Uluslararası Afet ve Dirençlilik Kongresi geçtiğimiz hafta Eskişehir Teknik Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ev sahipliğinde Eskişehir’de gerçekleştirildi
Uluslararası Afet ve Dirençlilik Kongresi geçtiğimiz hafta Eskişehir Teknik Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi ev sahipliğinde Eskişehir’de gerçekleştirildi. Afetler, özellikle depremlerle ilgili çok sayıda ulusal ve uluslararası bilimsel etkinlik var ülkemizde. Eskişehir’de gerçekleşen bu Kongre’de afet ve dirençlilik birlikte ön plana çıkarıldı ve bu Kongre, ülkemizde afet ve dirençliliği birlikte işleyen en kapsamlı akademik ve mesleki etkinlik oldu. Akademik ve mesleki diyorum, zira Eskişehir’de bugüne kadar düzenlenmiş en çok paydaşı olan akademik ve mesleki etkinliklerden biri olan bu Kongre kapsamında, konunun dirençlilik olması nedeniyle sadece bilimsel kapsamda olması değil, NGO’lar, meslek kuruluşları ve kamu kuruluşları gibi tüm taraflarca benimsenmesi esas alındı ve yaklaşık 50 farklı disiplinden bilim insanı, akademisyen ve meslek insanı etkinliğe katıldı. Peki Kongre neden sadece afetlere değil, aynı zamanda dirençlilik temasına da odaklandı? Her yıl dünyada ortalama 50000 kişi depremler yüzünden hayatını kaybederken, dünya genelinde temiz suya ulaşamayan kişi sayısı 2 milyar ve tifo, ishal ve kolera yüzünden ölen çocuk sayısı günde yaklaşık 1000. Yani sadece temiz su kaynaklarına erişemediği için tifo vb. hastalıklar yüzünden yılda yaklaşık 360.000 çocuk hayatını kaybediyor. Toplamda yılda kuraklık, hastalık ve suya ulaşma güçlüğü nedeniyle hayatını kaybeden insan sayısı 2 milyon ve yine Dünyada her yıl 6 milyondan fazla çocuk açlık ve açlıkla ilintili hastalıklar yüzünden ölmekte, her yıl yedi milyondan fazla kişi gıda yetersizliği nedeniyle göç etmekte. Dünyadaki toplam göçmen sayısı çeyrek milyarı geçmiş durumda. Diğer taraftan küresel iklim değişiklikleri ve iklim değişikliklerine bağlı kuraklık, ekstrem iklim olayları, bölgesel çatışmalar vb sebeplerle her yıl ortalama bir milyon kişi yaşadığı bölgeyi terk ediyor, bu olaylar yılda ortalama 30.000 insanın hayatını kaybetmesine neden oluyor, yaklaşık 400 milyar dolarlık hasara yol açıyor. 2017 yılı rakamlarıyla yeryüzünde yaşayan her 120 insandan bir tanesi mülteci konumuna düşmüş durumda ve Birleşmiş Milletler Göç Örgütü’nün değerlendirmelerine göre bu rakam her yıl artmaya devam edecek. Tüm bunların yanında dünyada yaşayan her üç bireyden biri bir gün için tüm beslenme, barınma, sağlık, güvenlik, eğitim vb giderleri için 2 dolardan az bir kaynağa sahip. Dünyada yaşayan yaklaşık bir milyar kişi okuma yazma bilmiyor ve yaklaşık her beş-altı kişiden biri elektrikle hiç tanışmamış. İşte bunlar sanırım, tüm bilimsel çalışmalarımıza, bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişmişliğimize, on binlerce yılda inşa ettiğimiz medeniyetimize ve tüm kalkınmışlığımıza rağmen ne kadar kırılgan, ne kadar dirençsiz olduğumuzu özetlemeye yetiyor. İşte o yüzden 21. Yüzyılın ana konusu dirençlilik ve bu yüzyıl içinde her kim olursa olsun, hangi toplumun bireyi olursa olsun, hangi milletten olursa olsun, eğer yeterince dirençli değilse, hayatta kalma şansı oldukça azalacak. Tabi ki ülkelerin ya da toplumların gelişmişlik düzeyi bireylerin doğrudan doğruya dirençliliğini artırıyor ama bu yeterli değil. Bunun kadar önemli olan bir konuda dirençlilikle ilgili bilinç düzeyinin artması...
İşte Kongrede tam da bunu yapmaya çalıştık, sanırım başardık da... Bu haftaki yazımı çevreyle ilgili birçok konuşmada ve sunumda yer alan Kızılderili Reisi Seatle’nın sözleriyle bitirmek istiyorum. “Beyaz adam annesi olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir. Beyaz adamın kurduğu kentlerde, bir çiçeğin taç yapraklarının açarken çıkardığı tatlı sesler, bir kelebeğin kanat çırpışları duyulamaz. Son ırmak kuruduğunda son ağaç yok olduğunda son balık öldüğünde; beyaz adam paranın yenilemeyen bir şey olduğunu anlayacak. ” Bana göre reis bir konuda yanılmış, yanıldığı konu şu... Dünyanın birçok yerinde son ırmak kurudu, son ağaç yok oldu, son balık öldü... Hatta yukarıda yazdığım gibi insanoğlunun başına çeşit çeşit dert geldi tüm bunlar yüzünden... Yine de beyaz adam paranın yenilmeyen bir şey olduğunu anlayamadı... Çevreyi tehdit etmeyen ve çevrenin afetlerin insanoğlunu tehdit etmediği bir dünya için, teknolojiyi ve bilimi en çok gezegenimizi anlamaya ve gezegene uyumlu olmaya çalışmak için kullanmalı insanoğlu. Dirençli olmanın, sürdürülebilir şekilde kalkınmanın hatta insan oğlunun varlığını sürdürebilmesinin tek yolu bu... Ben dünyayı değiştiren şeylerin ve dönüşümün başladığı yeri yaratmak için çalışmaya ve bu yerde olmak için çaba harcamaya devam edeceğim... ... ve inanıyorum ki, bir gün başaracağım...