Prof. Dr. Turan Akman Erkılıç

Bir akademisyen gözüyle 12 Eylül ve eğitim

Öncelikle bu yazıyı yazıp yazmamak konusunda çok düşündüğümü ifade edeyim.

12 Eylül 2020 09:40
A
a
Sütiş Eskişehir
Ön söz
Öncelikle bu yazıyı yazıp yazmamak konusunda çok düşündüğümü ifade edeyim. Çünkü 12 Eylül üzerine ne söylesek ne yazsak tek doğruculara öyle pek bir şey anlatamayacağımızı hep düşünmüşümdür. O dönemle ilgili ne söylesek ne yazsak, ‘politik amigolar’ kendilerine özgü tavırlarıyla yığınla söz edecektir. Hepsini göze alarak bir akademisyen ahlakıyla gazete yazısı biçemini de dikkate alarak işe koyuldum.
 
Nereden başlasam ne anlatsam ne desem! Onca umut ve idealle birlikte kaygı, sorun acı, keder, elem ve gözyaşı… Bununla birlikte 12 Eylül’e nereden nasıl geldik sorusu ve aldığımız dersler konumuz olsun dedim. Usta gazeteciler Mehmet Ali Birant, Fikret Bila ve Rıdvan Akar (2010) şöyle diyorlardı durumu aktarmak için. Ülke ekonomiden, siyasete oradan günlük yaşama öyle bir noktaya gelmişti ki askerler siyasilere ya terörü bitiriniz ya da biz… Kuşkusuz söylenecek çok söz var! Kaza geliyorum diyordu hem de göz göre göre… Ağır 24 Ocak kararları, ekonomik yetersizlikler, yokluklar, uzlaşmaz toplu sözleşme görüşmeleri, politik yanlışlar, kan, göz yaşı, elem, kardeş kardeşe zulüm…
*                 *               *
Burada bugünlük 12 Eylül’le ilgili sadece demokrasi siyaset ve eğitim boyutlu olanlarının bir kısmını anlatmaya çalışacağım. Bir kısmını diyorum çünkü tümünü toparlamak, yazmaya çalışmak yer ve zaman bakımından mümkün değil. Siyasetçiler ile birlikte biz yurttaşların o güne gelene kadar o kadar çok hatası vardı ki bütünüyle yazsam onlarca sayfa asla ama asla yetmez!
Sürekli gençleri kamplaştırıcı politik strateji ve taktikler! Tartışılıp çözülecek onca basit konuları bile çatışma alanına taşıyan anlayışlar…
O dönem siyasetçilerimize ait şu sözlere bir bakar mısınız?
Bana milliyetçiler suç işliyor dedirtemezsiniz!
Onu bizimkiler öldürmüş olamaz. Bizimkiler 7.65 kullanıyor! Kadayıfın altı henüz kızarmadı. Bugün yapılan üniversite giriş sınavında hiçbir kişinin burnu kanamamıştır.
Şu yukarıdaki sözlere bir bakın ya! Al birini vur ötekine!  Durum o kadar kötüydü ki bir sınavı yapmayı bile başarılı görmek durumunda kalmıştık…
O dönemin biz gençlerine bir bakalım. Mahalle duvarlarına yazılan şu sloganlara bakar mısınız?
Ya tam kusturacağız ya tam susturacağız! Allah için savaşa (Maraş katliamından) Tepebaşı faşistlere mezar olacak! Esentepe komünistlere mezar olacak! (Mahalle ve kentlerin adını değiştirip tüm ülkeye uyarlayabilirsiniz)
Şunlarda 6 Eylül 1980’de Konya’da yapılan Kudüs’ü Kurtarma mitingindeki pankart ve atılan sloganlar (Alpman, 2017). Yaşasın İslam Devleti Hakkımız, Ya Şeriat Ya Ölüm, Tek Halife Tek Devlet, Cihadımız Devletimizi Kuruncaya Dek. Bunlarda 6 Eylül 1980’de Konya’da yapılan Kudüs’ü Kurtarma mitingindeki pankart ve atılan sloganlar… 
Peki iyi belgiler sloganlar yok muydu? Birkaç ta olsa vardı.
Bağımsız demokratik Türkiye! Ne Amerika ne Rusya Ne Çin Her şey Türkiye için! Silahlar gidecek barış gelecek!
Okullar işgal edilmiş, öğretmenler, akademisyenler susturulmuş, fabrikalar çalışamaz hale getirilmiş, kardeş kardeşe düşman edilmiş. Kin ve nefretle binlerce can yitirilmiş. Kentler politik, etnik veya inanç temelli bölünmüş… Kahramanmaraş, Malatya ve Çorum’da inanç temelli katliamlar yapılmış, kentler savaş alanına döndürülmüş ve bölünmüş…
*                                *                                *
Peki onca olanın nedenleri neydi diye sorarsanız, tam doğru açıklayanı bir bulsam ben de anlından öpeceğim. İç ve dış mihraklar demek doğru, çok kolay ama yetersiz ve soyut. Ancak unutmamak gerekir eninde sonunda olanlar bu güzelim ülke topraklarında oluyordu ve figüranlar ne yazık ki bizler ülkemiz insanı…
 
