CHP Eskişehir il kongresinin üzerinden yaklaşık iki buçuk ay geçti. Covid-19 salgını nedeniyle kongrenin etkileri üzerinde haliyle pek de duramadık. Aslında bir takım şeyler yazmadık değil, ancak derinlemesine bir tahlil yapmadık. Peki, bugün o tahlil yapılamaz mı? Yapılır elbette. Yapılır yapılmasına da, bildiklerinizin tekrarı olur. Zira iki buçuk aylık süreç içerisinde, yazılmasa da her şey konuşuldu, tartışıldı ve yarışa girip listesi seçilemeyenler bile, seçilen yönetimi kabullendi.
Öyle ki, Recep Taşel ve yönetimine itiraz edenlerin, iki buçuk ayın sonunda “iyi ki bu yönetim seçilmiş” dediklerine dahi şahit olmaya başladık. Bu yazıyı uzatmayacağım. Partide çok belirgin bir değişikliği aktarıp konuyu kapatacağım. Eskişehirli yurttaşlarımız, önceleri, CHP’nin il başkanı dışında neredeyse hiçbir yöneticiyi tanımazdı. Ancak 23 Şubat’ta seçilen il yönetimini, yalnız ve yalnız 2 buçuk aylık kısa bir sürede tanımaya başladı. Bunun nedeni çok basit.
Söz konusu yönetim, Covid-19 salgını kendini göstermeye başlamadan önce Eskişehir’i karış karış gezmeye başladı. Sanıyorum bu politik geziler, salgının hafiflemesiyle beraber hızlanacaktır.
Beri yandan, parti içerisinde bir demokratik yöntem uygulanmaya başlandı. ‘Tek adam’ anlayışından vazgeçildi. Bunu nereden görüyoruz? Basın açıklamalarından! Her şey, il başkanının ağzından çıkmıyor. İl başkanı her ortamda “en önde ben olacağım” demiyor. Konu neyse, o konunun uzmanı ya da konuyla alakalı olan il yöneticisi açıklama yapıyor. Basit gibi görülen bu yaklaşım, CHP İl Başkanlığının tüm kurumlarının diri kalmasını ve çalışır olmasını sağlıyor. Bitirirken şunu da söyleyeyim…
Bu yönetimin yüzü asık, kavgacı bir yönetim değil, ‘gülen’ ve ‘uzlaşmacı’ bir yönetim olduğunu iki buçuk aylık süre içerisinde gördük. Genç bir kadro olması münasebetiyle de olaylara karşı
refleksleri kuvvetli bir yönetim. Ne diyelim? Eh, başarılar dileyelim...
Arslan Kabukçuoğlu: İnsanların sefaletine neden oldular!
İYİ Parti Eskişehir Milletvekili
Arslan Kabukçuoğlu’ndan bir elektronik posta aldım.
Kabukçuoğlu, ABD tarihini okurken birtakım notlar almış.
O notlar üzerinden de Osmanlı-Türkiye ve ABD’nin tarım-endüstri politikalarını değerlendirmiş.
*
Şimdi, Arslan Kabukçuoğlu’nun bahsi geçen değerlendirmesini aktarıyor ve yorumu siz değerli okurlarımıza bırakıyorum…
*
Kabukçuoğlu:
KAMU ARAZİLERİ OKULLARA VERİLMİŞ
“ABD tarihinde tarımın gelişmesi şöyle olmuş: Başkan Jefferson, ‘bu ülkeye yapılabilecek en büyük hizmet, onun ziraatına faydalı bir bitki katmaktır’ demiş. Eyaletler kurulurken kamuya ayrılan binlerce dönüm arazi, ziraat ve sanat okullarına vakfedilmiş. Buralara daha sonra ziraat fakülteleri kurulmuş. Bilimsel araştırmalar ilerlemiş. 1930'a kadar 7-8 bin bilim adamı, projeler üzerinde çalışmış. Laboratuvarlarında son derece önemli sonuçlar elde etmişler. Günümüzde de bu çalışmalar kuşkusuz devam ediyor. Endüstri ve zirai devrimini, bir birine bağlı kabul etmişler.
