Aklımın ucundan geçmiyordu böyle bir seyahat.
Kısa bir zaman dilimi içerisinde on bin kilometre yol almak!
Temin ederim aklımın ucundan, köşesinden dahi geçmiyordu… Öncelikle vesile olan Mehmet-Songül Gökduman kardeşlerime ve sevgili çocuklarım Barış-Elen Kula çiftine sonsuz teşekkürlerimi sunmak istiyorum. Bir hipertansiyon hastası olmam başta olmak üzere bin bir mazeretimi öne sürüp bu geziden caymak adına her türlü gerekçeyi uydurmama rağmen, beni dinlemeyen bu canlarım sayesinde hayatımda yapmadığım kadar uzunca bir yolculuk yaptım. Yüreğimi siz saygın okurlarımız gayet iyi bilirsiniz. Gerçekten de maddi manevi zerre kadar olanağım el vermiyordu bu gezinin gerçekleşmesi için...
Kardeşlerim de, evlatlarım da İsviçre ve Almanya’da yaşam sürdürmekteler. Geçtiğimiz yıl da yârim ile birlikte kendi olanaklarımızla İsviçre-Almanya-Hollanda gezimizde de minik gözlemlerde bulunmuştum ama bu çok daha yararlı oldu. Gurbetçi diye nitelediğimiz insanların yaşam koşullarını, oralardan buraları yani ülkemizi nasıl gördüklerini tahlil etme olanağı buldum bu gezimde...
Gurbetçilerin büyük bir bölümü, Türkiye gerçeğini bizlerden çok daha farklı yorumluyor. Bizim ruhsal çalkantımızın tersine yüzde altmışlık belki de yetmişlik bölümü büyük bir rahatlık içerisindeler. Ülkemizi güllük gülistanlık görüyorlar. Yapılanların tamamını onaylıyorlar neredeyse! Gerçekten de sizin görüşlerinizde bir tezat olduğunu hissettikleri an “kardeşim yol yapıyor yol” diye başlayan cümleleri ile kendi doğrularını dikte etme çabasına giriyorlar. “Yoksa sen Fetö’ye, Pkk’ye, Işid’e (onlar Deaş diyor) yapılanları tasvip etmiyor musun?” sorusunu sorduklarında anında Anadolu Gazetesi’nin linkini veriyorum gülümseyerek. Gazetem Ege’de yazdıklarımı (on küsur yıl öncesi yazıları) örnekliyorum anında. Susuyorlar! Yine de bir umut şunu söylüyorlar; yol yaptı yol…
Fetö’ye, Pkk pisliklerine, Işid ruh hastalarına yıllardır ama yıllardır zerre kadar çekinmeden en ağır yazıları yazmaktayım. Fethullah Gülen adlı Amerikan ajanına ve ona kananlara on küsur yıldır çekinmeden yazdıklarım arşivlerdedir. Dün Fethullah hoca efendilerine toz kondurmayan ikiyüzlü cenahın bugünlerde bana ve benim gibi Atatürkçülere rol yapma telaşlarını gördükçe, ikrahım bin kat daha artıyor. Türkçe Olimpiyatları adlı şarlatanlıklarını yüzlerine vuran onlarca yazımdan birini okusalar kendilerinden utanacaklar ama ona bile cesaret edemiyorlar ki!
Saygın okurlarım!
