Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Geçen haftaki yazımda da belirttiğim gibi her yıl 1-7 Mart tarihleri arasında yer alan bir haftalık süre, deprem konusunda bir farkındalık ve bilinç yaratmak amacıyla toplumun farklı kesimlerine yönelik etkinlikler düzenlemek, eğitimler vermek, deprem konusunda yapılmış örnek uygulamaları ve başarılı çalışmaları ödüllendirmek, faydalı uygulamaları yaygınlaştırmak ve depreme daha fazla hazır olunmasını sağlayacak her türlü tedbiri desteklemek amacıyla deprem haftası olarak değerlendirilmektedir. Ancak ne yazık ki bir deprem ülkesi olan ülkemizde bu hafta yeteri kadar ön plana çıkamamaktadır.
Oysa ki deprem, Anadolu topraklarının bir gerçeğidir ve aslında ülkemizin içinde bulunduğu coğrafyayı biyoçeşitlilik, yüzey suları, zengin tarım toprakları, coğrafi güzellikler anlamında zenginleştiren şey içinde bulunduğumuz coğrafyanın depremselliğidir. Bunu söylemek depremlerin yol açtığı acılar düşünüldüğünde biraz zor olsa da, depremler içinde yaşadığımız gezegenimizi yaşanabilir kılan güzel doğa olaylarıdır.
Deprem deyince iki hususu dikkate almak gerekmektedir. Bunlardan birincisi içinde bulunduğunuz coğrafyada deprem oluşma olasılığı ve sıklığıdır. Eğer bu olasılık yüksek ise bunu değiştirmek için yağabileceğiniz bir şey yoktur. Ancak yapmanız gereken şey maruziyet riskini azaltmak için yapılaşma için doğru yer seçimi yapmak, riski azaltacak yapılar inşaa etmek, depremlere ve diğer afetlere karşı bilinç kazandırmak, afet öncesi, afet sırasında ve sonrasında toplumun her kesiminin ne yapması gerektiği konusunda bilgilendirilmesini sağlamak ve yine afet öncesi, afet sırasında ve sonrasında yapılması gerekenleri ve sorumluluları da kapsayacak şekilde afet yönetim planlarını hazırlamak gerekmektedir. İşte eğer siz maruziyet riskini azaltacak bu tedbirleri aldıysanız, o zaman depremler ve diğer afetler böylesine sonuçlara yol açmayacaktır.
Peki biz bunu gerçekten başarabiliyor muyuz? Ne yazık ki sorunun yanıtı, duymak istediğimiz yanıt değil. Özellikle yakın geçmişte yaşadığımız İzmit Depremi bile yeterince ders çıkarmamız konusunda etkili olmadı. Bunu geçtiğimiz yıllarda yaşadığımız Van depremiyle görmüş olduk. Hem depremlere toplum olarak hazırlıksızdık, hem de kentlerimiz depremlere yeterince hazırlıklı değildi. Bana göre bu depremin arkasında bıraktığı en çarpıcı gerçeklerden biri,ağır hasar gören ya da yıkılan yapıların yaklaşık % 44’nün 1999 sonrası yapılan yapılar olmasıydı. 1999 sonrası özellikle yapılaşmaya yönelik alınmış tedbirler ve oluşturulmuş yasal ve yönetsel çerçeve düşünüldüğünde, eğer hala bir depremde yıkılan ya da ağır hasar gören yapıların neredeyse yarıya yakınının 1999 sonrası inşaa edilmiş yapılar olduğu düşünülürse, depremlerin ve depremler sonrası yaşanan acıların bize ders vermediğini anlamak mümkün.
İşte bu yüzden önemliydi, Deprem Haftası… Bilinç kazandırmak, ders alınmasını sağlamak… Ama maalesef bu yıl da olmadı… Nasip, önümüzdeki yıla daha iyi olur inşallah diyelim; zaten belli ki gerekli tedbirleri almak konusunda yeterince geç kaldık, ama umarım önümüzdeki yıl bu bilincin sağlanması için çok geç olmaz…
Afetsiz haftalar dilerim…