Marmaris Belediyesi tarafından, 60 ilden 400 medya mensubunun katıldığı
Anadolu Medya Buluşması adında oldukça büyük bir organizasyon gerçekleştirildi.
Organizasyonda;
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan,
CHP Milletvekilleri Utku Çakırözer, Atila Sertel,
Mustafa Balbay, Metin Işık,
Eren Erdem; Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Yılmaz Karaca,
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Gökhan Durmuş; RTÜK Üyeleri İsmet Demirdöğen ve
İlhan Taşcı gibi birçok isim de hazır bulundu.
Belki de Türkiye’de ilk ve tek olan böylesine büyük bir organizasyonun amacı neydi peki?
Şu: Medyanın sorunlarına dikkat çekmek, o sorunları alanında uzman kişilerle beraber detaylandırmak, belirlenen sorunlar ve o sorunların çözüm yollarının ilgili kurum ve kuruluşlara ulaştırılmasını sağlamak ve medya mensuplarının birbirleri arasındaki iletişim ağını genişletmek
*
Programın Çalıştay bölümünde tartıştığımız bazı dikkat çeken hususları sizlerle paylaşmadan önce, Marmaris ve Marmaris Belediyesine ilişkin bir iki kelam etmenin faydalı olacağını düşünüyorum.
*
1993-2006 yılları arasında 13 yıl Muğla’nın Ortaca ilçesinde yaşayan ve Eskişehir’de olduğum süre içerisinde de yöreyi sürekli takip eden biri olarak şunu net bir biçimde söyleyebilirim ki, o günden bugüne kadar Marmaris’te gözle görülür bir değişiklik oldu.
13 yıl önce alt yapı ve üst yapı sorunlarıyla boğuşan, çöpten geçilmeyen, suyu içilmeyen, adeta
bakımsız bir köy görünümünde olan; dahası ulusal ve uluslararası turizm acentelerinin listesinden çıkarttığı Marmaris, bugün alt ve üst yapı sorunlarını çözmüş, yollarında bir sigara izmaritine dahi rastlanmayan, içilebilir suya kavuşmuş, turizm acentelerinin gözdesi haline gelmiş,
insanların yaşamak için birbirleriyle yarıştığı bir kent halini almış.
Bu gözle görünür modern kentleşme yapılırken de, Marmaris’in o tertemiz koylarına hiçbir biçimde zarar verilmemiş.
Tabi, Marmaris’te meydana gelen büyük değişimin bir de mimarı olmalı değil mi?
O ismi de sizlerle paylaşmanın faydalı olacağını düşünüyorum.
O isim Marmaris Belediye Başkanı Ali Acar.
CHP’li Başkan Acar, 2004 yerel seçimlerinde
yüzde 57 gibi ciddi bir oy oranıyla seçildi ve 14 yıl boyunca hiç seçim kaybetmedi. 14 yıl içerisinde de Marmaris’i Marmaris yaptı. Tıpkı Eskişehir’i Eskişehir yapan, Türkiye’nin cumhurbaşkanı adayı olarak görmek istediği Prof. Dr.
Yılmaz Büyükerşen gibi…
*
Şimdi gelelim Anadolu Medya Buluşması’nda gerçekleşen çalıştaya…
Çalıştayda RTÜK Üyesi
İsmet Demirdöğen ve diğer meslektaşlarımızla birlikte fikir alışverişi yaptık.
Bu sırada özellikle Demirdöğen’in bazı ifadeleri oldukça dikkatimi çekti.
*
Şimdi RTÜK Üyesi İsmet Demirdöğen’in o ifadelerini sizlere sıralamak istiyorum:
- “Basın, sansür yoluyla sindirilemiyorsa baskı yoluyla sindiriliyor. ‘Alo Fatih’ uygulaması yaygınlaşmış vaziyette.
- RTÜK, havuz medyasına hizmet ediyor. Örneğin Turkuvaz Medya Grubuna yaptırım uygulamaktan kaçınıyor. Ayrıca Atatürk’e yapılan hakarete yaptırım uygulanmazken, kendi ülke liderlerimizi geçtim, zurnanın son deliği olan herhangi bir ülke liderine dokunulduğunda edildiğinde bile yaptırım uygulanıyor.
- RTÜK, cezalar yoluyla medyayı sindirmeye çalışıyor ve Cumhuriyet değerlerine karşı gelenler kollanıyor.
