Şinasi Kula yazdı
Haller Gençlik Merkezi ile ilgili aylar öncesinden yazmış olduğum köşe yazım sonrasında maalesef yapıcı birliktelik adına umut ettiklerim olmadı. Tam tezat, esnafından yöneticisine dek kalp kırıklıkları, hayal kırıklıkları giderek fazlalaştı. O merkezde işletmesi olan arkadaşımız sıkıntılarını bize aksettirmiş, ben de ikinci bir yazıda bunları dile getirmiştim. Dedim ya, benim arzu ettiğim işbirliği paydasında birliktelik gerçekleşmedi. Şimdi de gençlik merkezinin yöneticisi mağdur edildiğini dile getirdi. Hem ziyaretime gelerek, hem de bir eposta göndererek detaylarını anlattı yaşananların. İzninizle önce onun bilgilendirmesini paylaşmak istiyorum…
***
Şinasi Bey; 20 Şubat 2017 tarihli Anadolu Gazetesi güncel köşede yazmış olduğunuz yazının tarafınıza yanlış bir şekilde ifade edildiğini düşünerek bu yazıyı sizlere yazmak zorunda kaldım. Ben Haller Gençlik Merkezi yöneticisi Tugay Aladağ. Haller Gençlik Merkezi’nde eşiyle birlikte işletmeci olarak bulunan Barkan Tigin ile ilgili olayını dürüst ve açık bir şekilde aşağıda ifade ediyorum.
14 Şubat akşamı saat 22:20 cep telefonumdan tanımadığım bir numara arıyor ve diyor ki Haller Gençlik Merkezi’nde benim astığım afişi söken ve söktüren kişinin…… Bu kelimelerini duyunca ‘kimsiniz’ diye sordum öfkeli ifadesi ile kendisini tanıttı. ‘Afişlerimi neden söktürdün’ diye tepkisine devam etti. Ben de kendisine ‘ne afişi’ dedim, bilgim olmayan bir afişten bahsediyordu ve afişin sökülmesinde ne bir talimatım ne de bilgim vardı!
Kendisine ‘Haller Gençlik Merkezi yönetim planı gereği koridorlara izinsiz afiş, reklam ve benzeri şeylerin asılması yasaktır ancak yönetimden izin alınarak asılır’ dedim bu nedenden ötürü görevliler tarafından alınmış olabileceğini söyledim. Bunun üzerine küfür etmeye devam edince telefonu kapattım saat 22.21’de tekrar aynı numaradan arayan bu kişi ağır küfürlerine devam ederek “benim yüzüme telefon kapatacak adamın…” dedi. Telefonu kapatarak Haller Gençlik Merkezi’ne geldim, polisi aradım, polis geldi ikimizin de birbirimizden davacı olduğumuzu öğrendi. Bunun üzerine Çarşı Polis Karakolu’na davet edildik, orda her ikimiz de ifadelerimizi vererek ayrıldık. Kendileri gözaltına alındığını ve benzeri ifadelerde bulunmuştur hiçbir şekilde gözaltına alınma yoktur! Varsa eğer böyle bir iddiası ilgili karakoldan gözaltına alındığına dair belgeleri size sunmasını talep edin. Ayrıca telefon kayıtlarımın incelenmesi sonucunda ortaya çıkacaktır beni arayan o kişi olup saat ve dakikasına kadar mevcuttur. Ayrıca sanat ve sanatçıya karşı olduğumu, gerici zihniyete sahip sanat düşmanı bir kişi olarak beni basın bülteninde ifade etmiştir. Ben kadın el işi atölyeleri, seramik atölyeleri, cam sanatları atölyesi ve en son Kent Konseyi’nin kuruluşu ile Eskişehir liseler arası tiyatro şenliklerini sizin mensubu olduğunuz kurumla iş birliği yaparak beş yıl bu etkinlikleri organize ettim. Sanat ve sanatçıya karşı son derece büyük sevgim ve saygım olup bir sanat şehrinde her türlü sanatsal etkinliğe de Haller Gençlik Merkezi’nde yer vermekteyim. Köşenizde memnuniyetle okuduğum “durup dururken yönetici konumundaki kişinin günahını alıyorsa, ona iftira atıyorsa bu konunun muhataplarından işin doğrusunu öğrenmek ve kamuoyunu aydınlatmakta bizim görevimizdir” ifadelerini kullanıyorsunuz. İşte buna dayanarak yukarıdaki bilgileri size katkısız, abartısız şekilde açıklamak zaruretinde bulundum. Çalışmalarınızda başarılar diler saygı ve sevgilerimi sunarım… Tugay ALADAĞ
***
Hüznüm şuradadır saygın okurlar!
