Eskişehir’de görev yapan bir sağlık çalışanından mektup geldi!
*
Mektubu gönderen sağlık emekçisi, Covid-19’la mücadele sürecinde yaşananları detaylı bir biçimde not almış.
*
Mektubun başlığı şu: Korona Günlüğü…
*
Covid-19’la mücadele, uzun süredir devam ediyor ve kolay kolay biteceğe de benzemiyor.
Sağlık çalışanı, bu süreçte aldığı notları mektuba aktarırken,
özet geçtiğini ifade ediyor.
Ne özet ama…
Tam tamına 20 sayfa!
*
Ben de, siz değerli okurlarımız için
özetin özetini çıkararak, söz konusu sağlık emekçisinin mektup halinde gönderdiği ‘Korona notlarını’ birkaç güne sıkıştıracağım ve bununla beraber MIH sütunları aracılığıyla aktarmaya çalışacağım.
*
Şöyle başlıyor sağlık çalışanı: “Bugün, Mart’ın 19’u…”
*
Ve devam ediyor:
BİR YANDA KORKU DİĞER YANDA UMUT
“Hayatımda görüp görebileceğim belki de en önemli aylar olacak. İlk günler daha rahat olmama rağmen, gün geçtikçe geriliyoruz. Eve giderken aklımda kötü kötü düşünceler; çocuklar canlanıyor hafızamda. Hastaneye gelirken hem umut, hem kaygı… Dokunduğum yerler, hastalar, cihazlar… Biraz başım ağrıdığında ya da öksürdüğümde içimdeki korku… Ne yapacağımı, çalışmam gerektiğini, yardım etmem gerektiğini biliyorum. Hastane de değişti; koridorlar, servisler, poliklinikler boş sayılır. Fakat kulağımız hep delik, konu açıldığında hemen irkiliyoruz. Tabii ki insanın düşünmeye de vakti oluyor. Toplumun sağlık çalışanlarına güveni ve saygısı hoşumuza da gidiyor. Yarın unutulmasın istiyorsun. Sistemin dağıtmasına rağmen, yeniden ekip olduk! Hayat birçok şeyi değerlendirmemizi de sağlıyor.
İKTİDAR-MUHALEFET KAVGASININ ZAMANI DEĞİL
Yıllardır, sendikamda, kamusal sağlık hizmetini, koruyucu sağlık sistemini savundum. Ne kadar doğru yapmışım. İngiltere gibi ülkelerde sistem özel olunca, neredeyse pes edip ölümü bekleyeceklerdi! Birbirine yüksek kazançla malzeme satmaya çalışanları gördük. Fakat dünyaya doktor ve ilaç gönderen Küba’yı da… İnsanlık can derdindeyken Rusya ile Arabistan arasında petrol savaşına tanık olduk. Ne yapacağını bilemeyen siyasetçi ve idarecilerle karşılaştık. Çünkü onların bazıları halktan uzaktı. Siyasetin kirli yüzünü küçük bir an için unuttuk, iyi de oldu. Kavga iktidar-muhalefet kavgası değil, birlikte çalışma zamanı.
İLK ÖNCE İNSANA YATIRIM
Son yıllarda basında demeç veren, saçmalayan, insanları dinden soğutan, sahte din adamlarının kaybolduğunu gördük. Namazlar, Cuma’lar ertelendi, evde ibadete dönüldü, fakat din bitmedi! Belki de insanların Allah ile bağları daha da güçlendi. Ama bir haftada ilaç fabrikası, laboratuvar, hastane kuramadık; bilim insanı yetiştiremedik. Yol ve köprü de lazım, ama ilk önce insana yatırım yapmayı atladık!
BEYİN GÖÇÜ VE İMAM HATİP
Bilimsel, laik eğitimin önemini anladık. Gecenin ikisinde kız çocuklarımız yurtlarından çıkarıldılar ve sokağa salındılar. Yerlerine yerleştirilen Covid-19 şüphelileri arasında isyan çıkarıp kaçmaya çalışanları, ‘sana da bulaşsın’ diyerek polise tükürenleri, yurtları beğenmeyip ‘biz burada nasıl yaşarız’ diyenleri gördük. Umre ziyaretinden gelip mevlit okutanları duyduk. Yurt dışına beyin göçü yapan Türk bilim insanlarımızı sosyal medyadan dinlerken umutlandık, gurur duyduk; ama içimiz buruktu, çünkü onlar yurt dışındaydı. 3-5 tane Anadolu Lisesi açıp, diğerlerini imam hatip yapmamızın sonucunu daha da ileride göreceğiz.
EN ÖNEMLİ ŞEY PARA MI?
