Aslında konu açık. Sen tehditkar olur, karşı tarafa zarar verirsen, sen de bir şekilde tehdit altında olur ve zarar görürsün. Bizim çevreyle hikayemiz de böyle.
Aslında konu açık. Sen tehditkar olur, karşı tarafa zarar verirsen, sen de bir şekilde tehdit altında olur ve zarar görürsün. Bizim çevreyle hikayemiz de böyle. Biz çevreye karşı tehditkar olduğumuz sürece, çevre de bize zarar verir. Oysa ki biz çevreyi anlayarak, onunla ve onu oluşturan sistemlerle uyum içinde aktivitelerimizi planlarsak, o da bize zarar vermez. İnsanoğlu şöyle bir yanlışa ikna etmiş kendini. Kalkınırken çevreyi gözetmek, maliyetli ve çevreyi gözetmek kalkınmanın sırtında bir kambur. Oysa ki tam tersine. Zira çevreyi göz etmeden yaptığımız her ekonomik faaliyet, çevreye verdiği zararla uzun vadede misliyle maliyete yol açıyor ve kalkınmayı sürdürülemez hale getiriyor. Ortaya çıkan afet zararları, kuraklık, verim kaybı, çevre zararları, can ve mal kayıpları, artan açlık ve yoksulluk… Çevreyi gözetmeden kalkınma arayışının maliyet listesi uzar da, uzar. Öncelikle yapmamız gereken temel şey, atacağımız her adımda, yapacağımız her faaliyetle, çevreyi ve çevreyi oluşturan sistemleri anlamak ve çevreye ve çevreyi oluşturan sistemlere uyumlu olmaya çalışmak. İşte ancak bu yolla, afetlerin ve diğer sorunların tehdit etmediği bir geleceği hayal edebilir ve kalkınmamızı sürdürülebilir hale getirebiliriz. Aksi takdirde, onbinlerce yılda inşa ettiğimiz medeniyetimizin başımıza çöküşüne şahitlik ederiz.
İnsanoğlu, artık kalkınmanın ve teknolojik gelişmelerin insanın yaşam kalitesini yükseltmek için olduğunu ve kalkınma ve teknolojik gelişmelerin çevreye verdiği zarar nedeniyle artık insan yaşam kalitesini yükseltmek bir yana, insan yaşamını tehdit eder hale geldiğini anlamalı. Çevreye rağmen yapılan başta daha düşük maliyetli her faaliyetin, ortaya çıkardığı çevre tahribatının maliyetinin kat ve kat daha fazla olduğunu idrak etmeli.
Marmara Denizindeki müsilaj sorunu, işte tam da bunun bir örneği. Marmara Denizini öldürme noktasına geldik. Neden mi? Son 20-30 yılda, her gün giderek artan miktarlarda, kontrolsüz şekilde denize deşarj ettiğimiz kanalizasyon atıkları ve atık sular nedeniyle. Marmara Denizinin ölmesinin maliyeti nedir sizce ya da bu dakikadan sonra onu tekrar hayata döndürmek için ödenmesi gereken maliyet, bu süre zarfında ortaya çıkacak ekonomik kayıplar, başta bu kirlilik ortaya çıkmasın diye yapılacak ilk yatırım maliyetinin kaç kat üstünde olacaktır? Neden bu noktaya geldik, neyi yanlış yaptık diye dövünmenin bir anlamı yok. Deniz ölüyor, deniz canlıları ölüyor, yakında bu şekilde devam edersek, Marmara Denizi sadece görüntü kirliliği yaratmakla kalmayacak, ortaya çıkacak gazlar ve koku nedeniyle etrafında yaşanan bölgeleri de yaşanmaz hale getirecek. Her gün milyonlarca ton kanalizasyonu atığını ve başka atıkları sadece ön arıtmadan geçirerek, belki onu bile yapmayarak boşalttığımız bir lağım çukuruna dönmüş durumda bu denizimiz. Kim kokan bir lağımın yanında konforlu bir yaşam sürebilir ya da o lağımın yanında yaşamaktan mutlu olabilir? Şimdi acil kurtarma planları yapılacak belki de. Emin olun bu kurtarma planlarını hayata geçirmek için gerekli olan harcama ve Marmara Denizi tekrar eski canlılığına sahip olana kadar ortaya çıkacak ekonomik kayıplar, başta bu sorunu yaratmamak için gerekli olan harcamadan çok daha yüksek miktarda olacaktır.
Kuraklık da böyle. Bugün karşı karşıya kaldığımız kuraklık sorunu nedeniyle tarımsal üretimdeki rekolte kayıpları ve diğer tüm ekonomik kayıplar, yıllardır bağıra bağıra gelen bu soruna karşı alacağımız tedbirlerin maliyetlerinden çok daha düşüktü.
Afet zararları da böyle. İlk imalat esnasında düşük maliyet kaygısıyla ya da kar maksimizasyonu arayışıyla eksik yaptığımız her şey, afet sonrasında misliyle zarara dönüşüyor.
Aslında bugün yaşadığımız salgın da böyle. Kontrolsüzce kentlerimizi doğal yaşam alanlarına sokarak, yanlış kentleşerek, tüm kalkınma çabamızı ve yaşam biçimlerimizi yanlışlar üzerine kurarak tarihin ekonomik maliyeti en yüksek afetiyle karşı karşıya kaldık.
Başta dediğim gibi. Kural çok basit. Tehdit edilmek ve zarar görmek istemiyorsan, düşün, doğru adımları at, tehdit etme ve zarar verme. EKOLOJİK olmayan hiçbir şey EKONOMİK olamaz.
5 Haziran Dünya Çevre Gününüz kutlu olsun…