Ortak akılla konuşacak olursak,
devlet genel anlamda toplumun varlığı için vardır.
Devlet, toplumu ortak idealler için sevk ve yöneltme yani yönetim aracı. Bir bakıma
devlet; halk adına ortak bir şemsiye altında iş görme hizmet etme ve işi kotarma örgütlenmesidir. Buna karşın siyaset iktidar olma, değer dağıtma, hükmetme ve toplumu şekillendirme olunca devletin işlevi de farklı farklı yorumlanmış. Örneğin Marksistlere göre devlet sınıflar üstü değil aksine bir sınıf ya da sınıflar koalisyonunun yönetme aracı olarak betimlenir (Yayla, 2014). Tarihsel süreçte sosyolojik olarak devlet politikalarının kimi sosyal sınıflar adına baskın rolleri olduğu bir gerçek. Ancak hem hükümet devlet farklılığı hem de yirminci yüzyılla birlikte gelişen demokratik hak ve özgürlüklerle birlikte devletin daha hukuki; daha demokratik, daha katılımcı, daha laik daha dengeci olmaya dönük eğilim kazandığı da aşikâr…
Tarihsel gelişime bağlı olarak şunlar söylenebilir.
* Devlet her dönem sosyolojik gelişme ve politikalara bağlı olarak şöyle böyle sınıfsal nitelikler göstermiştir göstermektedir…
* Modern dünyada devlet artık yurttaşlarının güvenlik, adalet, sağlık, eğitim, ulaşım, imar ve benzeri gereksinimlerini karşılayan ortak çatı örgütlenmesidir.
* Silah ve güç kullanma yetki ve sorumluluğu bulunan en üst örgütlenmedir.
* Demokratik toplumlarda devlet ve hükümet görece farklı ögeler olarak görülmektedir. Buna göre bir bakıma hükümet devletin bir alt sistemidir.
* Tarihsel gelişim sürecinde devletin demokratikleşme, sosyal olma ve laikleşme niteliklerinin arttığı bir başka gerçekliktir.
Peki modern toplumda devlet ya da resmi organların dışında farklı oluşumlar var mı?
Evet var! Resmi örgütlenme dışında gelişen demokrasinin bir ürünü olarak sivil toplum dediğimiz bir oluşum söz konusu. Ancak sivil toplum nedir ne değildir konusu çok tartışmalı. Sivil toplum, devlet ve hükümetten görece bağımsız toplumsal yaşam parçası ve süreci… Ancak sivil toplum; devletten soyut bir küme asla değil olması da olanaksız. Devlet ya da kamu otoritesi akvaryum ve suyu ise, balıklar da sivil toplum desek pek yanlış olmaz gibi… Ayrıca değişik toplumlarda resmi politikalara paralel olanından sert muhalif kimliklere kadar çok değişik sivil toplum işleyişleri görmek olası. Bu bir bakıma ulusal kültür, siyasi gelenek ve yönetim biçemiyle ilişkili gibi…
Peki sivil toplum nelerden oluşur?
Sivil toplum, devletten bağımsız, özerk, gönüllülük esasına dayanan örgütlü bir topluluktur. Devlet ve hükümet dışında oluşan örgütlenmeler olmakla birlikte anayasal ve hukuksal kurumlardır (Saylan, 2013). Sivil toplumla kotarılan amaçlar iki ana alt başlıkta toplanabilir. Birincisi hükümet, devleti kontrol etmek ve sosyal yaşamda denge oluşturmaktır. İkincisi devlet ve özel sektör dışında üçüncü sektör olarak toplumsal yarar amaçlı işler ifa etmektir. Bu işler ise
sivil toplum kuruluşları (STK) ile gerçekleştirilir.
STK’lar ya da
sivil toplum örgütleri (STÖ), eski söylemle
demokratik kitle örgütleri (DKÖ) resmî kurumların dışında kalan örgütlenmelerdir. STK’lar bağımsız çalışan politik, sosyal, kültürel, hukuksal amaçları doğrultusunda çalışan kurumlardır. Üyelerinin katılımı ve demokratik seçimleriyle yönetim kurullarını oluştururlar. Üyelerinin hem hak ve çıkarlarını korurlar, savunurlar ve geliştirmeye çalışırlar. Ayrıca üyelerine ortak amaçlar çerçevesinde belirli görev, yetki ve sorumluluklar yüklerler ve onları denetlerler. Üyeleri ve yetkili kurumlara hesap verirler ve onlar tarafından denetlenirler.
Sivil toplum örgütleri oda, sendika, vakıf ve dernek adı altında faaliyet gösterir. Kâr amacı gütmezler. Toplumsal yarar amaçlı çalışırlar.
Kuşkusuz STK’ların çok değişik türleri var. Bulaşıcı hastalıklarla mücadele, koruyucu sağlık, eğitim gönüllüğü, ağaçlandırma, erozyonla mücadele, yoksullara yardım gibi… Ayrıca
mesleki örgütler (MÖ) de STK’ların bir başka örnekleridir. Örneğin sendikalar, odalar ve barolar gibi… Genel anlamda bu kurumların hem evrensel nitelikleri hem de ulusal, yerel, yönetsel ve örgütsel kültür özellikleri vardır desek pek yanlış olmayacaktır.
