Osman Cemoğlu yazdı
Siyasi literatürde sıkça kullanılan bir sözcüktür enkaz…
Cumartesi akşamı Galatasaray’ı izledikten sonra sarı kırmızılı takım için de kullanabiliriz bu sözcüğü…
Avrupa’da UEFA ve Süper Kupa kazanmış bir takımı kısa sürede böyle enkaz haline getirmek gerçekten emek ister, çaba (!) ister…
Çok ilginç. Sezonun ilk yarısında topladığı 30 puan olmasa, sarı kırmızılı ekip şu anda küme düşme bölgesinde çırpınacaktı…
Geçmişte bunun örneği de var…
1980-81 sezonunda Rizespor 29 puanla küme düşerken, aynı puanlı Fenerbahçe averajla ligde kalmıştı…
Cumartesi akşamı tribünlerin ortak görüşü şu şekildeydi; “Galatasaray’ın mazisinden ve formasından başka bir şeyi kalmamış!”
Gerçektende bu kadar büyük bütçeli, büyük başarılara imza atmış bir Avrupa markasının durumu en az bizim kadar vahim…
Her ne kadar “Sabri, Hakan Balta, Selçuk İnan, Olcan Adın, Chedjou, Seneijder “ gibi yıldızlarından yoksun olarak sahaya çıksan da onbir kişiyle mücadele ediyorsan hiçbir mazeretin olamaz…
Hele hele dünyanın en iyi kalecileri arasında gösterilen “Muslera” ve “Podolski” gibi bir yıldızı sahaya sürmüşsen hiç olamaz…
* * *
Eskişehirspor’a gelince; bilindiği gibi bir taraftan mütevazı kadrosuyla, diğer yandan gırtlağa kadar gömüldüğü borçlarıyla ve her gün yaşadığı çeşitli sorunlarıyla uğraşıyor…
Bunca hengâmenin arasında diriliş mücadelesi vermeye çalışıyor…
İşte, haftalardır ligin dibine demir atan, kendi sahasında olmadık puanlar kaybeden Eskişehirspor için Galatasaray maçı belki de son şanstı…
Çünkü ikinci yarının en kötü sonuçlarını alan ve tam bir çöküş içine girerek büyük travma yaşayan Galatasaray karşısında alınacak bir yenilgi veya beraberlik lige veda anlamı taşıyordu…
Hafta boyunca bu maça konsantre olan siyah kırmızılı futbolcular bu bilinçle sahaya çıkarak formasından başka bir özelliği kalmayan rakibi karşısında 3 puanı almak için her şeyini ortaya koydu…
* * *
Eskişehirspor’da “Nadir Çiftçi, Anel Hadziç, Kaan Kanak ve Bokila” geldikleri günden beri en iyi ve en mücadeleci oyunlarını sergilerken, takımın yıldız adayı “Engin Bekdemir” çok çalışmasına ve ikinci goldeki asistine rağmen beklenenin altında bir performans sergiledi…
Artık öyle ya da böyle, takım bir şekilde gol atmaya muvaffak oluyor. Ancak her maçta yaşanan savunma zaafları takımın gardını düşürüyor…
Doğru dürüst bir gol pozisyonuna dahi giremeyen, sahanın her bölgesinde tel tel dökülen bu Galatasaray’dan, “Dossa” gibi “Figueras” gibi iyi oyunculara rağmen üç gol yemesi, “Samet Aybaba”nın bu bölgeye özel önlem almasını gerektiriyor…
* * *
Her ne kadar eksik ve formsuz olsa da, Galatasaray karşısında alınan bu galibiyeti kimse küçümseyemez. Bu sonuç tabi ki umutlarımızı pekiştirdi. Tabi ki önümüzdeki son 7 maça daha güvenle bakmamızı sağladı…
Bu galibiyet yeter ki takım üzerinde rehavet yaratmasın, yeter ki zorlu haftaların başlangıcında zafer sarhoşluğu yaratmasın…
Önümüzdeki Cumartesi Ankara’da zorluk derecesi en yüksek maçlardan biri bizi bekliyor. Osmanlıspor, Galatasaray’ın aksine çok daha savaşçı ve mücadeleci bir ekip…
En yakın rakiplerimizden Sivasspor’un ve Mersin İdmanyurdu’nun haftayı puansız kapatması bizi bir anda 18’ncilikten 16’ncı sıraya yükseltti…
Bir Osmanlı galibiyeti de dilerim düşme bölgesinin üstüne taşır…
* * *
Futbolda yıllardır türlü mucizelere tanık oluyoruz…
Eskişehirspor bu inançla, bu taraftarla…
Ve bu sevdayla mücadelesine devam ederse…
50. yılda neden “bir mucizenin adı” olmasın?