Büyük takım olmanın başlıca kriterlerinden birisi de kötü futbol oynarken de kazanmasını bilmektir. Bırakın vasat oyunu şayet iyi oynarken bile galibiyet alamıyorsan üstelik sahadan boynu bükük ayrılıyorsan daha alman gereken çok mesafe, öğrenmen gereken çok şey var demektir…
Avrupa’da başarılı olmasına karşın Süper Lig’de bir türlü istenileni veremeyen Trabzonspor Eskişehirspor karşısında da vasatın üzerine çıkamadı. Güzel futbolunu golle süsleyemeyen EsEs ise bir kez daha deplasman fobisini kıramadı…
Ne yazık ki Milli aralar Eskişehirspor’a bir türlü yaramıyor. Bu sezon Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzonspor maçlarının hiç birinden galibiyet alamıyorsan hatta tek bir gol dahi atamıyorsan hedef anlamında bir yerlerden bahsetmek pembe hayaller kurmaktan öteye gidemez…
Trabzonspor’u her zaman böyle kötü gününde yakalayamayız. Üstelik bilet fiyatlarında yarı yarıya indirime gidilmesine rağmen Trabzonspor taraftarı bu maça yeterli ilgiyi göstermedi. 90 dakika genel olarak Eskişehirspor forvetleriyle Trabzonspor kalecisi arasında geçiyorsa ve maçın yıldızı “Onur Kıvrak” seçiliyorsa bu maç için daha ne konuşabiliriz…
Demek ki yalnızca fizik olarak iyi hazırlanmak galibiyete yetmiyor. Mental olarak da hazır olmak bir anlamda fiziksel gücü tamamlayan unsur oluyor…
Bu maçtan alınacak 3 puan bizi 7’nci sıradan 3’ncü sıraya çıkaracak ve üst sıralarda kalıcı olma fırsatı yakalayacaktık.
Olmadı. Olamadı…
“Deplasman fobisi devam ediyor”…
Eğer bir hedefin peşindeysek bu maçlardan mutlaka puan ya da puanlar çıkarmak zorundayız…
Ne yazık ki bu sezon hakemler tarafından Eskişehirspor’a uygulanan “Futbol Genosidi” olanca hızıyla devam ediyor.
Maçın hakemi “Yunus Yıldırım”a, da bir çift sözüm var. Ceza sahası içinde “Camara”ya yapılan her iki faul de direkt penaltıyla cezalandırılması gereken ve ders olarak gösterilebilecek pozisyonlardı…
Bunları çalacak yüreğe sahip değilsen ne işin var futbol arenalarında!
Hüzün Öyküleri…
Bizim ESTV’nin en çok izlenen programlarından biridir “Deplasman Öyküleri”…
Yanına bir kameraman alan “Soner Yüksel”, dağ bayır, dere tepe, uzak yakın demeden Eskişehirspor’un ardından koşar ve değme spor muhabirlerinin yapamayacağı güzellikte programlara imza atar…
Bununla da kalmaz bence ülkenin en başarılı 5 haber spikerinden biridir. Anadolu Gazetesi’nde birbirinden güzel köşe yazılarının sahibidir. Yazdığı şiirleri gün ışığına çıkarsa edebiyat dünyası derinden sarsılır. Dublaj sanatının Eskişehir’de ki öncüsü, moderatörlük ve söyleşi dünyasının gerçek fenomenidir.
İşte bütün bu birikimleriyle ve yüreğindeki arma aşkıyla gecenin karanlığında koyulur yollara. Gençliğin verdiği dinamizm ve ESES sevdası yakın eder ırağı. Ben diyeyim 40 bin, siz deyin 60 bin kilometre onun için bir komşu kent mesafesi kadardır…
Evet, abartısız söylüyorum, geçtiğimiz sezondan beri kat etmiştir bu kadar uzun mesafeyi. Hem de taraftarın büyük beğenisini kazanan “Deplasman Öyküleri”ni de ekranlara getirerek…
Ancaak deplasmanlardan genellikle istenilen sonucun çıkmaması, EsEs’in bir anlamda deplasman fakiri olması dönüş yolunu adeta bir azap yoluna ya da hüzün yoluna çevirir ki, o kilometreler bitmek bilmez…
Ve o güzel program her türlü cefaya ve hüzne rağmen yine çekilir ve taraftara ulaştırılır...
Bu programa özellikle şu günlerde isim anlamında ufak bir katkı yapmak için âcizane bir düşüncemi de buradan paylaşmak isterim; “Sevgili Soner” Eskişehirspor, deplasmanlarda galibiyeti öğrenene kadar acaba programının adını “Hüzün Öyküleri” olarak değiştirsen mi?
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...