2002'de PKK için "bitti artık" kelimesini kullanıyorduk.
Doğu ve Güneydoğu OHAL kapsamından çıkarılmış, bir tek Tokat ve civarı OHAL bölgesi ilan edilmişti. O da PKK değil DHKP-C ve TİKKO faaliyetleri nedeniyle...
AKP'nin iktidar olmasıyla birlikte ne yazık ki terör faaliyetleri artış göstermeye başladı.
Bitti denilen PKK yeniden hortladı, Doğu ve Güneydoğu'dan gelen haberler milletçe bizleri derinden üzdü ve şehit haberi almadığımız tek bir gün kalmamıştı.
Sonra çözüm süreci denilen bir süreç çıktı ortaya. Açılım dendi, açıklanamadı. Adını değiştirince çözülür sandık ama çözülmedi. Çözümle neler vaat edildi? “Analar ağlamasın, şehit haberi almayalım” derken karşılığında neler verildi bilemedik.
İçlerinde KCK'dan yani terörist faaliyetlerden yargılanmış isimlerin de olduğu akil adamlar adı verilen birileri çıktı ortaya. Şehir şehir dolaştı. Lüks otel salonlarında sadece belli zümreye ve iktidara yakın olanlara bu süreç iyidir, hoştur söylemlerinde bulundular.
Karşı çıkanlara cevapları hazırdı... Bırakın insanlar haklarını terörle değil siyasetle arasın… Siyaset arenasına inmeden terör çözülmez. “Şehit haberi gelse daha mı iyi?” gibi itiraz edeni sanki şehit haberi almaktan keyif alıyormuş gibi lanse ettirecek bir savunma geliştirdiler. Bir de baskı kurdular ki, karşı olan bile böyle istiyormuş gibi gözükmemek için ağzını açıp tek kelam edemedi.
Sonra günler, aylar geçti ve düne kadar vatan haini, bölücü başı dediğimiz adam, "Sayın Öcalan" oldu. Terörü bitirmek için onun fikirlerinden istifade etmeliyiz diyen jöleli yiğitler, ozan rasimler ve bu amaca hizmet eden bir çok yağdanlık kapladı kitle iletişim araçlarını. Her türlü milliyetçilik ayaklar altında ezildi, kandilde karakol basanlara davul, zurna ile hoş geldiniz denildi. Doğu ve Güneydoğu'da Türk bayrakları yerine belediye binalarına Kürdistan bayrakları asıldı. Ne idiğü belirsiz adamlar yol çevirip kimlik sormaya başladı. Türk bayrağı açanlar göz altına alınırken, bize kurşun sıkanlar her daim korundu, kollandı.
7 Haziran'a kadar bu süreci ısrarla yürüten, İmralı'ya seferler düzenleyen, karşı çıkana hain diyenler 7 Haziran'dan sonra insanın aklıyla dalga geçmeye başladı.
HDP barajı geçip, koalisyona yanaşmayınca, terörü siyaset bitirmeli diyenler, sanki HDP ilk defa meclise giriyor ve bunun mimari başkasıymış gibi bir algı yürütmeye başladı. Hatta HDP'yi meclise sokan CHP diyerek bir taşla iki kuş vuralım dediler.
İmralı seferleri durdu. Talabani ve Barzani ile el ele poz verenler, “kanlı elleri tutanlar yargılanmalı” demeye başladı. Yek vücut olmalıyız dediler. “Bunlar hain, bunlara güvenilmez, bunlar kanla besleniyor” dediler. Çözüm mözüm yok, bu kandırmacadır diyen bile oldu.
Bir an bu süreci ben başlatmışım gibi vicdan azabı çektim. Harakiri yapayım da onurumla öleyim, ben neler etmişim dedim ki sürece ilk an dahil hep karşı çıktığım halde. Ama destekleyenleri pek bir milliyetçi pek bir toprak bütünlükçü görmek de garipti. Hani türbeyi korumak için neredeyse İzmir'e getirecek olanlar var ya, zafer diye manşet atanlar hani, şimdi hayretle gözlemlediklerimi kast ediyorum.
Sonra unutulmaz bir dün yaşandı Türkiye tarihinde. Meclis olağanüstü toplandı. Terör olaylarının araştırılması oylanmaya sunuldu. Sunan CHP oldu, destekleyen HDP ama karşı çıkanlar AKP ve MHP... Hadi AKP'yi anladık ama MHP'yi anlamanın bir izahı var mı henüz bulamadım. Acaba birileri terör biterse milliyetçilik de biter diye mi düşünüyor merak ediyorum. Eskiden bu işte bir terslik var derdim ama artık vazgeçtim. Artık şunu düşünüyorum : "Bu Terslikte Bir İş Var."