Abartmadan ben de yaptım… Neyi yaptım? Birkaç kilo pirinç-bulgur, dezenfektan, temizlik malzemesi aldım. Çünkü sınır kapıları kapandı. Herkes ülkesinde ne varsa onunla yetinecekti. Yurt dışından pirinç, fasulye, et alma şansımız yok. İyi ki şeker fabrikalarımız, daha kapanmadı. Pancarın sadece şeker üretimine yaramadığını da öğrendik. Çok gerekli dezenfektan için alkol ürettik, alkol! Bu karantina uzun sürerse göreceğiz; tarımı, ormanları, sularımızı ne uğruna kirlettiğimizi veya yok ettiğimizi. Para önemli ya! Her şey para! AVM’leri kapatmayı, futbol maçlarını ertelemeyi beceremedik. Aman siz zarar etmeyin de…
MÜTEAHHİTLERE ALKIŞ!
Ya sermaye ve emek tarafına destekler? Patronlara destek var. Ama 65 yaş üstüne kolonya ve maske… Küçük esnaf eve… Sağlık çalışanlarına dua… Kayıt dışı çalışanlar, işsizler, vesaire… Şimdilik tabii, umarım gerçek destekler verilir. Otellere gidenin olmadığı, uçuşların iptal edildiği zaman vergilerin kalkması da çok ilginçti. Ev alımlarında faizler düştüğünde konut fiyatlarını tavana çıkartan müteahhitleri de tebrik etmek lazım. ‘Mücadele ettik, verilmeyen izinleri aldık’ diye peş peşe açıklama yapan sendikaları da tebrik etmek lazım!
KORONANIN ADALETİNE BAK SEN!
Koronanın adaletinden de bahsedenler vardı. İlk defa zengin ve fakir ayırt etmiyor gibi... Dolar, Euro, altının faydası yok, bu virüs herkesin ensesinde. Hatta yurt dışına, tatile gideni daha çok seviyor. Bazı devlet başkanları hastanede, bazıları evden çıkamıyor. Ve çok merhametli bir virüs ki; yetiştirme yurtlarında acı çeken, sokakta aç gezen, tecavüze uğrayan çocuklara hiç mi hiç dokunmuyor!
KEŞKE…
Tabii ki duyarlı, anlayışlı, uyarıları dikkate alan halkımıza teşekkür ediyoruz. Ama en büyük alkış, sağlık çalışanlarına! Bu dönemde birileri çıkıp keşke şunları dillendirse:
-Sağlıkçıların eğitimi önemli. Tıp fakültelerinde eğitim kalitesi arttırılmalı. Lise mezunu sağlıkçı olmaz.
-Sağlıkçılar 24 saat görevde, çoğu gurbetçi, karantinada çalışanlar evine gidemiyor. Çocuğunu bırakacak kreş yok.
-Standartlara göre, çalışan sayısı çok eksik. Doktor, hemşire, sağlık teknisyeni, eczacı, niçin atanmaz? Benim kurumumda 250 hemşire, 150 temizlik personeli var ve yetmiyor.
-Bir kıyaslama yaparsam, dünyada sağlıkçıların aldığı ücret bakımından diplerdeyiz. 2 bin 500 lira bordrolu maaş, bin 500 lira da kayıt dışı ek ödeme alıyoruz. Asgari ücretli işçi yani! Ve devlet, kayıt dışı ek ödeme yaparsa ahali ne yapar varın gerisini siz düşünün.
EŞİTLİK YOK
Sağlık çalışanları arasında ayrımcılık yapılıyor. Hani ekiptik? Hani birimiz olmazsak işler aksardı? Nerede kaldı ekip anlayışı? Hastanede çalışan herkes hasta ile birlikte değil mi? Senin temizliğini yapan, cihazını tamir eden, sıkıştığında evrakını götürttüğün, hastalıklı kıyafetlerini yıkayan, depoda tıbbi malzemelerini ayıran, kontrol eden kim? Kura ile atanan ve en ücra köşelere gidip geri dönemeyen onlar değiller mi. Yasaları yetersiz çıkarılan, dayak yedikçe veya arkadaşı öldükçe daha çok çalışan, vazgeçmeyen, yaralı halde hastasına bakmaya çalışan onlar değiller mi? Ha, nankörleri, hainleri, soyguncuları çıkmadı mı? Çıktı elbette! Ama her yerde çıkar bu tipler. Bir kötü örnek, tüm meslek grubunu zan altında bırakamaz. Bu günler geçtiğinde, sakın unutmayın.
Sağlıkçılara şiddet uygulayanı Köprübaşı’na bağlayın, gelip geçen yüzüne tükürsün!”
*
Devamı yarın…