Bu satırları okumaya üşenmiyorsanız eğer, yolunuz bugün 85 model, uslanmaz bir 'boomer'la, hem öğreten, hem eğlendiren bir sokağa düşecek. Bir nesli, zaten çoktan büyülemiş olan beyaz camın ardına dizen, neşeli şarkılar, kuklalar, mahallesinde, Kırpık'ın küfesinde yaşamaya özendiren o "gün güneşli, insanlar neşeli" sokağına.
Adının neden 'Susam Sokağı' olduğunu bilmediğim, şimdi bile merak etmediğim bir programla büyüdüm ben. Çok değerli seslendirme sanatçılarınla tanıştığım belki de ilk program. Edi;
Altan Erkekli, Büdü;
Köksal Engür(kendisini kısa önce kaybettik fakat o güzel sesi, oyunculuğu ile daima bizimle olacak) Kurbağacık (Kermit);
Sungun Babacan (o da artık aramızda değil ama, sesi hep kulağımızda)
Harfleri, rakamları öğretiyordu bazı bölümlerinde. Tekrar ve görsele dayalı güzel bir eğitim anlayışı vardı. Hep anlatırım, yine geçeceğim üzerinden. Benim yazdığım ilk kelime "ütü" dür. Öğrenir öğrenmez evin muhtelif yerlerine yazmaya başladım tabi. Defterlere, kitaplara, buğulanmış cama, tozlu araba üzerine.
Şimdilerde Susam Sokağı'nı bilenlerle konuşurken, hatırlatırken birbirmize sevdiğimiz bölümleri, dilimize gelen, birlikte söyleyince daha keyifli olan şarkılar oluyor. Bunlardan biri "
Arada Kaldım"
İzleyip, dinlediyseniz merak edip, şimdi günümüze gelelim. Bu şarkı benim aklıma son zamanlarda hep bunaldığımda düşüyor. İnsanların, ülkenin, gidişatın karanlığını gördüğümde, kendimi, işimi anlatmaktan yorulduğum anlarda dilime dolanıyor.
An itibariyle artık arada kalma zamanını çoktan geçmiş olmamız gerekiyor diye düşünüyorum. Karanlık güçlerin kötücül hakimiyeti*ne son vermek bizim elimizde çünkü. Önce bir geçmişe bakalım, son yıllar bizden neler götürmüş, neler getirmiş, gelecek ne vaad ediyor? Sonra Mandela'nın tavsiyesine uyup, seçimlerimizi korkularımıza göre değil, umutlarımıza göre yapalım.
Ve artık insanca yaşayıp, yaşadığımızı hissettiğimiz, aydınlık ve güzel baharlara uyanalım.
*gibi-sezon5bölüm2