiz yükselsin. 2019 yılında Eskişehir Türk Dünyası Eğitim Başkenti olmamızın bu amaca yaklaşmak için önemli bir araç olmasını temenni ediyorum. Bizim genlerimizde efsaneler yaratma becerisi var; efsaneleri insanlar yaratır, bu sempozyum birlikte yarattığımız ilk efsaneye dönüşsün”.
Herkese güzel bir hafta dilerim.