- RTÜK, TV’lerden beslenmesine rağmen Anadolu medyasına destek vermiyor. RTÜK tarafından TV’lerden alınıp harcanmayan para, direkt olarak hazineye aktarılıyor. O fazla para, TV’lere eşit oranda dağıtılmalı.
- Radyolar tek anten sistemine geçirilecek. O tek anten, taş çatlasın 100 radyo alır. Bir süre sonra o antenler yabancılara satılacak. Ve böyle olunca radyolar istenildiği zaman kapatılabilecek, susturulabilecek ve tek merkezden kontrol edilebilecek.
- İnternet siteleri, bir özgürlük alanı ancak tehlikesi de var. O tehlikenin, ‘Fake news’ yani yalan haber sorunu olduğunu söyleyebilirim. Ancak bunun önüne geçebilmek, internet sitelerinin denetimini yapabilmek için RTÜK’ün alt yapısı yok.
- TV’ler, yasada olmamasına rağmen, başka bir kılıf bulunup ceza almamak için alkol bardaklarını buzluyor mesela. Ama aynı TV’ler internet sitelerinde alkol bardaklarını buzlamıyor, ‘bip’ yapmıyor. Şimdi ise artık bu özgürlük de ortadan kalkıyor. Çünkü RTÜK, TV’lerin internet sitelerini de denetlemeye ve bununla beraber ceza yazmaya başlayacak.
- RTÜK’ün üzerinde de bir üst kurul var aslında. Onlar BİMER ve CİMER. Önce bu iki kurum denetliyor, bu iki kurumun görüşü RTÜK’e geliyor ve RTÜK’te gereğini yapıyor.”
*
Demirdöğen’in dikkatimi çeken bazı ifadelerini okudunuz.
Dilerseniz şimdi de gazeteciliğin önemli bir sorununu paylaşalım.
*
Okuma yazması olan herkes gazeteci olabiliyor. (Yine okuma yazması dahi olmayan da, gazete patronu olabiliyor.)
Tabi gazetecilik düzeni böyle olmamalı,
ipini koparan kişi “Ben gazeteciyim” diyerek gezmemeli.
Peki, ne yapılmalı?
Çalıştayda şöyle bir önerimiz oldu.
Dedik ki, gazetecilerin de bir meslek odası olmalı ve tam teşekküllü bir basın yasası hazırlanmalı.
Nasıl ki hukuk fakültesinden mezun olan biri hemen avukat olamıyorsa, meslek odası olan baroya kayıt olup mesleki yeterliliğini kanıtladıktan sonra ruhsat alabiliyorsa, gazetecilikte de aynı uygulamaya başlanmalı.
Bu örneğe Tabipler Odası’nı da örnek gösterebiliriz. Mesleki yeterliliğini almadan, kesinlikle muayenehane açılamıyor mesela.
*
İşte o nedenle, gazetecilerin bir meslek odası olması şart.
İletişim fakültelerinden mezun olanlar da, alaylı olarak bu mesleği yapmak isteyenler de o odaya üye olup gazetecilik yapabilme yeterliliğine sahip olmalı ve ruhsatını ya da basın kartını o odadan alarak mesleğine başlamalı.
(Bu arada devlet, Türkiye’de sadece iki gruba ruhsat veriyor. Bir tanesi Genel Ev’de çalışan işçiler, bir diğeri ise basın kartı verdiği basın işçileri!)
Beri yandan, meslek odası sayesinde gazeteciler,
örgütlü ve güçlü bir hale gelebilir, hak ettiği değeri görebilir.
*
Bakın…
İngiltere’de, kimin gazeteci olabileceğine sendika karar veriyor.
Beğenmediğimiz
Yunanistan’da ise…
Kimin gazeteci olabileceğine, Gazeteciler Birliği karar veriyor. Söz konusu bu birliğin gazetecilere hizmet eden hastanesi dahi var. Yine bu kurum, gazeteciler bir grev yaptıklarında bütün medya organlarını kilitliyor ve sadece kendi eylem haberlerini veriyor.
*
İşte gazetecilik ve gazeteci örgütlenmesi böyle olur!
Peki, yıllarca hakları elinden bir bir alınan ve itibarsızlaştırılmaya çalışılan biz gazeteciler, yukarıda aktardığımız yöntemi gerçekleştirebilir miyiz?
Şu an için imkansız görünüyor ancak demokratik, özgür ve adaletli bir Türkiye’ye kavuştuğumuzda neden olmasın?