Sıklıkla Eskişehirli olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu vurguluyorum
Sıklıkla Eskişehirli olduğumuz için ne kadar şanslı olduğumuzu vurguluyorum. Mesela Milletvekili sayımızı ele alalım. Daha bir dönem önce Ankara'ya 6 vekil gönderirken, bu dönem 8 Milletvekili gönderdik. Evet farkındayım; 7 Eskişehirli vekilimiz var. Ancak Ankara Milletvekili ve BBP Genel Başkanı Mustafa Destici'yi de unutmamak lazım. Günyüzü doğumlu olan Mustafa Destici hem bir partinin genel başkanı olduğu için, hem de – her koşulda – doğruları söylediği için gurur duyduğumuz bir isim. Fakat doğruları söylemek, her zaman insanların hoşuna gitmiyor. Mesela Sayın Destici'nin Sivrihisar'da gerçekleştirdiği temaslar sırasında ettiği sözler var ki, AK Partililer için yenir yutulur cinsten değil... "Bir memleket tarımda dışa bağımlı olmamalı" diyen Destici'nin sözleri – her halde – AK Partililer'de soğuk duş etkisi yaratmıştır. Keza "Tanzim satışları belki özellikle büyükşehirlerdeki vatandaşlarımız için kısa süreli çözüm olabilir ama bu köklü bir çözüm değildir. Çünkü her yerde bunu açamazsınız. Ne kadar sürdürülebilir?" sözlerinin de AK Partililerin canını sıktığını tahmin edebiliriz. Halbuki AK Partililer tanzim satışlarının 'Asrın uygulaması' olduğunu savunuyordu. Elinde iki kilo ıspanakla karanlıkları yara yara ilerleyen Sayın Cumhurbaşkanımızın resimleri, havuz medyası tarafından sürekli yayınlanıyordu... Eğer Sayın Mustafa Destici'nin sözleri sadece bunlarla sınırlı kalsa, AK Partililer belki laf kalabalığı yaparak konuyu kapatabilirlerdi. Ne bileyim; mesela "Senin başkanın süt kutusu bile taşıyamıyor" diyerek konuyu kapatabilirlerdi. Biraz da mehter çaldılar mı tamamdı... Fakat heyhât!.. Dürüstlüğüyle tanıdığımız Mustafa Destici, vermiş eleştiriyi, vermiş eleştiriyi... AK Partililerin gözünün yaşına bile bakmamış. "Çiftçimizin, üreticimizin problemleri var. Bunlar çözülmüş değil" demiş. Yetmemiş... "Bazen fiyat dengelemesi açısından hükümet ithalatı serbest bırakıyor. Haddinden fazla ithalat yapılmaya başlanıyor ve simsarlar devreye giriyor" ifadelerinde bulunmuş...
Bu da yetmemiş... "Ben Sivrihisar'ın çocuğuyum. Bundan 40 yıl önce bu topraklarda 30 bin küçükbaş hayvan vardı, bugün 3 bin tane bulamayız" ifadelerinde bulunmuş... Eğer Sayın Destici'nin sözlerinin yarısını ben söylemiş olsaydım, muhtemelen "Bu Kerem Akyıl var ya bu Kerem Akyıl..." derlerdi. Artık Tamil Elam Kurtuluş Kaplanları örgütünü mü istersiniz, yoksa PKK mı istersiniz... Seçip beğenin terör örgütlerini; birinden biriyle muhakkak ilişkilendirilirdim. Malumunuz hükumetimizi kim eleştirse terörist ilan ediliyor son zamanlarda... Fakat bu eleştirileri ben yapmıyorum; iktidarın en büyük destekçilerinden BBP Genel Başkanı Mustafa Destici yapıyor. İşin özeti paltomun içinde iki buçuk kilo TNT kalıbı ile dolaşan bir Abdullah Azzam Tugayları üyesi değilim. Kendimi canlı bomba olarak patlatmayı da düşünmüyorum. Yaptığım en büyük teröristlik bir arkadaşımın kulağının dibinde kese kağıdı patlatmaktır. Ki bu eşek şakasını da orta okuldan beri yapmıyorum. Ben sadece Sayın Mustafa Destici'nin açıklamalarını tekrarlıyorum. AK Partililer dostlarının sözlerine kulak verseler iyi olur. Zira dost acı söylermiş...
Gülten Seber kadınlara yol gösterdi
Odunpazarı Belediye Meclis Üyesi Gülten Seber, 8 Mart Emekçi Kadınlar Günü münasebetiyle bir makale yayınladı. Profesör Seber özellikle kadına yönelik şiddeti tanımladığı makalesinde, "Bireysel, kitlesel, fiziksel ya da ruhsal gibi şiddet türlerinden söz etmek mümkündür" ifadelerinde bulundu. Elbette "Kadına yönelik şiddet" denildiği zaman aklımıza fiziksel şiddet geliyor. Bir psikolog olan Seber, fiziksel şiddetin yasalarla tanımlanmasını olumlu bir gelişme olarak nitelendirip, daha az bilinen psikolojik şiddetten de bahsetmiş. Seber makalesinde şu ifadelerde bulunmuş, "Genellikle bir defaya mahsus eylemlerden çok sürekliliği olan eylemlerdir. Sürekli olarak bağırmak, korkutmak, küfür veya hakaret etmek, aileyle, arkadaşlarla, komşularla görüştürmemek, giyim tarzıyla ilgili baskı yapmak, eve hapsetmek, çocuklardan uzaklaştırmak, kıskançlık bahanesiyle sürekli kontrol altında tutmak, başkalarıyla kıyaslamak, sevdiği eşya ve hayvanlara zarar vermek, tehdit etmek, şantaj yapmak, aynı şekilde düşünmeye zorlama eylemleri psikolojik şiddete girer."
Seber ayrıca – tıpkı psikolojik şiddet gibi – az bilinen ekonomik şiddetten de bahsetmiş ve ekonomik şiddeti, "Ekonomik kaynakların ve paranın düzenli bir şekilde kadın üzerinde bir yaptırım, tehdit ve kontrol aracı olarak kullanılmasıdır" sözleriyle ifade etmiş. Kadının – ender durumlarda erkeğin de – rızası dışında bir cinsel ilişkiye zorlanmasının da cinsel şiddet kapsamına girdiğini eklemeyi unutmamış. Bu tür şiddet hareketlerine maruz kalan çok sayıda kişi olduğunu düşünüyorum. Dahası pek çok kadının da bu insanlık dışı baskılardan dolayı utandığını biliyorum. Fakat şiddete maruz kalmak utanılacak bir şey değildir. Asıl şiddet uygulayanların kendinden utanması gerekir. Ne mutlu ki Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'nin Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi var. Şiddete maruz kalan kadınlarımızın yaşadığı zulüm kader değildir. Dünyaya bir kere geliyoruz ve hayatımızı cehenneme çevirmeye kimsenin hakkı yok. Profesör Gülten Beber'e gösterdiği hassasiyetten ötürü teşekkür ederim. Bu arada Kadın Danışma ve Dayanışma Merkezi'nin telefonunu vermekte de fayda görüyorum. Lütfen 0 222 233 08 08 numaralı telefonu unutmayın. O telefon numarası bir anda hayatınızı değiştirebilir çünkü...