Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı ESKİ, güzel bir uygulamaya imza atıyor. Şöyle ki… Covid-19 salgınıyla mücadele ettiğimiz günlerde, hiç kimse susuz kalmayacak. Suyun mu bitti? ESKİ, otomatik olarak 10 metreküp su yükleyecek. Bu da mı bitti. 10 metreküp daha su yüklenecek. Yani, salgın sonuna kadar kimsenin suyu kesilmeyecek. Ha, sorun mu çıktı, su mu kesildi? Direkt ESKİ Genel Müdürü Suat Balcı’nın şu ifadesini aktarıyorum: “Alo 185’i arayın, sorun ücretsiz olarak hemen çözülsün.” Bence Büyükşehir Belediyesi, bir güzel hizmete daha imza atabilir. Nedir o hizmet? Tüketiciyi Destekleme Derneği Genel Başkanı Süleyman Bakal, kendi önerisi olan o hizmeti şöyle anlatıyor: “Belediye bir uygulama geliştirebilir. İnsanlar o uygulama üzerinden istediği miktarda metreküp su alabilir ve kredi kartıyla ödeyebilir. Bununla beraber su, vatandaşa kolaylıkla yüklenir.” Bence yerinde bir öneri. İnsanlar, hiçbir temas olmadan, oturdukları yerden su yükletebilirler. Bence belediye, bu öneriyi dikkate almalı.
Sinan Özeçoğlu uyumuyor!
Covid-19 salgınıyla mücadele ettiğimiz şu günlerde, en çok ihtiyaç duyulan malzeme koruyucu donanım. Yani maske, tulum, siperlik, eldiven, bone, galoş, vesaire… Dünyadaki bütün ülkelerde olduğu gibi, bizim ülkemizde de koruyucu donanım eksikliği var. Devlet, eksikliği tamamlamak için elinden geleni yapıyor. Kişi ve kurumlarımız da sorumluluk hissedip elini taşın altına koyuyor. Konuya Eskişehir özelinden bakmak gerekirse… Eskişehir’de yaşayan tanınmış birçok kişi karınca kararınca maske ve tulum temin edip hastanelere bağışlıyor. Meslek liselerimiz maske ve dezenfektan üretimi konusunda gayret gösteriyor. Büyükşehir Belediyesi de maske ve siperlik üretiyor. Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi Başkanlığı, gerekli olan tulum ihtiyacını hızla karşılıyor. Eskişehir Sanayi Odası da, Valiliğin talimatıyla maske üretimi yapmaya başladı. Günde 20 bin maske üretiliyor. İlerleyen zamanlarda 50 bin maske üretim kapasitesine ulaşılacak. Üretimin sorumlusu olan Sanayi Odası Başkan Yardımcısı Sinan Özeçoğlu uyumuyor, 7/24 çalışıyor desek yeridir. Bütün bu anlattıklarım şunu gösteriyor: Birliktelik! Bu laneti, birlikte yeneceğiz!
Mücadele edeyim derken bulaştırdık
Hafta sonu sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Çok geçmeden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu açıklama yaptı. Açıklamasının bir bölümünde şunu söyledi: “Zamanlaması açısından alınan karar, bakanlığımıza ait bir karardır. Bir kez daha söylüyorum. Eleştirileri de aldım, kabul ettim. Hakaretleri de kabul ettim.” Okuduğunuz üzere Soylu ciddi bir özeleştiri yapmış. Erdemli bir davranış olduğunu söyleyebilirim. Peki, sokağa çıkma yasağı kararı niçin eleştirildi? Anlatayım… Sadece büyükşehirlerde ve hafta sonu değil, yurt genelinde en az iki haftalık sokağa çıkma yasağı ilan edilmesini salgın başladığından beri savunuyorum. Bu noktada hafta sonu sokağa çıkma yasağını onaylıyorum. Ancak onaylamadığım şu. Ani alınan bir karar. Sabah saatlerinde alınabilirdi ve detaylı bir basın toplantısı yapılabilirdi. Valilikler sınıfta kaldı, vatandaşları geç bilgilendirdi. Belediyelere bilgi verilmedi, o nedenle aksaklıklar meydana geldi. Sonuçta bulaş yayılmasın diye alınan karar, bulaş yayılmasına sebep oldu! Bazı Bilim Kurulu üyelerinin dediği gibi, bunun sonuçlarını 14 gün içerisinde göreceğiz.
