Bizim Futbolumuz…

Bizim Futbolumuz…

13 Aralık 2014 00:40
A
a
Sütiş Eskişehir
Türkiye’de futbol yeniden düşüş dönemine girdi. Milli Takımız Avrupa Şampiyonası finallerinde inanılmaz kötü oynayarak büyük ölçüde final hakkını kaybetti…

Kulüp takımlarımız da pek farklı değil. 2000 Yılının UEFA Şampiyonu ve Süper Kupa birincisi Galatasaray tarihinde olmadığı kadar kötü oynayarak, hemen her maçta 4 gol yemeyi alışkanlık haline getirip taraftarlarına kâbus yaşatmaya devam ediyor…

3 Temmuz 2011 şike süreci bu ülkenin en çok sevilen sporu “futbolu” iyice itibarsız hale getirdi. Başarısız TFF, hiç güven vermeyen ve Anadolu takımlarını adeta budayan MHK ve Passolig ucubesi hep birlikte futbolun canına okudular…

Bayram yeri gibi olan, o görsel şovların sergilendiği tribünler artık boş…

Güven yok, heyecan yok, duygu yok, futbol hiç yok!

Geçenlerde “Rıdvan Dilmen” ülkemizde futbol 80’li yıllara dönüyor şeklinde bir demeç verince aklımıza çok eski bir yazımız geldi…

17 Temmuz 1985 tarihinde,  yaklaşık 30 yıl önce köşemizde “Bizim Futbolumuz” başlığıyla bakın neler yazmışız…

*   *   *

Acı ve tatlı anılarıyla bir futbol sezonunu daha geride bıraktık. Ancak her yıl ki soru yine gündemde.  Türkiye’de acaba futbol var mı? Oynanan oyunun adı futbol mu? Bu soruların yanıtını vermek oldukça zor…

Ülkemizde sömürüsü büyük boyutlara ulaşan bu oyunun sayfalarını araladığımızda futbolumuzu daha doğrusu futbolsuzluğumuzu açıkça görürüz…

Sezon boyunca astronomik rakamlar pahasına  büyük transferler yapılır, statlar dolar, çilekeş taraftarlar uzak yakın, yağmur çamur demeden gönül verdikleri takımın peşinden koşar, zaman ve para harcayarak futbol adına büyük özveride bulunurlar…

Neden mi? Çünkü futbol bir heyecandır,  sevdadır, aşktır…

Böyle güzel duyguların tutkulu simgesi futbol aynı zamanda önemli bir finans kaynağıdır.  Bütün imkânlara ve olumlu ortama rağmen futbolumuz neden Avrupa ve Dünya klasmanının alt sıralarında? Neden Balkan ülkelerinin seviyelerine dahi gelemiyoruz?  Bu sorular bir tren katarı gibi artarda uzar gider…

Burada asıl değinmek istediğimiz futbol adına işlediğimiz günahlar…

İsterseniz önce futbolcumuzdan başlayalım. Onlardan istenen mesleğe saygı, spor ahlakı ve forma aşkıdır. Bu gün bu erdemleri sindirebilmiş kaç futbolcu sayabilirsiniz? Birçoğunun iç güdüsünde magazin sayfalarına manşet olmak, sansasyon yaratmak ve bu yollarla da popüler olmak yatmıyor mu?

Kökeninde eğitimsizliğin yattığı futbolumuzun geri kalmışlığının tek suçlusu tabi ki futbolcular değil. Sık sık değiştirilen Futbol Federasyonlarından tutun, Babıâli’nin abartıda sınır tanımayan spor kalemşörlerine, günlük başarılara prim veren liyakatsiz yöneticilere kadar hemen herkesin bu karanlık tablodaki imzasını kim inkâr edebilir?

İsterseniz bu konuyu biraz daha irdeleyelim. Futbolumuzu yönetmede tek yetkili kurul olan federasyon, ülkemizde ne yazık ki ehliyetli ellerden ziyade iktidara yakın isimlere teslim edilmekte, her türlü başarısızlıkta dahi kendilerine koltuk güvencesi verilmektedir.  Merhum Orhan Şeref Apak’ın haricinde hangi federasyon başkanı başarılı olmuştur?

Onun büyük bir şevkle ülke çapında başlattığı futbol seferberliği bugün maalesef sağlıksız bir büyüme göstermiştir. Bu iş bilgi işidir, eğitim işidir, uzmanlık işidir. Çok iyi demagog olanların, polemik ustalarının boyunlarına bu gün başarılı yönetici yaftası asılmaktadır…

Futbolsuzluğumuzun diğer bir nedeni de Babıâli yokuşunda tıknefes olan spor basınıdır. Salt tiraj artırmak amacıyla, futbol fantezileriyle bezenmiş sayfalar, abartılı ilaveler futbolumuza ne kazandırır?

