Tepebaşı Belediye Meclisi’nin Cuma akşamı yapılan toplantısında, mahallerde ve köylerde vermiş olduğu iftar yemeği tartışması yaşanmış.
AK Partili meclis üyeleri, Tepebaşı Belediye Başkanı Ataç’ı ilçelerde verdiği iftar yemeğinden dolayı eleştirmişler. Bırakın eleştiriyi, iftar yemeklerinin bedelini özel kasasından, yani cebinden ödesin demişler.
AK Partili Belediye Meclis üyelerinin akılları başlarına yeni mi gelmiş. Tepebaşı Belediyesi, 9 yıldan beri mahallelerde ve köylerde iftar yemeği düzenliyor. Her yıl binlerce insanı iftar sofrasında buluşturuyor.
Geçen yıl Tepebaşı Belediyesi’nin Uluönder Mahallesindeki iftar programına bende katıldım. Ataç’a haber vermeden 4 arkadaş mahalle sakinlerinin arasında oturup, o mahallenin sakini gibi iftar yaptık.
Masamızda oturanlardan iki kişi beni tanıdı.
‘Sadi Bey siz buralara gelir miydiniz?’ diye de şaşkınlığını ifade etti.
Yanımızdaki masada iki kadının konuşmalarına şahit olmuştum.
‘Ya Ayşe seninle nerede ise bir yıldır görüşemiyoruz. Nerelerdesin, yaşıyor musun? Bak iftar yemeği de olmasa bir birimizi göremeyecektik’.
Aynı sözleri arkadaşı Hatice’de Ayşe’ye söyledi.
İsimleri hafızamda neden kaldı?
Ayşe rahmetli teyzemin adı idi. Hatice’de kızının adı idi.
İftar yemeği, nerede ise bir yıla yakın süre bir birleriyle görüşememiş mahalle sakinlerini bir masada buluşturmuş.
Belki de evden çıkamayan yaşlı, rahatsız insanlar da, evlerinin dibinde kurulan iftar sofralarına inerek, mahalle sakinleriyle buluşma, görüşme imkanına kavuşmuş oluyorlar.
Burhan Sakallı’da Odunpazarı Belediye Başkanı iken 8-9 yıl mahallelerde iftar yemeği verdi. O iftar yemeklerine AK Partili Belediye Meclis üyeleri de katılıyordu.
Neden Burhan Sakallı’ya; ‘iftar yemeklerinin bedelini kendi kasandan öde’ demediler? Bugün mü akıllarına geldi?
Burhan Sakallı’nın verdiği iftar yemeklerinin hemen hemen birçoğunun sponsorluğunu hayırsever vatandaşlar yapıyordu. Yemeğin malzemelerini alıp Odunpazarı Belediyesi aşevine teslim ediyorlar, yemek aşevinde pişiyordu.
Aynı uygulama Tepebaşı’nda da yıllardır devam ediyor. Hayırseverler iftar yemeğinin malzemesini belediyenin aşevine teslim ediyorlar. Yemek aşevinde pişiriliyor.
CUMHURBAŞKANI CEBİNDEN Mİ KARŞILIYOR?
İftar yemeği bahanesiyle aynı mahallede, hatta aynı sokakta aylarca bir birlerini görmeyen insanlar bir araya gelip sohbet ediyorlar. Bu yemekler mahalle halkının bir birleriyle kaynaşmalarını, birlikteliklerini, komşuluk bağlarının güçlenmesine katkı sağlıyor.
Kaldı ki bu iftar yemeklerinin çoğuna hayırseverler vatandaşların sponsorluk yaptıklarını biliyorum. Bir, iki veya üç hayırsever birleşip bir günlük iftar yemeğinin bedelini veya malzemelerini karşılıyorlar. Belediyelerin cebinden para çıkmıyor. Sadece pişirme, içlerine yemek konulan kaplar ve pet bardaklar dışında. Belki de onları da hayırseverler karşılıyordur.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 7 Haziran seçimleri öncesi Saray’da hemen hemen her gün birilerine yemek verdi. Bugünlerde de iftar yemekleri veriyor. Bu yemeklere yüzlerce insan katılıyor.
Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği iftar yemeklerinin bedelini kim karşılıyor?
Cumhurbaşkanı verdiği iftar yemeklerinin bedelini şahsi kasasından mı ödüyor? Yani cebinden mi karşılıyor? Hayır. Cumhurbaşkanlığı bütçesinden.
Yanlış anlaşılmasın. Bu iftar yemekleri ilk kez Recep Tayyip Erdoğan’ın döneminde verilmiyor. 8’nci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 7’nci Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 7’nci Cumhurbaşkanı Turgut Özal’da ramazan ayında köşkte iftar yemekleri verdiler.
AK Partili Belediye Meclis üyeleri, iftar yemeklerinin bedelini Ahmet Ataç’ın kendi cebinden ödemesini gündeme getirirken, geçmiş Ramazan aylarında o günkü Odunpazarı Belediye Başkanı Burhan Sakallı’nın da mahallerde iftar yemeği verdiğini herhalde unuttular!
ÖNCE KENDİ ÇİZGİNİ UZAT
Öğretmen sınıftaki zeki fakat kıskanç öğrenciye:
– “Niçin arkadaşlarını çekemiyor, onların yaptıklarını bozup kavga ediyorsun?” diye sordu.
Öğrenci, bir süre düşündükten sonra,
– “Çünkü onların beni geçmelerini istemiyorum” dedi. “En iyi ben olmalıyım. ”
Öğretmen, masasından kalktı, eline bir parça tebeşir aldı ve yere 15 cm. uzunluğunda bir çizgi çekti, kıskanç öğrenciye bakarak,
– “Bu çizgiyi nasıl kısaltırsın?” dedi.
Öğrenci bir süre bu çizgiyi inceleyip içinde çizgiyi birçok parçaya bölmek de olan birkaç yanıt verdi.
Öğretmen, yanıtları kabul etmedi ve yere ilkinden daha uzun bir çizgi çekti.
– “Şimdi birinci çizgi nasıl görünüyor?” diye sordu.
Öğrenci utana sıkıla,
– “Daha kısa” diyerek başını öne eğdi.
Öğretmen bu yanıt üzerine öğrencisine unutmaması gereken şu öğüdünü verdi:
– Bilgini ve yeteneklerini artırarak kendi çizgini uzatman, rakibinin çizgisini bölmeye çalışmandan daha iyidir…