AK Parti’nin Dezenformasyon Yasası bana, George Orwell’ın ünlü romanı 1984’ü hatırlattı. George Orwell romanında cehennem gibi berbat bir iktidarın insanları susturup, kitapları yaktırdığı bir dünya kurgular. İşte orada “Gerçek Bakanlığı” diye bir bakanlık vardır. Bakanlığın vazifesi “Gerçek”lerin ne olduğuna karar verip, geri kalanları yasaklamaktır.
AK Parti’nin Dezenformasyon Yasası bana, George Orwell’ın ünlü romanı 1984’ü hatırlattı. George Orwell romanında cehennem gibi berbat bir iktidarın insanları susturup, kitapları yaktırdığı bir dünya kurgular. İşte orada “Gerçek Bakanlığı” diye bir bakanlık vardır. Bakanlığın vazifesi “Gerçek”lerin ne olduğuna karar verip, geri kalanları yasaklamaktır.
Açıkça ortada olan bir gerçek var. Söz konusu yasa bu haliyle yalan haberi susturmak için değil, asıl doğru haberi susturmak için yapılmış.
Şimdi artık yetkililerimiz neyin “Gerçek” olduğuna karar verecek ve geri kalanları da 3 sene hapis korkusuyla hizaya çekecek.
Yasayı savunanlardan şu soruları cevaplamalarını rica edeceğim. Mesela Dezenformasyon yasasıyla birlikte “Camileri yaktılar” diyenler ceza alacak mı?
“Gezici eylemcileri Dolmabahçe Camisinde rakı içtiler, şakşuka yediler, Arnavut ciğeri sipariş ettiler” diyenler ceza alacak mı?
Veya “Üstü çıplak deri pantolonlu geziciler Kabataş’ta başörtülü bacımı taciz ettiler. Görüntülerini önümüzdeki Cuma yayınlayacağız” diyenlere ne olacak? Onlar da ceza alacak mı?
Eğer ki bu sorulara “Hayır” cevabını veriyorsanız, Dezenformasyon Yasası’nın amacını da anlarsınız.
Bu yasa yalan haberi değil, gerçek haberi engellemek için çıkartılmış…
Tabii bir de yerel basın var. Yasa incelendiğinde yerel basının can damarı olan kamu ilanlarından gelen gelirlerin, kuşa çevrileceğini görüyoruz. Türkiye genelindeki yerel gazetelerin de birbiri ardına kapanacağını göreceğiz. Peki bunun sonuçları ne olacak?
Artık yerel yolsuzluk haberlerini yapacak medya kuruluşlarının bile kalmayacağını göreceğiz.
Bu yasayı onaylayan milletvekillerinden tutun, savunan kişilere kadar yasanın yanında bulunan herkes, tarih önünde ve ömürlerinin sonuna kadar sırtlarında taşıyacakları bir utanca imza atıyor.