İnsanın diğer yarısıdır yâri.
Bir başına yaşamayı, yarım yamalak bir tercih biçimini de seçebilirsiniz kendinize. Sorumluluklardan uzak, çocuktan uzak, törpülenmekten uzak olan biçimini yaşayabilirsiniz.
Nefsinizin dışında kimseleri dâhil etmezsiniz beklentilerinize. Gençliğin verdiği güç ve vurdumduymazlıkla dünyaya tek başınıza hükmedeceğinizi düşünebilirsiniz. Tavşanlar gibi çiftleşebilirsiniz ihtiyaç hissettiğiniz her an ve her önünüze gelenle…
“Hayat dediğin ne ki zaten” kandırmacası ile felsefeler üretip, dünya pipinin üzerinde dönüyor mantığı ile işin duygu ve ruh halini görmezden gelebilirsiniz. Bu da olası elbette ama nereye kadar? Yerçekimine dayanamayan vücudunuz patlıcan misali çürümeye başladığında, organlarınız yere doğru seyir alırken nefesinizi başka bir yerden almaya başladığınızda bu savunduklarınızın sadece kendinizi kandırmak olduğunu anlarsınız. Hayat dediğiniz tiyatro tek kişilik bir oyun değildir bilesiniz ki. İki kişinin birlikteliği üzerine yazılmıştır asıl senaryo…
İşte bu yüzdendir ki bir yârin olmalı hayat denen serüven içerisinde. Bir yar seçmelisin uzun vadeli düşünerek. Uzun vadeli düşünüldüğü zaman elbette zahmetli olur bu çok doğal. Çünkü bazıları her ne kadar sadece bu işin sonunda hep yemek istese de, meselenin özü emektir! Emeksiz sevgi söz konusu değildir. Emek kısmı bazılarının bencil karakterine çok uzak olsa da bu gerçek değişmez!
Saçlara kar yağmaya başlandığı bir mevsimde önemi anlaşılır yârin. Yalnızlık insana göre değil diye düşünmeye başlarsın o dönem geldiğinde işte! Bir yârim olmalıydı diye iç sesinle didişmeye başlarsın farkında olmadan…
Evet, bir yârin olmalı bu hayatta!
Uzun yıllar tanıklık ettiğin ya da sana uzun yıllar tanıklık eden bir yârin olmalı. Kimi zaman hazla, bazen niyazla geçen birlikteliğin süresince iki iken bir olduğunuz biri gerekli. İşte o yürekteki birinin adına “yar” denir bilesin. Mahrem yerindeki sivilceyi göstermekten çekinmediğin ama onu kaybetmekten ödünün patlayacağı bir yar! Kaybetme korkusu yaşarken panikatak nöbetleri geçirdiğin o kişi senin öbür yarındır. İster öbür yarım de, ister yârim de fark etmez.
İşte kavga ettikten on dakika sonra gönlünü almak adına şirinlikler edeceğin, hatta biraz yavşayacağın; “iyi de ama sen de şu konuda yanlışsın aşkım” diye söz başlayıp barışmak için an kollayacağın en yakın dostundur o…
Yüz binlerce insanın yaşadığı bir kentte arkanızı dönebileceğiniz, varlığından rahatsızlık duymayacağınız istisnadır. Yüz binlerce kişi arasında yalnızlığınızı yüzünüze vurmayan yegâne yürek. Bazen gevezeliğini dahi özleyebildiğiniz; bazen çok iyi tanıdığınızı sanıp gizemini çözemediğiniz bir bulmacadır…
Benim böylesi bir yârim var.
Yirmi yıldır hayatın her zerresini paylaştığım, tercihimden ötürü her türlü bedeli burnumdan gelircesine ödediğim ve ödemekten pişman olmadığım birisi var. Ve dün doğum günüydü o kızın…
İzmirli o, “İzmir’i özledim” zırıltısını sıkça dinlemek zorunda kaldığım o kızla İzmir’de yıllar önce bugün (doğum gününde) tanışmıştık. Meğer ben o gün ona doğum günü hediyesiymişim ne bileyim?
Bir yâri olmalı insanın gerçekten de!
Yuvasını süsleyecek bir yâri olmalı…
SİZİN SESİNİZ
Toplumca çok hastayız!
Sevgili kardeşim Cihan Yıldırım da haklı olarak kaygılarını dile getirmiş köşe yazısında. Ben de bunca yıllık ömrümde çok toplumsal acılara tanıklık etmiş bir yurtseverim. Gerçekten de genel tabloya baktığımızda durum hiç de umut vaat edici değil. Vahametin hala farkına varamayan muhakeme(vicdan da diyebilirsiniz) özürlü güruhlar her ne kadar istikrar masallarını yinelese de durum gerçekten karanlık. Aslan sosyal demokratlar hiçbir olağanüstü durum yokmuş gibi; hala cumhuriyet kutlamalarını yemekler düzenleyerek(dolmalar tıkınarak) gerçekleştirse de durum vahim! Tuna Gürsel Gülerşen şöyle yorum yapmış bir paylaşımın altına; Bu duruma gelişin tek sebebi ilkesiz muhalefettir diye düşünüyorum. Bir organizma da koruyucu faktörler yeterli değilse o organizma her türlü enfeksiyon a açıktır, ve ne yazık ki çok hastayız…
Daha ne ekleyebilirim ki ben?
Carın siz saygın okurlar ekleyin ekleyeceğiniz yorumu…
OZANCA
YÜZÜ NURSUZ
Bizim toprak toprak olduktan beri
Bunun gibi daha arsız gelmedi
Bu kadar sap yiyip saman bırakan
Ağzı çirkin yüzü nursuz gelmedi
Zehirine yaremizi elledi
Ateşinen telimizi yelledi
Bizim elin ana anasını belledi
Böyle dinsiz böyle hırsız gelmedi
Der Mahzuni insanların zorbası
Tenimizde pişti havyar çorbası
Dün boynunda gezer iken torbası
Yüzü kara gitti ama karsız gelmedi…
Âşık Mahzuni ŞERİF