SÜREKLİ İSİM DEĞİŞMİŞ
Peki, biz ne yaptık? Başlangıç için benzerliklerimiz var. İmparatorluğun ilk yıllarından beri devlet, iaşe ihtiyaçları ve at yetiştiriciliği yapmaya başlamış. İmparatorluk, arazisinin önemli kısmını kaybetti. 1937’de kurulan ‘Zirai Kombineler’, ordunun iaşe ihtiyacını karşılamayı hedeflemiş. 1950 yılında kuruluşun adı, ‘Devlet Üretme Çiftlikleri’ olmuş ve çiftçinin ihtiyacını karşılamayı hedeflemiş. 1984 yılında yine isim değişmiş ve adı ‘Tarım İşletmeleri’ olmuş. (Bir kurumun adı habire neden değişir? İsminin şu ya da bu olması önemli değil. Kurumun devamlılığı için Zirai Kombine ismi devam etmeliydi. Amaç işletmelerin tarihle bağlantısını koparıp perişan etmek ve özelleştirmek mi?)
‘PARAMIZ VAR Kİ ALIYORUZ!’
Şuna dikkatinizi çekmek isterim: Osmanlı, ABD'den asırlar önce olayı fark etmiş, başka ülkelere model olmuş. Tarımla endüstriyi at başı götürmüş. Dünyada kendi kendine yetebilen tarım ülkesi iken, bugün saman bile ithal eder duruma gelmişiz. Bu sorulunca, hükümet el cevap: ‘Paramız var ki alıyoruz!’ Pişkinlikte hükümet ve AKP yöneticileri zirve yaptılar. Cumhurbaşkanı ‘evinizin önündeki bir karış yeri ekin’ der oldu.
İSTEDİKLERİ YERE GELDİLER, AMA…
AKP iktidarının tarımı getirdiği nokta budur. Ülke tarımının geldiği nokta budur. İktidardakiler, olmak istedikleri yere geldiler, olan ise heba edilen yıllara oldu, milletin refahına oldu. Ülkenin fakirleşmesine, yoksullaşmasına, insanların sefaletine neden oldular.”
Üç kuruma teşekkür
Geçtiğimiz günlerde bir şikayeti dile getirmiştim.
Şikayetin konusu şuydu:
Şirintepe Mahallesinde ikamet eden ve sokağa çıkma yasağına tabi olan 67 yaşındaki Erdoğan Kabadayı aradı. Engelli olduğunu söyledi. Erzaka ihtiyaç duyuyormuş. Ayrıca bazen kapı önüne hava almaya çıkıyormuş, fakat maskesi yokmuş. İlgili kurumları aramış, kimseye ulaşamamış.
*
Bu şikayet üzerine önce
İl Sağlık Müdürü Prof. Dr. Uğur Bilge iletişim kurdu ve
122 Başhekimi Veli Görkem Pala koordinasyonunda Erdoğan amcayla görüşüldüğünü, maske ve diğer ihtiyaçların karşılandığını ifade etti.
*
Ardından
Odunpazarı Belediyesi Aşevi Sorumlusu Kazım Durur iletişime geçti ve erzak kolisi, kolonya, sabun ve maske bırakıldığını söyledi.
*
Akabinde
AK Parti Tepebaşı İlçe Başkanı Hakan Çizmelioğlu bağlantı kurdu ve “amcamızla mesafeyi iyice koruyarak sıkkınlığına bir parça merhem olsun diye sohbet ettik ve erzak ile maske temini yaptık” dedi.
*
Her üç kuruma da
duyarlılıkları ve
hızları için teşekkür ediyorum.
Dayanışma müzayedesi
Eğitimci
Serkan Can Zengin, geçtiğimiz Cuma günü, kişisel Instagram hesabı üzerinden bir ‘dayanışma müzayedesi’ yaptı. Bağışçılardan topladığı değerli eşyaları, açık arttırmayla sattı. Bunun bir amacı vardı elbette.
Amaç dezavantajlı mahallelerde yaşayan ve ekonomik durumu iyi olmayan yurttaşlarımızın bakkal defterine yazdırdıkları hesabı kapatmaktı! Zengin’in aklında, bir bakkal defterinin hesabını kapatmak vardı. Ancak öylesine bir destek geldi ki, kısa sürede, ‘dayanışma kesesinde’ tam tamına
31 bin 750 TL birikti! Bu da, birkaç bakkal defterinin kapatılması anlamına geliyor. Serkan Can Zengin’e, bağışçılara ve müzayedeye katılanlara zor zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde gösterdikleri duyarlılık için teşekkür ediyorum. Ve ‘dayanışma müzayedesinin’ devam etmesini diliyorum.