Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldiklerinde yaptığı açıklamalara baktığımızda 3Y’den bahsettiğini görüyoruz.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara geldiklerinde yaptığı açıklamalara baktığımızda 3Y’den bahsettiğini görüyoruz.
Kendi ifadesiyle “Biz yola çıkarken 3Y ile mücadele dedik; yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar.”
Bu ifadelerin üzerinde 22 yıl geçmiş…
Bu başlıkları teker teker açmaya gerek yok sanırım…
Çünkü hiçbiri gerçekleşmedi.
Üstelik refah artışı sağlanan 8 yıllık aranın ardından…
2010 yılından sonra Türkiye yerinde saydı, hatta geriledi.
Peki neden?
İktidara geldiği ilk yıllar AB’ye girmek için büyük çaba sarf ettiği görüntüsü vere Erdoğan, ne zaman ki bu yoldan döndü ve otokratik bir yönetim tarzına özendi işte o saatten sonra ayar tutmadı Türkiye ekonomisi.
Bu sözlerime karşılık artan ihracatı, büyüme rakamlarını ve GSYH’yi örnek gösterenler olacaktır.
Ancak, fakat, lakin…
Siz Hatice’ye değil neticeye bakın…
Sonuç?
Ağa ile marabasını yolda giderken girdikleri iddia sonucu yedikleri b.. hikayesinde olduğu gibi…
Biz niye bu yoksulluğu yaşıyoruz?
Madem ülke AK Partililerin söylediği gibi muazzam bir şekilde kalkındı…
Neden gelirin adil bölüşümü bir türlü yapmıyorsunuz?
Madem Ay’a gidiyoruz…
Neden emekliye 10 bin lirayı reva görüyorsunuz?
EMEKLİYİ HAFİFE ALMAYIN
Milyonlarca emekli CHP’nin düzenlediği mitingde adeta isyan etti.
Madem zenginleşen bir Türkiye var…
Ülkede çalışanların yüzde 60’ından fazlasının temel ücreti haline gelen, vasıfsız işçi maaşı olarak bilinen asgari ücreti 17 bin lira belirleyip neden milyonları açlık sınırının altında perişan ediyorsunuz?
Hayat pahalılığı, eğitimli iş gücünün değersizleştirilmesi ve gelecek kaygısıyla ülkeyi terk eden binlerce genci görmezden gelip “Arkadaş biz nerede yanlış yapıyoruz?”u sorgulamayan bir zihniyete karşı…
Don Kişot’un yeldeğirmenleriyle savaştığındaki ruh haline kapılıyor Ademoğlu.
Ta ki yerel seçim sonuçlarını görene kadar…
Ayarı bozan hamle…
Milletin sarı kartı…
Emeklinin ikazı…
Sandığa gitmeyen AK Parti seçmeninin suskun yanıtı…
Hangi pencereden bakarsanız bakın…
Bir eli yağda bir eli balda yaşayan AK Parti’lileri ve yandaşlarını gören yurttaş “Bu yoksulluğu neden yaşıyoruz?” diye sorgulayınca…
Millet, iradesiyle yoksulluğun faturasını kesmeyi başardı.
Unutmadan…
Meydanlardaki binlerce emekliyi hafife almayın sakın…
Bu defa örgütlenmeyi başardılar gibi görünüyor.
Benden söylemesi.
Aileler hayat pahalılığından çocuk yapamıyor!
Tam tarihini hatırlamıyorum ancak yaklaşık 15-20 yıldır en az 3 çocuk talebiyle karşı karşıyayız.
Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan, 4 yıl kadar önce bu sayıyı 5 olarak revize etmişti.
Çocuk sahibi olmak iyi, güzel, hoş ancak bakabileceğin kadar.
Bu mantığı sorumluluk sahibi her bilinçli aile bilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta yine benzer bir açıklama yaptı ve Türkiye'nin doğurganlık oranına dikkati çekti.
Erdoğan, Türkiye'nin 2023 yılı doğum istatistiklerinin endişe verici olduğunu söyledi. 2001 yılında 2,38 olan doğurganlık hızının 2023 yılında 1,51'e gerilediğini hatırlatan Erdoğan, "Yani nüfusun kendini yenileme eşiği olan 2,1 seviyesinin altındadır. Bu Türkiye açısından varoluşsal bir felakettir, tehdittir. Mevcut durum ülkemiz açısından tolere edilebilir durumdan çıkmıştır." dedi.
Aslında Avrupa ülkelerindeki durum bizden çok daha vahim.
Bu ülkeler doğurganlık hızını üremeyi maddi olarak teşvik ederek çözmeye çabalıyor.
Buna rağmen tam olarak istenilen başarı yakalayamıyor.
Gelirin adil bölüşümü, basın ve ifade özgürlüğü, güçlü demokrasi varlığıyla ekonomik kalkınmada öncü bu ülkelerde çok çocuklu aile sayısı Türkiye kadar değil.
Türkiye’de kendini geçirmekte zorlanan aileler, bu ekonomik yoklukta nasıl çok çocuk yapabilir soruyorum size…
Gazete Oksijen’de yer alan “İkinci çocuk hayal oldu” başlıklı haber, tüm bu sorulara yanıt vermiş.
Doç. Dr. Özge Öner’e göre, doğurganlık hızının 1.5’e gerilemesi, barınma krizinin bir yansıması.
Eve çift maaş da girse, birini kira yutunca çocuk yapma kararları ötelenir ya da silinir oldu. Vaktiyle istisna kabul edilen tek çocuk böylece bir norma dönüştü.
Doğurganlık hızının en düşük olduğu kent 1.13 ile Bartın. İstanbul ve Ankara’daki 1.2’lik oran AB ortalaması 1.46’nın bile altında. Prof. Dr. Murat Şeker’e göre Türkiye’de 15 yıl önce 4 olan ortalama hane halkı büyüklüğü artık 3’e geriledi. Son 5 yılda doğan bebek sayısı da 1.1 milyon azaldı.
Çünkü bugün mülksüz ve görece “iyi maaşlı” işlerde çalışan bir çift, kirayı düşünce elde kalan parayla çocuklarına nitelikli bir eğitim, nitelikli bir hayat sunabileceğinden emin değil.
Dolayısıyla tek çocuk artık bir norma dönüştü, ikinciyi yapana ise “yürek yemiş” gözüyle bakılır hale geldi.
Türkiye nüfusu kendini yenileyemiyor, çekirdek ailedeki birey sayısı 4'ten 3'e düşüyor, artık "çok yaşlı" ülke statüsündeyiz.
Bu noktaya 2050’lerde gelmemiz bekleniyordu ama ekonomik ve sosyal koşullar gidişatı ileri sardı.
Durum çok net.