Prof. Dr. Turan Akman Erkılıç

Deprem, siyaset, yönetim ve eğitim

Kuşkusuz deprem çözülmesi zor sonuçları ve meşakkatli oluşuyla dikkati çekiyor. Ölüm, acı, keder ve gözyaşı… Ancak sonra unutuyoruz gibi…

8 Kasım 2020 10:43
A
a
Sütiş Eskişehir
Kuşkusuz deprem çözülmesi zor sonuçları ve meşakkatli oluşuyla dikkati çekiyor. Ölüm, acı, keder ve gözyaşı… Ancak sonra unutuyoruz gibi…
Sorunları akıl süzgecine tutarak, bilimsel çalışmalara kulak vererek gözden geçirmeliyiz. Bu sefer mutlaka ama mutlaka bu işi her yönüyle sağlama bağlamalıyız. Her türlü ön yargı, ideolojik ve politik yanlılıktan sıyrılarak düşünmek, tartışmak ve yapılması gerekenleri çıkarıp çözüm işine koyulmak zorundayız.
Peki başka yolumuz var mı? Var aynen eskisi gibi devam ölüm, acı, keder ve göz yaşı…
Ancak bu sefer doğru olanı yapmalıyız. Sorgulamalıyız ve inadına çözmeliyiz!
 
Öncelikle saf temiz inançla tevekkülü dikkate almalıyız. Evet kadere inanmak başka ve kader bu toprakların kültürünün bir parçası. Ancak kadere inanmanın yanında hemen yanı başında tevekkül de bu kültürün parçası. Basitçe bizim merkebi sağlam yere bağlamamız gerekli…
 
Başardığımız konular var
İşler hep mi kötü? Hayır! Başardığımız konuların başında arama ve kurtarma çalışmalarının geldiğini görülmelidir. Eski yıllarla kıyaslanmayacak biçimde anında müdahale. Müdahale ekiplerinin çokluğu ve eğitimli oluşu önemli kazanımlar. Bu gelişme gerçekten hepimiz için sevindirici. Ancak tıkış tıkış çalışma ve medyatik davranma iyi olmayan kimi davranışlar...
Şu nokta önemli. İzmir depreminden çıkarılacak derslerden biri. Hangi kurumdan gelirsek gelelim arama, kurtarma ve yardım siyaset üstüdür. Basit ben merkezci ve politik davranışlar hiç ama hiç hoş olmamıştır olmamaktadır.
 
Deprem sorunu, akılcılık, bilimsellik ve ulusal birliktelik içinde olunmasını gerektirir. 
Öncelikle şunları belirlemek gerekiyor. Deprem değil binalar öldürmektedir. Bu nedenle öncelikle kentlerimizin inşası riskli bölge ve alanlarda yapılmamalıdır. Ayrıca inşaatlarımızın deprem koşullarına dayanıklı sağlam yapılması bir zorunluluktur. Tüm bölgelerde koşullara uygun bina inşası disiplinli ve sürekli bir biçimde denetleme ve değerlendirmeye tabi tutulması bir zorunluluk olarak takip edilmelidir. Bilimsel bulgulara dayalı raporlara önem verilmeli ve gerekleri yerine getirilmelidir.
 
Peki ne yapıyoruz? Bunca deprem deneyimine rağmen neden hala hazırlıklı değiliz?
Öncelikle demokrasiyi doğru anlamıyoruz veya kötüye kullanıyoruz. Seçimde bize oy ver biz hallederiz anlayışı, politik popülizm sürekli olarak ahlaki değerleri yok etmekte...
Bu süreçte Rabbena hep bana diyen sözüm ona kimi inşaatçı, sahtekâr kimi müteahhit ve üç kağıtçı taşra politikacısı sarmalında bir ucube bozuk bir düzen oluşturulmakta. Bozuk düzen kullanılan malzemeden çalınmış çürük binalar üretmekte. Bu işleyiş sürerken sadece dört beş yılda bir yapılan seçimlerle demokrasimiz güdük kalmaktadır. Halbuki demokrasi hak, hukuk ve adaletin dağıtılmasını amaçlamakta. Aksine yurttaşın hak araması ağır işleyen adaletten ötürü çok büyük yaralar almakta. Bu örnekteki gibi halk tüm olumsuzluklarının hesabını demokrasiye kesmektedir. İşler böyle gidince demokrasi geniş halk kesimlerince yanlış değerlendirilmekte ve toplumsal güven hızla azalmakta…
Halk nazarında yaygın olan görüş demokrasi araç olarak kullanılmakta. Siyaset ‘al götür getir Rabbena hep bana’ olarak anlaşılmakta… Bir bakıma üçkağıtçı politikacı, sözüm ona müteahhit iş birliği ile rant düzenini kurmuş bulunmaktadır. Sonunda fatura bir bakıma ekonomik olanaksızlıklar içinde olana halka çıkmakta… Ölüm, acı, keder, gözyaşı ve yoksulluk…
 
Ne yapmalı ne etmeli?
Evet Türkiye deprem bölgesinde. Deprem riski yüksek. Bu gerçek bizlere depreme karşı hazırlıklı olmamızı zorunlu kılmakta. Ancak zayıf ve çarpık ekonomi, içselleştirilememiş ve güdük bırakılmış demokrasi ile bu işin üstesinden gelmek güç… Sorun açık seçik budur. Bu oluşum bataklıktır ve sürekli olarak olumsuz sonuçlar üretmektedir. Bu bataklığı kurutmanın yolunu bulmak zorundayız.
Sorunu çözmenin biricik yolu toplumcu bir demokrasidir. Bunun iki nedeni var. Birincisi iki yüzyıllık deneyim göstermektedir ki her türlü oligarşik ve monarşik otoriter sapmalar ülkeler için iyi sonuçlar doğurmamaktadır. İkincisi birincisine temel olan anlayıştır ki demokrasinin insan ve toplum doğasına en uygun yönetim biçimi olmasıdır. Ancak demokrasiyi inşa etmek zordur. Demokrasi sadece seçme ve seçilme değildir. Demokrasi kendi kendini yönetme hakkı ile birlikte adaleti sağlamaktır. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun ifadesiyle demokrasiyi sandık demokrasisi olmaktan kurtarmaktır. Seçimden seçime oy kullanmak demokrasinin gerek şartıdır ama yeter şartı değildir.
Demokrasi istediğiniz yere çürük bina inşa etme özgürlüğü hiç değildir…
Demokrasi af çıkarıp çürük binaya parayla ruhsat verme özgürlüğü hiç mi hiç değildir…
Demokrasi doğanın yıllarca ürettiği yeşillikleri, kıyıları, ormanları bizimkilere peşkeş çekme özgürlüğü hiç değildir…
Peki biz bu sorunları aşabilir miyiz?
Evet aşarız! Bütün gücümüzle temiz dürüst ve örgütlü olmalıyız!
Demokrasiyi öğrenmeli ve pratikte demokrasinin egemenliği için mücadele etmeliyiz. Bunun için bilinçli halka ihtiyaç var. Bilinçli olmanın biricik yolu, eğitilmiş olmamızdır. Demokrasi için eğitim… Okulda, çarşıda, pazarda, evde demokrasi ve demokrasi ahlakı… Emre Kongar Hoca’nın ifadesiyle demokrasi için vicdan ve ahlaka çok ama çok ihtiyaç var…
İşimiz güç; yolumuz engebelidir…
 
 
 
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi