Görüşler
Dah de Leyla…
"Tüfek icad edildi, mertlik bozuldu" derler ya...
"İnternet" de bizim mesleği çok etkiledi...
Ne gazeteciler geldi geçti...
Yeni nesil tanımaz, Eskişehir’deki örnekleri yeter...
Bir "Mehmet Aktop" unutulur mu?
"Feyyaz Arsezen, Naci Gelendost, Abdûlkadir Gürol..."
Hepsiyle çalıştık, ayrı ayrı ustalarımızdı...
Hepsi de rahmetli oldu, iyi ki bu günleri de görmediler...
"Bir "iç dünyası" vardı Feyyaz Baba'nın...
Onunla ayrıca yaşar, duyduğu mutluluğun güzelliği gözlerinden okunurdu...
"Dah de Leyla" derdi...
…….
"Celil Karaca"nın ayrı bir becerisi vardı...
Bir dönemde basına kapalı "Bakanlar Kurulu" toplantısını, garson kılığında izleyip Türkiye'ye duyuran gazeteciydi...
Ünlü "Zafer" gazetesinde çalışırken adresi açıktı
"Celil Zampara-Zafer Ankara..."
…….
Büyükşehir Belediye Başkanı "Yılmaz Büyükerşen"in bir karikatürünü hiç unutmayız...
1953 yılında, yani 17 yaşında çizmiş...
Adamın biri, elindeki dürbün ile karşı apartmandaki soyunan kadını izliyor...
Meslek tabelası da asılı:
"Röntgenci..."
…….
Bir gazeteci büyüğümüz daha vardı...
Çifteler'de 20 yıla yakın bir süre çıkardı "Gerçek Yol" adlı gazetesini...
Son sayılarından birini yeğeni ve eski gazetecilerden "Sabri Güneren" getirmişti...
Vasiyetiymiş, "Baloğlu görsün" diye...
"Gerçek Yol" başlığının hemen yanında şu sözcük hiç eksik olmamıştı:
"Sahibi cezaevinde olmadığı günler çıkar..."
…….
Hepsi büyük ustaydı bu insanların…
“Neler verdiler?”
“Neler almaya çalıştık?”
Ya bugün?
“Dah de Leyla…”
Cumartesi Öyküsü
"Türkiye'de ne iş yapardınız?"
Ülkelerinde kriz gerçekleşmiş iki Türk atmışlar kendilerini yurtdışına...
Bir-iki hafta gezdikten sonra iş aramaya başlamışlar... Umutlarını yitirecekleri bir gün gazetede ilan görmüşler:
"Çiftlikte çalışacak işçi aranıyor..."
Koşarak gitmişler, çiftlik sahibi tepeden tırnağa süzmüş bizimkileri... Sonra da ellerine birer kürek tutuşturmuş ve büyükçe bir ahırın kapısına götürmüş. Günde üç öğün yemek, saati 5 Euro karşılığında gübreyi 50 metre ilerideki kuyuya taşımalarını istemiş. Yatacak yerde vermiş...
Bizimkiler, bir haftalık işi iki günde bitirmişler...
Çiftlik sahibinin ağzı kulaklarında!
Adam bu kez tavuk çiftliğine götürmüş ve makinenin başında yapacaklarını anlatmış:
"Düğmeye basın, yürüyen bant çalışmaya başlar. Önünüzde iki kutu var. İrileri sağ taraftakine, küçükleri sol taraftakine koyup, kutuları bantlayıp ait oldukları kolilere yerleştireceksiniz..."
İş basit... Adam gittikten sonra bant hareket etmiş, önlerine bir yumurta gelmiş. Almışlar, "İyi mi, kötü mü, büyük mü, küçük mü?" tartışmaya başlamışlar.
Bu arada bant akmaya devam etmiş ve yumurtalar bantın ucundan çöp tenekesine düşmeye başlamış... Tam o anda çiftlik sahibi tesadüfen dönmüş, bakmış ki yüzlerce yumurta boşa gidiyor, onlar da ellerinde yumurta hala tartışıyor. Durdurmuş hemen bantı "Ne yapıyorsunuz?" demiş kızgınlıkla ve bağırarak sormuş:
"Siz Türkiye'de ne iş yapardınız?"
"Politikacıydık..."
"Belli, belli" demiş çiftlik sahibi:
"Mok atmayı çok iyi biliyorsunuz ama, iyiyle kötüyü ayırt etmeyi bir türlü beceremiyorsunuz!..
Yumurta nasıl pişirilir?
Evin hanımı mutfakta sabah kahvaltısı için tavada iki tane yumurta pişirirken kocası içeri dalmış, "Dikkat et... Dikkat!" demiş:
-Biraz daha yağ koy... Aman Tanrım ne kadar çok pişiriyorsun... Çok fazla.. Çevir şimdi, çevir... Off.. Daha fazla yağ koy! Dikkaaatl Sana dikkatli ol demiyor muyum? Yemek pişirirken beni hiç dinlemiyorsun... Çevir hadi onları... Çabuk ol.. Aklını yitirdin herhalde... Tuz koymayı unutma... Her zaman unutursun... Tuzu diyorum, tuzuuu...
"Önüne baksana be kadın!"
Derken , karısı şöyle dönüp bir bakmış kocasına :
"Sana ne oluyor öyle" demiş:
"İki yumurtayı nasıl pişireceğimi bilmediği mi zannediyorsun?
Adam da "Bak bir tanem" diye yanıt vermiş:
"Sadece sen yanımda otururken, araba kullandığımda, neler hissetiğimi anlamanı istedim..."
Temel’in bebeği
İdris, yolda rastladığı arkadaşı Temel’e sormuş:
"Fadimeyle Rusça dersleri aldığınızı duydum, neden?"
Temel, "Senin haberin yok galiba, bir Rus bebeği evlatlık edindik" demiş:
"Konuşmaya başlayınca dediğini nasıl anlayacağız!.."
İşçi ve memur kaynanası
"Ölüm yönüyle, aradaki farkı biliyor musunuz?"
Açıklayalım:
Memurun kaynanası ölünce, "yedi gün izin" veriliyor.
İşçinin kaynanası ölünce, "yedi dakika" bile izin hakkı yok...
Karşılıksız sevgi
"Loyd George", henüz mesleğe yeni atılmıştı ve bir feminist toplantıda söz aldı. Bir ara kadınlardan biri ayağa kalkarak haykırdı:
"Eğer siz benim kocam olsaydınız, kuşkusuz sizi zehirlerdim!"
Konuşan kadının çirkinliğini gören Loyd George yanıt verdi:
“Merak etmeyin, siz benim karım olsaydınız zehri gözümü kırpmadan içerdim!"
Günün Olayı
Hemen her gün bir yanı çürüğe çıkan böyle bir hükümet, böyle bir iktidar demokratik ülkelerde ilk sicimde alaşağı edilir.
Tabii gerçek demokrasiyle yönetilen ülkelerde…
Cüneyt Arcayürek
Günün biberi
Palaya özgürlük, düşünceye gözaltı! Demokrasiye elveda diyen Türkiye, işte böyle bir totaliter anlayışla baş başa
Uğur Dündar
Günün Sorusu
Demokrasiye, hukuka inancımızı yitirmemişsek soralım:
"Birilerinin birilerini ezmesi, şiddet uygulaması vicdanınızı hiç rahatsız etmiyor mu?"
Hikmet Çetinkaya
Gerilim
Şiddet uygulayan serbest, karanfil dağıtana gözaltı...
İktidar yargıyı ele geçirdiği için çok mutlu...
"Ektiği tohumların meyvelerini bir bir topluyor!"
Günün Balı
İlk önce oyunun kurallarını öğrenmelisiniz,
Sonra da herkesten iyi oynamayı.
Einstein
Cuk ^
Türkiye kağıt üzerinde laikmiş...
"Kağıdı gören var mı!.."
Kıssa-dan
Türkiye'de yaşlı sayısı artıyormuş.
"Geleceği beklemektendir!"
Günün Şiiri
Tamburinin ölümü
İyi bir şair olmuştu
Narları açarak
Orada soğuk ıslak yıldızlar
Orada kemik gibi tohumun dağılışı
E bir de sular vardı
Kuş suyu, sabaha karşı uyanan veba kızılı
Terasın bulutlarına dolanmış
Uzun bardak suları
Babalarımızın okul numeroları
Beyaz göbekli balıkların ve sessizliğin
0 sular ki kuzeyi güneyden ayıran
Müntehir 88’lileri taşıyan
Ve tabii kuşlar ve bir karakuşu
Akşam eve dönerken
Beni şiirim bekler derdi
Boğaların ve zehrin narı
Yeni pişmiş bir imparatorluk kırılmaya
Pelin Batu (Yazılıkaya-2006)