Şehirlerin olmazsa olmaz kuralı “meydanlardır”
Meydan hem medeniyetin, hem demokrasinin bir göstergesidir.
Eskişehir’in meydanları vardı…
Vilayet meydanı, İstasyon meydanı, Odunpazarı meydanı…
Ama zaman içinde bu meydanlarımız meydan olmaktan çıktı! Büyükşehir Belediyesi, halk arasında
“samanpazarı” olarak bilinen alanda yeni bir meydan yaptı… İlk başta küçük gibi gözüküyor… Ama Vilayet meydanından daha büyük! Parkla bütünleşmiş olması da meydana ayrı bir özellik katıyor.
Eskişehir’in böyle bir meydana ihtiyacı vardı. Belki bir çok kişinin dikkat etmediği bir konu var. Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen, yaptığı hizmetlerin bir çoğunun açılışını törenle yapmıyor. Öyle kurdele falan kesip açtığı çok az hizmet var. Kent Meydanı da sessiz sedasız tamamlanıp açıldı.
AK Parti’nin gösterişli “tanıtımlarının” yanında Büyükerşen’in hizmetlerini sessiz sedasız hizmete sokmasını
“Büyükerşen’den hodri meydan” olarak yorumlamamız pek de yanlış değil!
Eskişehirli daktilonun sırrı
Yılmaz Özdil’in “Mustafa Kemal” kitabını okumaya başladık. Sürükleyici… Akıcı bir dille kaleme alınmış. Okurken ufak notlar da alıyorum. Eskişehir ile ilgili bir bölüm dikkat çekiciydi…
O bölümünü aktarmak istiyorum.
Halide Edip Adıvar, eşi doktor Adnan'la birlikte, Ziraat Mektebi'ne çok yakın,
eskiden okul olan Numune Çiftliği'nde oturuyordu. Yabancı gazetelerde çıkan haberleri tercüme ederek, Mustafa Kemal'e sunuyordu. Osmanlı Bankası'ndan temin edilmiş,
zırt pırt bozulan eski bir daktilo vardı, sekiz saatte anca altı sayfa yazabiliyordu, Fransızca yazabilen yeni daktilo istedi. Arandı tarandı, Eskişehir'de bulundu.
Demiryolları komutanlığında Fransızca yazan daktilo olduğu tespit edildi, Ankara'ya gönderilmesi için emir verildi. Demiryolları komutanı göndermek istemedi. “
Burada zaten bir tek daktilom var, 80'den fazla istasyonla iletişimi bununla sağlıyorum" dedi. Tekrar emir yazıldı, derhal göndermesi istendi. Bunun üzerine demiryolları komutanı daktiloyu Ankara'ya gönderdi ama gurur meselesi yaparak istifa etti!
***
Aklıma Odunpazarı’ndaki daktilo müzesi geldi. Acaba bu daktilo bir yerlerde kalıp saklanmış mıdır?
Bulunsa da memleketine getirilse, diye düşünmeden edemedim…
Alkış fırçası!
Son yıllarda tanık olmaya başladık:
Ünlü bir sanatçı yaşamını yitirdiğinde, cenazesi kaldırılırken birden
“alkışlamaya” başlanıyor…
Kim çıkardı?
Neden ihtiyaç duyuluyor, bilinmez…
Son olarak fotoğraf sanatçımız Ara Güler, vefat etti.
Bildiğiniz gibi kendisi Ermeni ve Hristiyan’dı…
Kilise’de yapılan cenaze töreninde, bazı kişiler “alkış yapınca” papazdan fena fırça yemişler…
Kazanç!
İnsanın sermayesi bilgisidir, bilime olan inancıdır. Sabır, çok hata yapmamıza engel olur…
İnsanın en büyük kazancı ise “Yetinmektir” Yetinmeyi bilmeyen insan sürekli daha fazlasını ister!
İstedikçe de mutlu olamaz…
Bitmek bilmeyen “kısır bir döngüdür” bu…
Sefiller'den
14 yaşımdayken karnımı doyurmak için bir parça ekmek çaldığımda beni zindana attılar ve orada tam 6 ay bedava ekmek verdiler.
Hayatın adaleti budur.
Sefiller / Victor Hugo
Gerçek karikatürler
Gazetelerde 2-3 gün önce doğruluğu tartışmalı şu haber yer aldı…
Çin'de kimliği açıklanmayan ve yalnızlıktan mustarip bir kişi yerel bir satıcıdan çok ucuz fiyata siyah yavru bir köpek satın aldı.
Ancak söz konusu kişi zaman geçtikçe köpeğin tüylerinin uzamadığını ve etrafta koşturmadığını farketti, bunun üzerine hayvanın fotoğrafını sosyal medyada paylaştı ve cinsini öğrenmek için yardım istedi.
Sputnik'te yer alan habere göre; sonunda hayvanın aslında bir köpek olmadığı, Doğu Asya'da yaşayan ve
çoğunlukla bambu ve diğer bitkilerle beslenen bir bambu sıçanı olduğu ortaya çıktı.
…/…
Aklıma ünlü karikatürist
Erdil Yaşaroğlu’nun bir karikatürü geldi…
Kimi karikatürleri okuyunca güleriz “asla olmaz” deriz.
Ama oluyor işte!
Karikatürler sadece günü değil! Geleceği de görüyor!