Kabukçuoğlu teklif etti, ama…
İYİ Parti grubu tarafından, Covid-19 salgınıyla etkin mücadelede Şehir Hastanelerinin yapım sürecinde kapatılan kamu hastanelerinin yeniden açılması için Meclis Araştırma Komisyonu kurulması teklifi yapıldı. Teklifin gerekçesini açıklamak üzere söz alan İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Arslan Kabukçuoğlu, “hava alanlarının hastane yapılmaya çalışıldığı, sahra hastanelerinin planlandığı bu dönemde, kamu hastanelerinin hizmete sokulmaması tam bir komedi olacaktır” dedi. Kabukçuoğlu, şöyle devam etti: “Atıl tutulan on binlerce yatağa sahip devlet hastaneleri ve askeri hastaneler hizmete sokulmalıdır. Bu hastaneler şehir merkezlerinde vatandaşlarımızın rahatça ulaşabileceği hastanelerdir. Bunlara çürüktür, enkazdır gibi söylemlerle kulp takmaya gerek yoktur.” Evet, Kabukçuoğlu’nun anlatımıyla, teklifin özeti bu. Doğru bir teklif. Hatta Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen de, geçtiğimiz günlerde benzer bir öneride bulunmuştu. Her neyse, sonuca geleyim. Kabukçuoğlu’nun bu teklifi AK Parti ve MHP’nin oylarıyla reddedildi!
Bir iyi bir kötü haber
Önce güzel bir haber vereyim. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2019 yılında Türkiye’de üretilen şeker pancarı miktarlarını il il açıkladı. TÜİK’ten derlenen bilgilere göre Eskişehir, şeker pancarı üretiminde, bir milyon 638 bin 941 ton ile Türkiye ikincisi oldu. Bu da gösteriyor ki, şehrimizdeki Kazım Taşkent Şeker Fabrikası, Türkiye’nin en iyileri arasında olmaya devam ediyor. Ve ısrarla bir kez daha ifade ediyorum ki: Özelleştirilip, ortadan kaldırılmamalı. Şimdi de kötü habere geçeyim. Tarım ve Orman Bakanlığı Covid-19 salgınının tarım sektörüne etkilerinin azaltılması için tohum destek paketleri açıklarken, Eskişehir destek verilecek iller arasında yer almadı! Bunun üzerine klasikleşen şu soruyu sormak istiyorum: Eskişehir üvey evlat mı? Bu duruma Eskişehir Milletvekilleri Utku Çakırözer ile Jale Nur Süllü tepkisiz kalmadı. Çakırözer meclis kürsüsüne çıkıp, “Anadolu’muzun tahıl ambarı Eskişehir’imiz de destek verilecek iller kapsamına alınmalıydı” dedi. Süllü ise soru önergesi vererek Eskişehir’in neden kapsam dışı bırakıldığının açıklanmasını istedi. Cevabı merakla bekliyoruz.
İşçilerin Covid-19’la imtihanı
Covid-19’la mücadele, herkesin ortak kanaatince nasıl yapılır? Olabildiğince temastan kaçınarak! Yani sokağa çıkmayarak. Ancak gelin görün ki böyle bir durum söz konusu değil. 65 yaş üstü ve 20 yaş altındaki yurttaşlarımıza sokağa çıkmak yasaklandı. Ancak geriye kalan milyonlar çaresizce işlerine gidiyorlar. İşte maden işçileri, sırt sırta çalışıyorlar. İşte fabrika işçileri. Vesaire… Bu noktada bir örnek vermek istiyorum. Geçtiğimiz günlerde Eskişehir Organize Sanayi Bölgesinde üretim yapan bir fabrikada bazı işçilerin Covid-19 testinin pozitif çıktığı anlaşıldı. Bu durum diğer işçilere haber verilince, haliyle işçiler sordu: Hangi birimde çalışıyorlardı, isimleri ne? Bu soruların nedeni, Covid-19’luların kimlerle temas ettiğini öğrenmekti. Ancak yetkililer, üretimi durdurduklarını, dikkat edilmesi gerektiğini ve 14 gün içinde sorun yaşanırsa hastaneye gidilmesini önerdi. İşte bu anlattığım örnek, sadece bir fabrikada yaşanan olay. Türkiye’deki bütün fabrikaları ve milyonlarca işçiyi bir düşünsenize…
Belediyeler olmadan başarılı olunamaz!
