Bir gün demokrasi herkese lazım olur!

T24 internet haber sitesi yazarı Tolga Şardan’ın tutuklanması bu yazıyı kaleme alma ihtiyacının zaruretini ortaya koydu.

Daha önce de Şardan gibi bazı meslektaşlarımızın gözaltına alınmasına ve tutuklanmasına tanıklık ettik ancak bu son gelişme haklılığımızı bir kez daha ortaya koydu.

AK Parti iktidarının "Dezenformasyonla mücadele düzenlemesi", bazı meslek örgütleri ve bendenizin de arasında bulunduğu pek çok gazetecinin ise “Sansür Yasası” olarak gördüğü kanunun yürürlüğe girdiği 18 Ekim 2022 tarihinden önce sokaklardaydık.

Eylemler yaptık, bu yasanın gazetecilerin elini kolunu bağlayacağını, iktidarın hoşuna gitmeyen konularda gazetecilerin sesini kısmak için bu düzenlemeyi kullanabileceğini söyledik.

Geçen yıl birlikte gerçekleştirdiğimiz eylemde konuşan meslektaşımız CHP Eskişehir Milletvekili Utku Çakırözer, “Bu kanunda, sansür ve halkın gerçeklerden haberdar olmaması için susturma var. 85 milyonun sesini kesmek istiyorlar. Vatandaşların sosyal medyada ifade özgürlüğünün önüne geçilmeye çalışılıyor. Ülkedeki yoksulluktan, işsizlikten haberdar olmasın isteniyor. Susturmaya yönelik onlarca madde var.  Vatandaş usulsüzlüğü, yolsuzluğu bilmesin diye erişim engelleri var. Tüm Türkiye için bu kanun bir sansür kanunudur” demişti.

Ya akademisyenler ne demişti?

İstanbul Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adem Sözüer, yasanın toplumun tümünü ilgilendirdiğini belirterek, “Yasa yeni bir suç tipi getiriliyor. Buradaki tartışılan nokta ise bu suç tipinin belirsiz olması. Belirsizlik ise suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı. Anayasa Mahkemesi kararları başta olmak üzere, anayasamız düzenlenen suçların açık seçik ve net olmasını söylüyor. Peki bu kanun ne söylüyor. Bu kanunun söylediği şu; hemen her alanda kamu düzeni, sağlık, iç güvenlik, dış güvenlik gibi bütün bu alanlarda bir kişi gerçeğe aykırı bilgiyi yayarsa bu hapis cezası ile karşılanacak. Şimdi şunu söyleyeyim, bir şeyin gerçeğe aykırı olup olmadığını kim belirleyecek? Asıl tartıştığımız nokta budur. Yanlış anlaşılmasın, bir ülkede gerçek bilgi tabi ki yayılmalıdır. Tabii ki dezenformasyon önlenmelidir. Ancak bunun yolu nedir, ceza hukuku mudur? İtiraz bu noktadadır. Oysa bunun yolu ceza hukuku değildir. Bunun başka yolları vardır. Çoğulculuktur, ifade özgürlüğünün ve eleştiri hakkının yayılmasıdır. Gerçek bu şekilde ortaya çıkar. Bu suç tipinde itiraz edilen nokta herhangi bir konuda ‘bu bilgi gerçek dışıdır’ denilerek o konuda bir soruşturmanın açılmasına imkan veriliyor. Böyle durumlarda bu ardından tutuklamayı da getiriyor. Dolayısıyla ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü açısından, bütün sosyal ağ kullanıcıları açısından ciddi bir sorunla karşı karşıyayız."

Yaşananlara ışık tutan bir ifade de ESTV’de yayınlanan “Soruyoruz” programına konuk olan Eskişehir Barosu Başkanı Mustafa Elagöz’den geldi. 

