AK Parti Eskişehir'de elindeki en iyi markayı, Büyükerşen'e karşı çıkarttı. İlk kez seçim kazanmak için, seçimden önce doğru hamleler yaptı.
1989 yılında Beyoğlu Belediye Başkanı olma başarısını gösteren kişinin SHP'li Hüseyin Arslan olduğunu söylesem, sanırım kimse kendisini tanımaz. Ama aynı seçimin mağlubu olan Recep Tayyip Erdoğan'ı herkes tanır. Çünkü 89 senesinde Beyoğlu'nda bile marka olmayı beceremeyen Erdoğan, daha sonra bir dünya markası olmayı başardı. Bugün Madagaskar'da bile kendisi tanınır. Siyasette marka olmak önemlidir. Bir kere marka oldunuz mu, sırtınızı kimse yere getiremez. Eskişehir'de de sırtı yere getirilmeyen bir marka var; Yılmaz Büyükerşen. Üstelik 20 senedir Eskişehir'i yöneten Büyükerşen, daha önceki 20 yılda da 'Hoca' olarak zaten bir Eskişehir markası olmayı başarmıştı. Hatta bu gün bile 'Başkan' desem, kimden bahsettiğimi anlayamazsınız. Ama 'Hoca' dediğim zaman kimi kast ettiğim açıktır...
AK Parti'nin Eskişehir'de bu büyük markayı yenmesi için, yine karşısına 'sağlam' bir marka çıkartması gerekiyordu. Parti'nin Türkiye genelinde aldığı "Vekiller belediye adayı olamaz" kararından sonra da çıkartabileceği en iyi aday Burhan Sakallı'ydı. Tam 10 sene Odunpazarı'nı yönetmiş olan Sakallı...
Eğer bir markaysanız sizi – en azından kendi partinizin içinden – eleştiren çıkmaz. AK Partili dostlarımız kusura bakmasınlar ancak 45 yıllık hayatımda Türkiye'yi bu kadar kötü bir durumda görmemiştim. Ancak CHP'li dostlarımız da kusura bakmasınlar, önümüzdeki seçimlerde Türkiye genelinde en çok oyu alacak parti, yine 'Reis'in partisi olacaktır. Evet; oyları muhakkak ve ciddi bir şekilde azalacaktır.
Ancak yine de en çok oyu alan parti AK Parti olacaktır. Çünkü 'Reis' bir markadır. Kılıçdaroğlu ise... 31 Mart'ta neticelenecek seçimlerde CHP'nin 'Çok büyük bir markası' olan Büyükerşen'le, AK Parti'nin 'Önemli' markası olan Burhan Sakallı çekişecekler. Her iki parti de seçimleri kazanabilir. Ancak AK Partililer "Çok Büyük bir markamız yok" diyerek, saçma sapan bir aday göstermiş olsalardı, zaten seçimleri kazanamazlardı. AK Parti Eskişehir'de elindeki en iyi markayı, Büyükerşen'e karşı çıkarttı. İlk kez seçim kazanmak için, seçimden önce doğru hamleler yaptı.
Kazım Kurt markasını deviremediler
Bir diğer markalaşma savaşı da Odunpazarı'nda yaşandı. AK Partililer – ekseriyetle – kendi yaratmaya çalıştıkları bir markanın yani Volkan Doğan'ın arkasında durdu. Doğan 4 buçuk senelik ilçe başkanlığı zamanında hatalar da yaptı. Ancak partisi kendisini desteklemeye devam etti. Sonuçta Doğan ve arkadaşları Odunpazarı'nda bir marka yaratmayı başardı. Şimdi AK Parti'nin "Adayımız Volkan Doğan çok iyi bir isimdir" demesine gerek yok.
Halk zaten Doğan'ın kim olduğunu biliyor. Elbette bazı Odunpazarı esnafının da desteklediği Doğan seçimleri kesin kazanır diyemeyiz. Çünkü karşısında yine 5 senedir çalışan Kazım Kurt var. CHP içinde bazı kişiler en az 40 senedir Eskişehir markası olan Büyükerşen'i devirmek veya 20 senelik bir marka olan Ahmet Ataç'ı devirmek yerine, 5 senelik bir marka olan Kazım Kurt'u değiştirmek istediler. Fakat CHP içerisinden Kurt'a karşı bir marka geliştiremediler. Sadece "Kurt gitsin" dediler. Ama yerine bir isim öneremediler. Kazım Kurt markasını deviremediler.
Hele ki Sayın Kurt bu seçimleri de kazanırsa, markasını iyice sağlamlaştıracaktır. İYİ Parti de benzer sorunlarla karşılaşacak. Sayın Salih Karabacak son derece kıymetli bir isim. Ancak onun kıymetli bir kişi olduğunu bir avuç kişi biliyor. İYİ Partililer herkesin tanıdığı Volkan Doğan ve herkesin tanıdığı Kazım Kurt'a karşı, çok az kişinin tanıdığı Salih Karabacak'la yola çıkıyor. Sayın Karabacak bu secimleri kazanır mı? Orasını bilemeyeceğim.
Fakat İYİ Partililer seçimleri kaybetseler bile Karabacak adı etrafında kenetlenmeli ve kendisini bir diğer seçime hazırlamalı. Öyle son dakikada bir isim ortaya atıp seçim kazanma dönemi bitti. Partiler başarılı olmak istiyorlarsa kendi markalarını yaratmak zorundalar...
Ataç'ı yenecek markalar baştan tırpanlandı
Ancak aynı AK Parti'nin Tepebaşı'nda hata üzerine hata yaptığını da ekleyelim. Ahmet Ataç son 20 senenin 15'inde Tepebaşı'nı yönetti. Kaybettiği dönemde bile çalışmalarını sürdürdü. Bugün Sayın Ataç bir Tepebaşı markasıdır. Aslında AK Parti'nin Tepebaşı'nda kendi markasını yaratması olasıydı. Bir dönem Tepebaşı Belediye Başkanlığı yapan Tacettin Sarıoğlu, halk tarafından karşılığı olan bir politikacıydı. Ancak kendisinin bir kere daha seçimlere girmesi 'engellendi'...
AK Partililer olası bir markalarını, baştan tırpanladılar. CHP'liler kaybeden adaylarının arkasında durdu, ancak AK Partililer kazanan adaylarının arkasında durmadı. Tepebaşı'nda sürekli dere geçerken at değiştirdiler ve bir marka yaratmayı başaramadılar. İşin ilginci Tepebaşı'nda yeni bir marka yaratmaları da olasıydı. Son üç senedir Sayın Ataç'a karşı muhalefet eden bir isim, yani İbrahim Yılmaz Kaynarca üzerinde de ısrarcı olabilirlerdi. Fakat son üç senedir sürekli gündemde olan bir ismi – kendi kendilerine – tırpanlayıp, yine dere geçerken at değiştirip son 10 senedir adından hiç bahsedilmeyen bir başka ismi Ataç'ın karşısına çıkarttılar.
Sayın Hasan Tuç'u elbette siyaseti yakından takip edenler tanıyor. Ancak son 20 senedir sürekli adından bahsettiren Ataç'a karşı seçim kazanması istenen Hasan Tuç'un kim olduğunu halka anlatmak gibi önemli bir meseleleri de var. 2 ay içerisinde halka hem Hasan Tuç'un kim olduğunu anlatacaklar, hem de seçimleri kazanmaya çalışacaklar. İşleri elbette imkansız değil. Fakat çok, hem de çok zor...