Benim bu yazımda net olarak vurgulayacağım konu farklıdır. Gurbetteki insanların elli küsur yıldır ezikliklerini göz ardı edebilir miyiz? Hâşâ…
Onlar yeri geldi en ağır, en kırıcı işlerde çalıştırılarak özgüvenlerinden edildiler. Recep Tayyip Erdoğan gerçeğini kimseler göz ardı etmemeli işte işin bu boyutunda. Benim bu sözlerim kesinlikle kendilerine bir övgü değil, realitedir. Yani Recep Tayyip Erdoğan’ın dünya liderleri karşısındaki vücut dili, duruşu, özgüvenli konuşması elli küsur yıldır kompleks içerisindeki milyonlarca insana özgüven yüklemiştir. Menderes-Ecevit-Demirel-Erbakan dönemi dâhil olmak üzere gelmiş geçmiş tüm liderlerin ezik duruşlarını bir anımsayın lütfen! Bir sosyal bilimci değilim ama öğretmenim. İnsanı tahlil etmektir benim işim, yorumlamaktır, okumaktır. İşte sadece ama sadece, tek büyülü konu bu işte! İnsanların koşulsuzca Recep Tayyip Erdoğan’ı bağırlarına basıp kabullenmelerinin, onun tek bir hatasını-eksiğini-yanlışını görmemelerinin öncelikli sebebi budur. Yaptıklarının tamamına evet demelerinin nedeni budur. Kendilerinden biridir ama kahramanlarıdır Recep Tayyip Erdoğan haklı olarak…
Şimdi de Almanya’da yaşayan bir kardeşimin yaşadıklarını aktaracağım sizlere. Çocuğunu anaokulundan almak üzere her zamanki saatinde okula gider hanım kardeşim ve oradaki Türk annelerle ayaküstü rutin sohbet başlar. Ambulans yanaşır çığlık çığlığa okulun yanındaki evin önüne ve yaşlıca bir Alman kadını sedye ile götürürler evinden. Kardeşimin yanındaki Türk anne Alman kadın için “geberesice” deyimini kullanır fısıltı halinde. Kardeşim büyük bir tartışmanın içerisinde bulur kendini. Neden der, neden bu ayıbı ettin; ne suçu var ki kadının da böyle dedin? “Onlar gâvur” gibi acımasız bir gerçekçe sunarak mazereti suçundan büyük konuma düşer.
-Onlar gavur ama sen o gavurun memleketinde para kazanıyor, gerektiğinde o gavurun b..unu temizliyorsun. Baban emekli olduğu halde Türkiye’ye dönmüyor, gâvurun memleketinde yaşamayı yeğliyorsun. Job Center’den yardım almak uğruna Türkiye’de malım mülküm yok diye yalan beyan vermekten zerre utanmıyorsun. Noel tatilinde sansa havadan verdikleri on günlük tatil parasını reddetmeyip cebine indiriyorsun…
“Geberesice” diyen kadın işin sarpa sardığını anlayınca toz oluyor ortadan an itibarı ile…
Kısacası; benim gurbetçi insanımın ülkesi ile gururlanması hakkıdır. Ülkesinin aleyhine pisliklerle işbirliği yapmaması takdire şayandır. Lideri ile gurur duyması hakkıdır. Lakin nankörlük etmesi, inanç adı altında insana yakışmayan davranışlarda bulunması sadece ayıptır ayıp…
Yarınki yazımda gezimin başka boyutlarını da değerlendireceğim…
SİZİN SESİNİZ
Müjdeler olsun!
Mehmet Ömürlü kardeşimiz bir sevinci paylaşmış bizlere gönderdiği yazı ile…
2009 yılından beri Yunusemre Devlet Hastanesi’nde kapatılan çocuk acil ve poliklinikleri açıldı. Bu müjdeyi vermek de bana düştü. 28 Aralık 2016 Çarşamba günü yaşadıklarımızı basın yoluyla yetkililere duyurmaya çalıştık sonunda duyan çıktı. Yeni atanan ve göreve yeni başlayan Sayın Tunga Barçın Bey televizyondan ve basınımızdan olayı takip ettiğini birde benden bilgi almak ve olayları öğrenmek için 03 Ocak 2017 Salı günü beni sabah aradı. Önce çocuğuma geçmiş olsun dileklerini ileterek hakkımızı helal etmemizi istedi, sonra olayları bir de benden dinledi “Bir de yüz yüze görüşebilir miyiz” dedi. “Ben de çok isterim” dedim bana aynı gün saat 16’da randevu verdi ben de gittim. Sayın Tunga bey bana öyle güzel iki müjde verdi ki; inanın 8 yıldır boşa mücadele etmediğimi sonunda inanan bir insanın bize sahip çıktığını yapılanların doğru olmadığı söyledi ve iki müjdeyi arka arkaya verdi. Bundan sonra Yunusemre Devlet Hastanesi’nde hiçbir çocuk acilden gönderilmeyecek, bakılacak, eğer geri gönderen olursa cezalandırılacağını söyledi. İkinci müjdesi ise Mavi Hastane’deki çocuk bölümünün de Yunusrmre Devlet Hastanesi’ne taşınacağı müjdesini verdi. Artık çocuklarımız iki hastane arasında gezmeyecek. Tüm basınımıza da çok teşekkür ederim. Bu konuda beni hiç yalnız bırakmadı sonuna kadar arkamızda durarak sesimiz oldu. Artık her şey güzel olur inşallah hayırlı uğurlu olsun…