Yargı görevlilerinin üzerinde siyasi baskı olduğuna dikkati çeken Elagöz, “Hakim ve savcılar üzerinde ciddi bir siyasi baskı var. Siyasi iktidardan bir kişinin işlemiş olduğu suça karşı bir soruşturma açıldığını görüyor musunuz? Muhalifseniz yargı bir sopa olarak kullanılıyor. Cezalandırma yöntemiyle halk üzerinde de ciddi bir baskı unsurunu yargı eliyle oluşturuyorsunuz. Siyasi iktidarın istemediği şekilde karar verirsem ‘başıma ne gelebilir’ endişesini yaşayan bir yargı sistemindeyiz şu anda” dedi.

Elagöz ile yaptığımız programın ertesi günü Tolga Şardan gözaltına alındı.

Meslektaşımız Tolga Şardan’ın başına gelenler yasa çıkmadan önceki çekincelerimizin ne kadar gerçek olduğunu gösterdi maalesef.

Şardan , “MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu ‘yargı raporu’nda neler var?” yazısı sonrası İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın re'sen başlattığı soruşturma kapsamında gözaltına alındı.

Hakimlik sorgusunun ardından tutuklanan Tolga Şardan adliyeden çıkarılırken, "Biz gazeteciyiz, gazetecilik yapmaya devam edeceğiz" ifadesini kullandı.

Dezenformasyonla Mücadele Merkezi, tutuklanmasına gerekçe gösterilen yazısının yayınlanmasından 43 saat, tutuklanmasından ise 10 dakika sonra, "Tolga Şardan'ın, 'MİT’in Cumhurbaşkanlığı’na sunduğu yargı raporunda neler var?’ başlıklı 31 Ekim tarihli yazısı dezenformasyon içermektedir. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) iddia edildiği gibi bir raporu söz konusu değildir" açıklamasını yaptı.

Söz konusu Dezenformasyon Yasası’nın sansürü artırmak üzere hazırlandığını, gazetecilere cezaevlerinin kapısını açacağını savunduğumuzda, sokaklarda eylemler yaptığımızda bu konuya mesafeli duranlara ve siyaseten bu yasayı savunanlara seslenmek isterim.

Bir gün özgür basın…

Bir gün adalet…

Bir gün demokrasi herkese lazım olur...

Bunu aklınızdan hiç çıkarmayın.

NEBİ HATİPOĞLU’NUN İSTİFASI

Bu satırları kaleme alırken İYİ Parti Eskişehir Milletvekili Nebi Hatipoğlu’nun istifa haberi geldi.

Tabii ki ilk refleks olarak kendisini telefonla aradım.

Telefonunu danışmanı açtı ve Hatipoğlu’nun İYİ Parti genel merkezinde olduğunu, daha sonra görüşebileceğimizi iletti.

Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği Genel Seçimi öncesi 4 Mayıs’ta ESTV’de konuk ettiğimiz Hatipoğlu, sorularımızı yanıtlamıştı.

Programı birlikte yaptığım meslektaşım Hakkı Sağlam, “Tarihe kayıt düşmek için soruyorum, 14 Mayıs seçimlerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan yeniden seçilir, AK Parti yine hükümet olursa partinizden istifa eder misiniz, AK Parti’ye geçer misiniz?” diye sormuştu.

Hatipoğlu da “Hayır” yanıtını vermişti.

Seçimlerde Hatipoğlu , Eskişehir’deki 88 bin kişinin oyunu alarak milletvekili seçildi.

Vekil seçilmesinden yaklaşık 5 ay sonra bu sorunun ilk bölümü, yani istifa durumu gerçekleşti…

İkinci kısım yani Hatipoğlu’nun AK Parti’ye geçme durumu ise şu anda muallakta.

O da gerçekleşirse…

Süleyman Demirel’in o meşhur “Dün dündür bugün bugündür” sözü Hatipoğlu özelinde de yerini bulacak. 

Büyük sanayici ve iş insanı siyasetçinin, milletvekilinin sırtındaki küfe ağır olur…

Bilmem anlatabildim mi?