Şöyle bir şehre bakıyorum, 12 milyar lira ile ne yapılabilir, yapılmış ise gözümüzden neler kaçıyor diye süzüyorum ama açıkçası işin içinden çıkmayı bir türlü beceremiyorum.
Mesela ‘hızlı tren için 3 milyar lira yatırım yaptık’ diyor AK Partililer, ama bunu Eskişehir'e özel bir yatırım olarak değerlendiriyorlar. Sanki ana amaç İstanbul ve Ankara'yı birbirine kavuşturmak değil de, Eskişehir'e özel bir hizmet algısı yaratmak. Ama neden Ankara ve İstanbul hatlarına yapılan yatırımın hepsini Eskişehir yatırımı olarak ele alıyorlar anlamak zor.
TOKİ için 1 milyar lira civarında bir yatırım yapılmış. Gel gelelim bu TOKİ konutları da bedavaya dağıtılmadı. Yapılan yatırımdan kat ve kat fazlası kar olarak vatandaştan toplanmadı mı?
Aynı şey henüz tamamlanmamış stadyum içinde geçerli değil mi? 150 milyon lira değerinde bir yatırım gözüküyor ama bu para Kültür Başkentliği Ajansı tarafından ve hatta o başkentliğin bütçesini oluşturan bu şehrin üniversitesi tarafından aktarılmadı mı?
Bunun gibi pek çok kalem alt alta birleşince değil 12, 20 milyar lira yatırımdan da bahsetmek mümkün. Herhangi bir şey almadan, herhangi bir talepte bulunmadan ne yapıldı ve sadece Eskişehir'e özel ne yapıldı onlara bakmak lazım.
Kaldı ki tüm bu hizmetlerin yapılması, vatandaşa aktarılması için her birey vergi ödemiyor mu? Aldığımız maaştan, yaptığımız alışverişten pay kesilmiyor mu? Devletin ve onu yöneten iktidarın görevi bu değil mi?
AK Parti'nin belki de avantajı bu soru da gizli. Ondan önce ki koalisyonların tek güç olmadığı için yapamadıklarını tek güç olarak yapabilme imkânı ve daha önce yapılmadığı için olağan şeylerin olağanüstü gibi algılanması ama bu durumda 5-10 sene için geçerli, sonrasında beklentiler değişiyor. Dipten yüzeye çıkmak kolayda, yüzeyden fezaya kolay çıkılmıyor. Unutmamak lazım.
Elbette İktidar Eskişehir'e hiç bir şey yapmadı diyemeyiz. Yapılanları inkâr etmek, olumlu işleri görmezden gelmek değil maksadımız ama 12 milyar hibe edilmiş gibi beklentiye sokmakta biraz yanlış geliyor bana. Bilmem anlatabildim mi?
---------------------------------------------------------------------
Paşalar da ölür, padişahlar da
Fani dünya demeyi biliyoruz, karşımıza çıkan binlerce örneği görüyoruz ama huylu huyundan, suylu suyundan vazgeçemiyor. Görüyorsunuz ömürler uzun da olsa bir sonu var. Paşa'da olsanız, Cumhurbaşkanı'da, Başkan'da olsanız ölümden kaçılamıyor. Bu dünyada belki torpillisiniz ama veballerin, kul hakkının, hesabın sorulacağı ve torpilin sökmediği bir hesap vakti hepimiz için kaçınılmaz. Adaletli olsun diye bir sağdan bir soldan astık diyenler de sağdan ve soldan Münker ve Nekir'in soruları cevaplayacak, sağ da sol da kul hakkı yiyenlerde. Hatta yaşarken bize adalet kavramını kendine yontup güçlüye sahip çıkanlar da buna uygun ortamı hazırlayanlarda. Bazen işimiz ilahi adalete kaldı diyoruz ya herhalde onla başbaşa kalanlarda keşke ilahi adalete kalmasaydık diyordur kim bilir?
Sonuç olarak hepimiz öleceğiz, sıra beklemeden hepimiz yaptıklarımızla başbaşa kalacağız. Düşünmeyerek, hatırlamayarak yapabildiğimiz tek şey o hesaba yaklaşmak. Paşa'da, Zengin'de, Başkan'da olsanız fark etmiyor. Torpil bi yere kadar.
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...