CHP’li belediyeler, Covid-19 salgınıyla mücadele kapsamında banka hesabı açarak bağış kampanyası başlatmıştı. Ancak bakanlık, hesaplara bloke koymuştu. Bloke inadı bir adım daha ileri gitti ve bu sefer Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, Odunpazarı Belediyesi ile Antalya Muratpaşa Belediyesinin Aşevi hesaplarına da bloke konuldu. Pes artık, pes! Belediyeler devletin kuruları değiller mi? Salgınla mücadelede belediyeler olmadan başarıya ulaşılması mümkün mü? Böyle bir zamanda politik duygularla hareket etmenin kime faydası var? Bu noktada Yılmaz Büyükerşen özetle diyor ki: “Hükümet belediyelerle işbirliği yapmak istemiyor. Hatta belediyeler engellerle karşılaşıyor. Ancak her şeye rağmen hizmetlerimiz sürecek.” Ya Kazım Kurt? Kurt’un ifadelerinin bir bölümü şöyle: “İnsanların iyilik duygularını da köreltmeye çalışıyorlar. Birlik beraberlik nutuklarının atıldığı bir dönemde bu tavır hiç hoş değil. Valilik bile yardım isteyen vatandaşları belediyelere yönlendiriyor.” Durumun vahametini gördünüz değil mi? Peki, burada zarar gören kim? Tabii ki halk!
Usulsüzlüğü ispatlayan gazeteci içerde!
“Bu düzenlemede; yağma, hırsızlık, çete, insan ticareti, yaralama, taksirle öldürme, rüşvet, zimmet, irtikap ve daha birçok suçtan hüküm giyen binlerce kişi için infaz indirimi, açık cezaevine çıkış, korona izni ve serbest kalma imkanı var. Ama düşüncesini ifade ettiği, yazdığı, konuştuğu için cezaevinde tutulan gazeteciler için hiçbir şey yok.” Okuduğunuz ifadeler CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer’e ait. Çakırözer bu ifadeleri, İnfaz Düzenlemesine ilişkin kullandı. Düzenlemenin özeti, maalesef böyle. Ama biraz daha bilgilenebilmek için Utku Çakırözer’in şu sözlerini de okuyalım: “Cezaevlerinde 12 kişilik koğuşlarda 20 kişi kalıyor. İnsanlar ya bir yatağı paylaşıyor ya yerde yatıyor. Bu düzenleme, 100 bin hükümlüye af getirirken henüz suçlu olup olmadığı dahi belli olmayan 90 bin tutukluyu salgın riski ile ölüm riski ile baş başa bırakmakta. Oysa tutuklu insan, iddialar kanıtlanana kadar suçsuzdur.” Son olarak ben de şunu söyleyeyim: Yasa tasarısı bu haliyle geçerse, usulsüzlük yapan kişiler dışarıda kalacak, usulsüzlüğü belgeleriyle ispatlayan gazeteci ise mahkum olacak!
FOTOĞRAFIN DİLİ OLSA
Avukat
Sinan Özkar: Biraz önce Canan Karatay’la görüştüm, virüse kafa atan bir karışım verdi bana, sana da vereyim.
Avukat
Cemal Okan Yüksel: Biliyorum o karışımı. Ben paça filan içmem Sinan Abi. Hamburgerden memnunum, o da koyuyor kafayı.
Prof. Dr.
Gaye Usluer: Her halde şakalaşıyorlar… İnşallah şakalaşıyorlardır…
BİR TWEET
KAZIM KURT
Siyasi mücadelenin, yerel yöneticiliğin örnek ve dürüst ismi, dost, yoldaş, güzel insan Mustafa Mansız’ı vefatının 7. yılında özlemle anıyorum.
AFİŞ
RÜZGARI DİZGİNLEYEN ÇOCUK
Film, maddi imkansızlıklar sonucu okuldan atılan 13 yaşındaki bir çocuğun hikayesini konu ediyor. William Kamkwamba, Malavi’de yaşayan 13 yaşındaki bir çocuktur. Zeki bir çocuk olan William, ailesinin yaşadığı maddi zorluklar yüzünden çok sevdiği okulundan atılır. Fakat bu, William’ın çalışma isteğine engel olmaz. William, kimsenin haberi olmadan geceleri okulun kütüphanesine gitmeye başlar. Kütüphanede saatlerce çalışan William, bir süre sonra büyük bir başarı elde eder. William, yaptığı çalışmaların sonunda babasına ait olan eski bir bisikletin parçalarını kullanarak bir rüzgar jeneratörü yapar. Bu başarı sadece onun ve ailesinin hayatını değiştirmekle kalmayacak, köyün de sefaletten kurtulmasını sağlayacaktır.
DÜNYA İNSANLARI
FOTOĞRAF: AP
Hong Kong’da maske almak için sıraya giren insanlar
KARİKATÜR