Yaşamın İçinden
--Büyükerşen davası---
Adliye binasının merdivenlerinde çıkarken baktım.
Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen koltuğunun altına aldığı dosyası ile
Ders vermeye giden hoca gibiydi.
Merdiven çıkışında kendisine alkış tutanlara gülümsedi.
Ilık ılık bir şey aktı yüreğime doğru.
Bakamadım yüzüne.
Elini sıkıp merhaba hocam dedim sadece.
--//--
CHP Milletvekili Kazım Kurt.
Tepebaşı Belediye Başkanı Ahmet Ataç.
CHP İl Başkanı Erman Gölet.
İlçe başkanları Erdal Çakıcıer ve Vural Yürük.
CHP’nin yönetim kurulu üyeleri.
Baro Başkanı Rıza Öztekin.
Eğitim-Sen Başkanı Ali Paşa şanlı.
Fuat Gürcüoğlu.
Belediye meclis üyeleri.
Ve diğerleri.
Büyükerşen’in öğrencileri.
Ağır Ceza Mahkemesinin daracık salonda yüzü kürsüye dönük, Yılmaz Hoca’yı dinliyorlardı.
İki bayan, iki erkekten oluşan mahkeme heyeti de öyle.
Yılmaz Hoca, üniversite yaşamından başlayıp, 45 yıldır Eskişehir için yaptıklarını, her zaman yaptığı gibi, pano üzerinden anlatırken, kendisine saldıran devlere karşı:
“ Tek başına Eskişehir kalesini savunuyor gibiydi.”
--//--
“ Ben üç dönemdir halkın oyları ile seçim kazanıyorum.
Bu davanın temelinde siyaset yatıyor.
Seçim kazanmak için beni ve çalışma arkadaşlarımı suçluyorlar.
Benim çalışmalarımı dünya kabul etti, ama bunlar kabul edemedi.
Yukarıdan aldıkları talimatla, Eskişehir’de seçim kazanmak istiyorlar.
Seçimle alamadıklarını, şimdi mahkeme yoluyla almak istiyorlar. Bunun adına darbe denir.
Bilirkişiler ehil değildi.”
--//--
Duruşma salonundan çıkarken düşündüm.
Ben olsam bunları halka da anlatırdım.
“ Ey halkım işte yaptıklarım.
İşte çağdaş Eskişehir.
İşte sorulanlar.
Ve işte sizin adınıza söylediklerim” diye broşür olarak dağıtırdım ki,
Siyasal iktidarın ne yapmak istediğini onlarda öğrensin.
Günlerin getirdiği
Gezi diye çıktılar genç yaşta
Medeni Yıldırım. 18 yaşındaydı.
Mehmet Ayvalıata. 20 yaşındaydı.
Abdullah Cömert. 20 yaşındaydı.
Ethem Sarısülük. 26 yaşındaydı.
Ve son olarak Ali İsmail Korkmaz 19 yaşındaydı.
Gezi Park olarak nitelendirilen eylemler de yaşamlarını yitiren gençler bunlar. Önceki gün arkadaşımız Soner Yüksel’in “Aşk olsun Çocuk Aşk olsun” dediği gibi hepsine aşk olsun. Özellikle de 38 gün yaşam savaşı verdikten sonra yaşamını yitiren Ali İsmail Kokrmaz’a aşk olsun. Diren Ali İsmail demiştik. Yaşayacaksın demiştik. OImadı. 19’unda bir çocuktu o. Anasının kuzusuydu. O hastanede, anası, babası, yengesi ağabeyi bahçede 38 gün yattılar. Ama dedim ya olmadı. İsmail’in arkadaşları anasını Hepimiz senin evladınız diye teselli ettiler. Önceki gün yalnız arkadaşları değil, Eskişehir gözyaşı ile uğurladı İsmail’i. Medeni Yıldırım. Mehmet Ayvalıata. Abdullah Cömert. Ethem Sarısülük. Ve son olarak Ali İsmail Korkmaz unutulmazlar arasında yer aldılar. Peki ne yapmıştı bu gençler?Hısızlık mı? Hainlik mi? Vergi mi kaçırmışlardı? Askere kurşun mu sıkmışlardı da, yem olarak atıldılar ölümün kucağına. Polislere “Kahramanım” diyenler, acaba çocuk yaşta yaşamını yitiren gençlere ne diyeceklerdir. Ya da demeleri gerekir. Onların ana- babalarını, katillerini bularak teselli etmek “Devlet Babaya” düşmez mi? Düşer elbette, düşer de gelin bunu birilerine anlatın.
O bir bilim kadını
Prof. Dr Gaye Usluer, sosyal demokrat politikanın hemen her adımında yer almaya başladı. Üniversitedeki görevinin yanında, CHP Genel Merkezi’nde, Eskişehir’deki parti çalışmalarında Gaye Hoca’yı görüyorsunuz. Partililerin sayıp sevdiği Prof. Dr. Gaye Usluer diyor ki “Ben görevimi yapıyorum. Hesaplarım kişisel değil. CHP’de verilen ve verilecek her türlü göreve hazırım. Görevim gereği dolaştığım her yerde hizmete susamış insanları dinliyorum. Onlara ülkemizin içinde bulunduğu durumu anlatmaktan gurur duyuyorum.”
Önceki gün Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen’in yargılandığı davada gördüğüm Gaye Usluer “Herkes görsün ve bilsin. Bir yanda Eskişehir’i çağdaş bir kimliğe kavuşturup üç dönemdir halkın iradesiyle seçim kazanan bir insan, diğer yanda seçimle deviremedikleri Büyükerşen’i siyasi yollarla yıpratmaya çalışanlar. Biz bunu halka anlatmalıyız” diyor.