Tesadüfî başarılara hamasi destanlar düzen, yenilgilere ağıt yakan hep bu spor basını değil mi?  İşte önümüzdeki günlerde transfer sezonuna giriyoruz. Topu tepen 20 milyondan, topa vuran 50 milyondan kapı açıyor. Bunlar nasıl rakamlar böyle!

Senin ülkenin ekonomik yapısı belli, gelir düzeyi belli, yaşam koşulları her şeyden önemlisi oynadığın futbol belli. Emeğiyle geçinen bir insanın ömrü boyunca bir arada göremeyeceği parayı isteme cesaretini kim veriyor?

Tabi sezon boyunca sen kralsın, sen altın adamsın, sen futbolun ilahısın dersen, gerekli gereksiz röportajlar yaparsan, renk renk posterlerini yayınlarsan ve kamuoyunda ulusal kahraman imajı yaratırsan, istenen bu meblağa da katlanacaksın…

Gelelim iş bitiren becerikli yöneticilerimize(!)

Futbolu basamak olarak kullanarak ikbal peşinde koşarsan, geçici başarılarla kamuoyunu uyutmaya çalışırsan, futboldan nasibini almış Avupa’nın ikinci sınıf aktörlerini baş tacı edersen,  ligimizi emekli Yugoslavların cenneti haline getirirsen daha Kapıkule’yi geçtiğin an tokatı yer ardına bakamadan dönersin…

Ve sen… Futbolun en büyük gücü seyirci…

Takımın yense de, yenilse de, oynasa da, oynamasa da dilinde hep aynı şarkı. “En büyük cimbom, en büyük kartal, en büyük kanarya vs.”

Vazgeç artık bu büyüklük kompleksinden.  Büyüklüğümüzü (!)  her yıl görüyoruz. Kupalarda bir tur dahi atlamaya susamadık mı? Ay yıldızımızın gururla dalgalanmasına hasret değil miyiz? Ulusal karşılaşmalarda bir beraberliğe bayram yapar hale gelmedik mi?

Ülkemizde futbol oynanıyor diyerek birbirimizi daha ne kadar kandıracağız?

Cumhurbaşkanı’nı dahi küstüren, futbol dramına son vermenin zamanı geçmiş değildir. Yeter ki bu gerçeklerin üzerine cesurca gidilip, rasyonel bir planlama yapılsın…

Bize göre şu an en doğru çözüm, politik rabıtası olmayan, tam yetkili uzman ve eğitimcilerin futbolumuzu A’dan, Z’ye  ele alıp, çağın gerçeklerine uygun, bilimin ışığı altında yapacakları uzun vadeli programda ve çalışmadadır…

*   *   *

 Görüldüğü gibi aradan geçen 30 yıl zarfında futbol dünyamızda değişen pek bir şey olmamış…

Hani eski hamam eski tas derler ya, aynen öyle…

Yine ahbap çavuş ilişkileri, yine siyasilerden alınan güç, yine medyanın popülist yaklaşımı, yine ortada dönen milyon avrolar, milyon dolarlar ve yine günü kurtarmaya çalışan yönetici tipleri…

20-22 yaş ortalamalı Avrupa takımları Arsenal, Anderlecht, İzlanda Milli takımı, futbolda umut bağladığımız büyük değerlerimizi paspas gibi çiğneyip geçiyor…

“Hâlâ plan yok!

  Hâlâ sistem yok!

  Hâlâ ekol yok!”

Ama futboldan nemalanan bir zümre inanılmayacak kadar çok!

Tabi zaman zaman saman alevi gibi parlayan futbolumuzda güzel şeylerde yaşanmadı değil…

Galatasaray’ın 2000 Yılındaki UEFA Şampiyonluğu ve Avrupa Süper Kupası’nın sahibi olması, Milli Takımımızın  “Haluk Ulusoy”un başkanlığı döneminde 2002 Dünya 3. lüğü ve merhum “Hasan Doğan”ın başkanlığı dönemindeki 2008 Avrupa 3. lüğü 30 yıllık zaman diliminde ülkeyi heyecanlandıran ve mutlu eden başarılar olarak tarih yapraklarındaki yerini aldı…

“Bakalım gelecek  30 yıl sonra futbolumuzda neler değişecek?”




Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi