Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Geçen hafta yazımın başında belirttiğim gibi niyetim‘neden olmazı, ‘nasıl oluru ‘ anlatmaya çalışmak olunca, öyle çok şey var ki yazacak; aslında bu başlı başına bir yazı dizisi değil, kitap dizisi olur.
Geçen hafta İstanbul’u etkileyen su baskınlarının ardından, ana haber bültenlerinden birinde evini su basan bir kadın yüksek binaları göstererek kameraya sesleniyor:
“Bu yüksek binaları buraya diktiler, toprak yok ki suyun gideceği”...
Belki çok da fazla tahsili olmayan bir kişi bile, neden olmazı, nasıl oluru bu kadar net görebiliyor. İstanbul’da yaşanan su baskını faciası, çok şükür hiç can kaybı olmadan atlatıldı. Önemli miktarda maddi hasar, ders alınması gereken çok düşündürücü görüntüler kaldı hafızalarda.
Daha önceki yazılarımda defalarca yazmışımdır, nasıl olurunu... Küresel iklim değişikliklerine bağlı yaşanan iklim olayları her geçen gün biraz daha ekstrem şekilde hissettirecek kendini. Yağışlar aşırı olacak, kuraklık aşırı olacak, soğuk aşırı olacak, kar yapışı aşırı olacak, fırtınalar aşırı olacak... Buna karşı hazırlıklı olmak gerekiyor. En az deprem kadar, belki depremlerden daha büyük ölçüde hayatımızı tehdit eden büyük afetler olacak bunlar... Yağışlar karşısında yapılacak şey belli. Konvansiyonel gri altyapı sistemleri planlanırken küresel iklim değişikliklerinin etkileri göz önünde bulundurularak planlanmadı. Yeni planlanacak olanlar, giderek görülme sıklığı artacak ekstrem iklim olayları göz önünde bulundurularak planlanmalı... Ayrıca yine bu köşeden defalarca belirttiğim doğal sistemleri model alan yeşil altyapı sistemleri, gri altyapı sistemlerini destekleyecek şekilde şehirlerimizde yer almalı. Bu konuda pek çok peyzaj mimarı uzman kişiler var ülkemizde. Daha fazlasına ihtiyaç var. Bu konunun daha fazla çalışılması ve uygulanması gerekiyor. Haziran ayında İzmir’de benim de katıldığım Yeşil Altyapı Sistemleri Çalıştayı iyi bir başlangıçtı bu anlamda. Organizasyonda yer alan bilmediğim bir çok kişinin yanı sıra, yine çalıştaya beni davet eden dostlarım Doç. Dr. Koray Velibeyoğlu ve Prof. Dr. Adnan Kaplan’a bu organizasyon ve yeşil altyapı sistemlerinin bir kentin planlarına aktarılması konusundaki çabaları nedeniyle teşekkür etmek isterim.
...............................
İstanbul’daki afetin izleri dururken ikinci bir afet haberi geldi, geçen hafta ne yazık ki. Ege Denizinde olan ve özellikle Bodrum’da etkileri fazlasıyla hissedilen bir deprem oldu. Çok da büyük bir deprem değil aslında bu deprem, deprem mühendisleri bakış açısından. Zira zaten mühendisliğimiz ve tecrübemiz bu büyüklükte bu depreme uygun yapıları inşa etmek için fazlasıyla yeterli.
Yine bu köşeden daha önce defalarca yazdığım gibi sorun ortaya koyduğumuz kentsel dokuları ve bu dokuyu oluşturan yapıları doğal yapıya ve doğal sistemlere yeterince uygun yapmamızdan kaynaklanıyor. Yanlış yer seçiminden başlayan bu süreç, yanlışlarla devam ediyor ve uygun olmayan zeminlerde uygun olmayan tasarım ve mühendislik çözümleriyle devam ediyor. Sonuçta bu gezegeni yaşanabilir kılan güzel doğa olayları, medeniyetimizi ve yaşamlarımızı tehdit eden büyük afetler haline geliyor. Bodrum’u kurtaran şey, belki de yıllar evvel imar planlarıyla iki kat üzeri yapılaşmaya izin verilmemiş olmasıydı.
Depremler çok anlaşılmaz doğa olayları değil. Gelecekte ne yaşayabileceğini anlamak için, geçmişte ne yaşanmışa bakmak yeterli. Yeşil altyapı sistemleri oluşturmak amacıyla övdüğümüz İzmir’i, bu konuda eleştirmek gerekiyor. Geçmişe bakınca ve mevcut yapı stoğunu görünce yakında İzmir’de olacak büyük bir deprem, İzmir’i ne yazık ki çok fazla etkileyecek. Herkes büyük bir İstanbul depreminden endişe ediyor ama ben en az onun kadar önemli ve daha etkili olma olasılığı ve büyüklüğü daha yüksek İzmir Depremini de gündeme almak gerekiyor diye düşünüyorum. İzmir bu konuda hiç mi hiç hazır değil.
......................................
Geçen hafta“haftaya yerim kalırsa, son birkaç haftadır bulunduğum, Ege kıyıları, Hırvatistan ve Yunan Adaları gözlemlerime dayalı olarak neden turizmde sorunlarla karşı karşıyız, nasıl oldu da olmadıyı ve nasıl olmalıyı da anlatmaya çalışacağım” diye bitirmiştim yazımı. Aynı hafta iki afeti birlikte yaşayınca yer kalmadı bu konuya yine. İnşallah haftaya...
Herkese iyi haftalar…