Ülkenin içinde bulunduğu olağanüstü karamsar bir tablo her duyarlı yurttaşımızı derinden kaygılandırmakta hatta üzmektedir. Birkaç ay sonra sistemi resmen değiştireceğiz diyenlerle, Cumhuriyet değerlerinden yana insanların tarih önünde kıyasıya mücadele edecekleri gerçeği bilinmektedir. Biz tüm bu olanlar sanki bizim ülkemizde yaşanmıyormuşçasına bireysel sıkıntılarımızla yoğunlaşarak birbirimize, en yakınlarımıza yansıtmaktayız öfkelerimizi. Tüm kalbimle inanıyorum ki öfkelerden, ön yargılardan, biraz da egolarımızdan arınabilsek birçok sorunu birlikte çözmeyi başaracak nitelikte insanlarız. Bireysel kavgaların ve kinleşmenin nihai noktası karakollar, oradan da adliye binası olunca hukuk bir kişiyi haklı diğerini de haksız diye tanımlayacak kamuoyuna. Oysa işi bu noktaya getirmeden karşılıklı birer çay ikram ederek ve en önemlisi de karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini anlamak adına sabırla dinleyebilsek sonuç daha hayırlı olmaz mı? Birbirimizi bu denli yaralamalar yerine, barışla biten anlaşmazlıklara taraf olsak yaşam daha hoş ve anlamlı gelmez mi hepimize? Biliyorum, toplumca küfre meyilli bir yapımız vardır. En ufak bir öfke kabarmasında anasına avratına diye başlamayı erdem sayarız. İyi de ne günahı var bu anaların, avratların, bacıların arkadaş? Zerre günahı olmayan bu masumları işin içine katmadan kafa kafaya verip birkaç çay eşliğinde sohbetler değil midir insanca orta yol bulmanın yöntemi?
SİZİN SESİNİZ
Karasızlar=Yararsızlar!
Adam, senin köşeler neden bu kadar sivri der yârim bana.
Son söylemen gerekeni neden LÖNK diye en baştan söyleyerek ürkütürsün insanları demeyi de asla ihmal etmez. O bilindik İzmirli tripleri ile “biraz sabırlı ol, ateşlenme, fevri olma” gibilerinden incilerle içime (yüreğimin derinliklerine) mutluluk katar!
Vatan Partili bir müzisyen arkadaşım (o kendisini sanatçı diye lanse ediyor) geçenlerde yorumlarımı sert bulmuş ve bana kendi aklınca eleştiriler sıralamış. Yârime kurban olayım o bana söylediği eleştirilerde mert ve samimidir, olduğu gibidir. Lakin birbirimizi çok iyi tanıdığımız müzisyen arkadaş tam bir entelektüel ağızla bir sayfa dolusu sıralamış yorumumun altına. Ona da tek bir cümle yazdım karşılık olarak; bu entelektüel ağızlara karnım tok çek git işine… Gereğini yapmış, silmiş beni arkadaş listesinden. Üç gün uyuyamadım kahrımdan ve yeni yeni kendime gelmekteyim!
Şimdi de şu “kararsızlar” diye adlandırılan ve adeta uzayda yaşayan topluluktan bahsetmek istiyorum. Tüm tepkileri çekeceğimi bilmeme rağmen onların bu akıl almaz boş vermişliklerinden söz edeceğim.
Yahu arkadaşlar, 94 yıllık Cumhuriyet tarihinin şu ana dek görülmemiş en vahim dönemini yaşıyoruz. Birileri “bu sistemi bitireceğiz” demekten zerre kadar çekinmeden hayal ettikleri yeni sistemin adını aleni ilan ediyor! Bu bir hükümet değişmesi değil, başbakan değişimi değil, hatta cumhurbaşkanı değişimi de değil. Sistem değişecek sistem! İşte bu ahval ve şerait içinde bile birileri ölü balık gibi bakarak “ben kararsızım” lakırdısı ediyorsa; benim de onlara söyleyecek iki kelimem var; SEN YARARSIZSIN!