Saygın okurlarımız, bugün sizlerden gelen yazıları seçtim.
İki yazı sahibi de her konuda duyarlı iki emekli askerden.
Sayın Nebil Köken’in yazısını paylaşıyorum önce…
Bir dolar hikâyesi (The story of a one dollar)
Bugün ilginç bir olay yaşadım. Malum 2 ya da 3 senedir araçlara kış lastiği takma zorunluluğu getirildi. Ben de 3 senedir bu kurala uymak ama aslında kış aylarında hem daha güvenli olmak, hem de daha rahat araba kullanmak amacıyla arabamın lastiklerinde bu değişimi yapıyorum. Bunun için pek çok lastik firması, bu değişikliği yapmak isteyenlere, çıkarılan lastiklerin depolanmasında yardımcı oluyorlar ve bu özellikle evlerinde lastikleri koymak için uygun yeri olmayanlar ve benim gibi tembellik edenler için çok güzel bir uygulama. Tabii bu uygulamayı yapan firmalar da her sene 2 defa lastik değişimi ve rot/balans ayarı için 2x60.00 = 120,00 TL kazanmayı garantilemiş oluyorlar. Yani bizler için kolaylık, onlar için garanti kazanç. Başlıktaki 1 $ hikâyesi ile kışlık lastiklerinin ne alakası var diyeceksiniz? Haklısınız uzatmadan anlatayım. Lastik firmasının, teslim aldığı lastikler için verdikleri küçük bir kartvizit şeklinde belge var. Cüzdanımın küçük bir gözüne koyarım o kartviziti, düşmesin, kaybolmasın diye. Neyse hemen one dollar meselesine gelelim.
Şok, şok: benimde 1 $’lık banknotum var. Hem de 1982 Ekim ayından beri, cüzdanımda taşıdığım bir dolar! Ama bu 1 $ benim o yıldan beri, değeri küçük ve önemli bir satın alma gücü olmamasına rağmen, o yıllarda kendimce esprili bir yaklaşımla, cüzdanımda hiç param kalmasa bile,
“bakın benim cüzdanım asla boş kalmaz derim” diye cüzdanıma koyduğum paradır. 1982 yılı ABD, California- Los Angeles' e gittiğim radar otomasyonu computer ( bilgisayar) sistem ve bakım kursu dönüşünden beri sakladığım, kendimce de bir uğur saydığım bir $’dır. İşte bugün lastikler için o belge / kartviziti ararken o 1 doları görünce, şaka değil; kesinlikle korktum. Amanın ulan ben de mi Fetöcü'yüm yoksa dedim kendi kendime...
İşin gerçeği, belki tesadüf ama o 1 doları cüzdanıma koyduğum günden beri, belki zaman zaman sıkıntılı günlerim de oldu ama hiç parasız kalmadım, namerde muhtaç olmadım. Ve bugün emekli maaşımdan başka bir gelirim olmasa da, yine namerde muhtaç olmadan yaşamaya devam ediyorum. Tabii o 1 doları yine katlayıp, cüzdanımdaki yerine geri koydum. Allah siz dost ve arkadaşlarımın da hiçbirinizi namerde muhtaç etmesin inşallah.
Nebil Köken / Emekli Astsubay
***
Adem Ünal, güzel bir yazı paylaşan Nebil Köken gibi astsubay arkadaşımızdır. Önemli bir konu başlığı ile Sayın Ünal’ın yazısını paylaşıyorum şimdi de…
Bugün Okullararası Eskişehir Güreş Şampiyonası müsabakalarını izlemek üzere kapalı spor salonundaydık. Heyecan dolu gençler büyük performans göstererek dereceye girmeye çalıştı. Müsabakalar esnasında en ilgi çekici olan yarışma ise; küçük bir sporcunun mayosu büyük geldiğinden, hakemin mayo askılarını çapraz geçirerek düşmesini engellemesi idi. Sporcuların içinde, yetiştirildiği takdirde ileride Milli formayı giyebileceklerin olduğu, yaptıkları maçlarda kendini gösterdi. Bu sporculardan biri de; Beylikova İlçesi
Uzunburun Köyü'nden Halit Küçükali, kendinden fizik olarak daha iyi durumda olan rakibini 1 Dk.’lık bir süre içinde tuş ile yenerek finale çıkmıştır. Ancak müsabaka sonrası belinden sakatlanmış ve şampiyonluk maçına çıkamamıştır.
Organizasyon güzel. Gençlerin böyle spor faaliyetlerinde ve sosyal aktivite de bulunması önemli. Evet her şey güzeldi dedik, ancak Halit Küçükali'nin sakatlanması sonrası, spor organizesinde sağlık görevlisi görevlendirilmediği görülmüştür. Her ihtimale karşı hastaneye sevk edilmesi gerektiğinden, 112'den yardım istenerek hastaneye sevk edilmiştir. Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğü’nce veya ilgili federasyonca düzenlenen spor organizasyonlarında, sağlık görevlisinin bulundurulmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. O yanan gençlerde olduğu gibi, çocuklarımıza ve insanlarımıza ne kadar değer verdiğimizi tekrar göstermiş olduk. Ama akıllanmıyoruz. Ya denetimsiz bir yerde çocuklarımızı, insanımızı kaybediyoruz ya da bu tür organizasyonlarda zamanında müdahale edilemeyen vakalarda kaybediyoruz. Halit Küçükali'nin belindeki sakatlık önemli olabilirdi, yerinden belki de kıpırdatılmadan müdahale edilmesi gerekebilirdi. Fakat her yerde yapılan yanlış burada da yapıldı. Ne o an müdahale edebilecek sağlık görevlisi vardı, ne de acil hastaneye sevk edecek ambulans vardı. Çok şükür ki, ambulans 10 dakika içinde geldi ve hastaneye sevk edildi. Sporcunun önemli bir sakatlığı olmadığından hastaneden taburcu edildi. Ya önemli bir sakatlık olsaydı? Zamanında ve uygun müdahale edilmediği için geçirdiği sakatlık önemli ve yaşamı boyunca onu etkileyecek düzeyde olsaydı? Bunun hesabını kim verecekti biliyor musunuz? Bunun hesabını, çocuğunu sporla uğraşmasına, kötü alışkanlık edinmemesi için mücadele eden anası ve babası verecekti.
OZANCA
Günaydın…
Bugün rüya gördüm, düzelmiş işler
Buzlar çözülmüş de oynamış taşlar
PKK yok olmuş, bitmiş savaşlar
Günaydın tavuklar - horozlar
Kuşlar günaydın.
Tarikat -cemaat olmayacakmış
Kökü kazınacak kuruyacakmış
Çocuklar yanarak ölmeyecekmiş
Günaydın baharlar, yazlar
Kışlar günaydın.
Türkiye dünyaya örnek ülkeymiş
Demokrasi varmış, hukuk işlermiş
Başkanlık olunca dertler bitermiş
Günaydın ağaçlar - ormanlar
Taşlar günaydın.
Yeni bir Türkiye’ymiş gelecek olan
Yalandır dostlarım, kuyruklu yalan.
Uyan ey milletim, ne olur uyan.
Günaydın köylüler, ey işçiler
Gençler GÜNAYDIN…
İbrahim İPEK-Eskişehir