Peki özellikle Türkiye’de MÖ ile ilgili öne çıkan kimi algı ve olgular neler?
Önce MÖ’lere ilişkin kimi olumsuz algı veya görüşlere bakalım.
* MÖ’ler genelde politik kurumlar olarak çalışmaktalar; kendilerinin asli işlerini yapmamaktalar…
* MÖ’ler sadece ücret ve sosyal haklar için çalışmaktalar…
* MÖ’lerde genelde oligarşik yapılar oluşmakta başka kişilerin seçilmesi olanaksız kılınmaktadır…
Olumlu algı ve görüşler ise
* MÖ’ler ücret, mali dayanışma, sosyal hak, mesleki ve hukuksal kazanımlar elde edilebilmektedirler…
* MÖ’ler kişisel ve mesleki gelişime katkıları bulunmaktadır…
* MÖ’lerin toplumsal dayanışma birliktelik ve demokrasinin gelişimine olumlu katkıları vardır…
* MÖ’ler üyelerinin ekonomik, sosyal ve psikolojik gereksinimlere yanıt verebilmektedirler…
Her konuda olduğu gibi mesleki örgütlenme ve örgütlere de olumlu ve olumsuz yönleriyle bakılmalıdır. Bir bakıma nalına da mıhına da vurmalıyız. Bardağın hem boş hem dolu tarafı görülmelidir. Tersi olursa slogancı sağlı sollu amigo olmaktan öteye geçemeyiz… Amigolar spor karşılaşmalarının doğası gereğidir ve renkli görüntülerdir.
Siyaset ve toplum yönetiminde amigolara değil; katılımcı akılcı ve demokratik düşünen üyelere ihtiyaç vardır.
Malum son haftalarda özellikle baro ve TTB olayları ile MÖ’ler sıklıkla gündemdedirler. Baro ve TTB’liğine eleştirel bakanların kimi haklı gerekçeleri olabilir ki bu konular da tartışmalıdır.
Temel amacımız, demokrasiyi tüm kurum, kuruluş, ilke ve değerleriyle işletmek olmalıdır. Bu bağlamda iktidar ve muhalifleriyle tüm siyaset kurumlarına, yurttaşlar ile MÖ yönetim ve üyelerine görev, hak ve sorumluluklarının bilincinde olmak düşmektedir.
Örnekler mi istiyorsunuz?
*
Aktif siyaset içinde olmak MÖ’lere zarar vermektedir. Aktif siyasi hareketlilik, MÖ’lere katılımı ve güveni azaltmaktadır. Hiçbir şey siyasetten soyutlamaz yorumu ile partici ve ideoloji militanı ve ajanı olmak ile evrensel mesleki değerler için sendikacılık yapmak ya da örgütçü olmak farklı şeylerdir.
MÖ’nün sosyal, ekonomik ve felsefi bakışı olması başka bir şey; politik yandaş ya da arka bahçe olmak farklı şeylerdir.
*
Demokrasiye sadece demokrasi karşıtları ile diktatörler değil; sözüm ona demokratlar da zarar vermektedirler… Cumhuriyet dönemi ulusal tarih bunun nice örnekleriyle doludur. Örnek mi? 12 Eylül öncesi ve sonrası…
*
Her tür teröre karşıtlık ve laiklik demokrasinin kırmızı çizgileridir. MÖ’lerin şu veya bu biçimde teröre desteği asla onaylanamaz. Din ve vicdan özgürlüğü; dinin devlet yönetiminde ve siyasette kullanılmasına cevaz vermez. Din kutsaldır ve yeri işlevi farklıdır. Modern dünyada dinin işlevleri arasında devlet yönetmek yoktur. Bu en hafif deyimle dine saygısızlıktır. Ayrıca milliyetçilik veya yurtseverlik kimsenin tekelinde değildir.
Ortak değerleri aşırı uç noktalara çekerek toplumu ayrıştırma, demokrasinin altını oymaktadır…
Örgütlenme ve düşünce özgürlüğü demokrasinin olmazsa olmazıdır. Ancak örgütlenme ve düşünce özgürlüğünü kullanmayı bilmek gerektir ki bu eğitim işidir. İşin özü demokrasi eğitimidir.
Kısaca MÖ’ler bir gerekliliktir. MÖ’lerin sağlıklı işleyişini sağlamak için iki işi başarmak gerekmektedir. Biri, siyasetçinin demokratik biçimde oluşan mesleki örgütlenmelere saygılı olmasını bilmesidir. İkincisi MÖ’lerin sosyal, ekonomik politik değerleri hiçe saymadan partici, arka bahçe ve yandaş olmamalarıdır. İşimiz kuşkusuz çok zor!
İbrahim Gerede Öğretmenimin dediği ve yaptığı gibi bitirelim!
Bilimin doğruluğu, demokrasinin iyiliği ve sanattın güzelliğiyle…
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla ve mutlaka
‘birlikte’
KAYNAKÇA
Saylan, T. (2013).
100 soruda sivil toplum. (5. Baskı). İstanbul: Cumhuriyet Kitapları
Yayla, A. (2014).
Siyaset felsefesi siyaset teorisine giriş. (Gözden Geçirilmiş 5. Baskı). İstanbul: Kesit Yayınları.