O günler için çok şey söylenebilir. Bir kısmını şöyle özetleyelim. O dönem 68 kuşağından çizgiler, bizim kuşağa olumsuz ve saflaştırıcı yönüyle yansımış. Özellikle Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı geniş bir kesimde mağduriyet duygusu yaratmış. Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın idamına karşı üçe üç algısı en azından bir kesimde önemli ölçüde hakimdi. Bu durum iki tarafı da saflaştırmış. Gençlik özellikle değişik politik ve sosyal kurumlar tarafından birbirine düşman edilmiş. Bizim kuşak 1978’liler parçala böl yönet taktiği ile şu veya bu biçimde düşman kamplara bölünmüş… Öğretmen yetiştiren okulların giriş sınavlarında yapılan mülakatlarla kayırmacılık ve ‘nepotik’ tutumlar gençliği iyice bölmüş. Akademisyenlerin ideolojik tavırları kamusal bir görev olan öğretim üyeliğini zedelemiş, güven duygusunu zayıflatmış, eğitimin niteliğini düşürmüş ve öğrencileri de ne yazık ki ayrıştırmıştır…
 
O günlerin salt bir görüş referansıyla anlatılması yanlış bir tutumdur. O günlerde olanları salt sınıf mücadelesi, toplumculuk, milliyetçilik, zengin, yoksul, din, iman veya inanç bağlamlarında açıklamak mümkün değildir. O dönem biz gençlerin eğitim düzeyi, ataerkil aile yapısı, politik deneyimi olanları yorumlamak için son derece yetersiz olduğu çok ama çok açıktır.
 
Peki ne demeli ne yapmalı?
Ders almak en güzeli doğrusu! Bugün için eğitimle ilgili hangi dersleri çıkartmalıyız bakın!
* Eğitimimizin ortak bir ulusal politikayla yürütülmesi esas alınmalıdır. Eğitim politikalarımız alabildiğince en geniş kesimleri kucaklayıcı ulusal kimlikli, laik, demokratik ve üretim odaklı olmalıdır…
* Ulusal tarih ve yurttaşlık dersleri objektif çalışılmalı ve işlenmelidir. Bugün var olan Atatürk ilkeleri dersinin içi boşaltılmış, anlamsızlaştırılmış ve itici kılınmıştır. 19. yüzyıldan başlanarak ulusal tarihin sosyal, ekonomik ve politik yönleriyle bilimsel olarak okutulması araştırılmalıdır.
* Eğitimde temel ilkeler gözden geçirilmelidir. Objektiflik, laiklik, bilimsellik, akılcılık, üretim amaçlılık ve ekonomik yararcılık temel ilkelerimiz olmalıdır.
* Din ve ahlak öğretimi yeniden ele alınmalıdır. 12 Eylül döneminde Anayasa’ya konulan insan hakları açısından din dersleri tartışmalıdır.  Din derslerinde amaç, içerik ve işleyiş açısından hukuka uygun yeni bir düzenleme yapılması bir zorunluluktur…
* Kamusal eğitimde yeniden yapılanma bir zorunluluktur. Eğitimde özel kamu okulları farklılığı giderek daha büyük sorun olmaya dönüşecek gibi… Kamusal eğitimi muhakkak işlevsel, yetkin, etkili, verimli kılmalıyız.
* Öğretmen yetiştirmeyi yeniden yapılandırmalıyız. Öğretmenlik mesleği; yetiştirme, istihdam, yükseltme, tayin terfi ve benzeri tüm boyutlarıyla masaya yatırmalıyız…
 
Hepimiz ders çıkarmalıyız. Bugün o günden daha ağır hatalar yapmaktayız bir farkı şükür kardeş kanı yok! Yine şükür az çok akılcı siyasetçilerimiz de var. Ancak kabul etmeliyiz ki birliktelik, demokrasi, işlevsel siyasal yapı, ekonomi politika ve eğitimle ilgili sorunlarımız var. Rahmetli Uğur Mumcu’nun 13 Eylül 1980’deki ‘Terörsüz Özgürlük’ başlıklı yazısında ifade ettiği tüm kurum ve kurallarıyla demokrasiyi mutlaka sağlamalıyız. Bu çağda bunun zor bir süreç olduğu çok açık. Nüfus artışını kontrol altına almaya, yer altı ve yer üstü kaynaklarımıza sahip çıkmaya, tarımı yeniden ayağa kaldırmaya mecburuz. Bugün farklı çizgileri içinde barındıran ulusal bir koalisyona çok ama çok ihtiyaç var bence. Tez elden ulusal demokrasi, atılım ve gelişim ittifakı oluşturmalıyız…
Rahmetli Uğur Mumcu’nun ifadesiyle ülkücü, devrimci akıncı sizin bizim katili, tecavüzcüsü veya hırsızı olmaz. Katilin, tecavüzcünün veya hırsızın ırkı, dini, ideolojisi olmaz. Katil katildir; tecavüzcü tecavüzcüdür, hırsız hırsızdır… Aklımızı başımıza toplamalıyız! Korona, sel, deprem ve dış politika çıkmazları bizleri uyarmaktadır.
Vallahi Hocam ya sen ne diyorsun diyenleri duyar gibiyim…
 
Son söz
Kuşkusuz 12 Eylül sonrası neler yapıldı bir başka sorudur! Bu soru da yanıtlanmalıdır. 12 Eylül öncesinde ve sonrasında neler doğruydu neler yanlıştı hepimiz iyi irdelemeliyiz özellikle siyasetçiler… Kırk yıl geçmiş olmasına rağmen asker sivil tümümüz 12 Eylül öncesi ve sonrasından dersler çıkararak önümüze bakmalıyız! Bu konu buralara sığmayacak kadar da geniş, karma karışık ve zor… Ne desem ne yazsam ve ne anlatsam bitmez… Amacım 12 Eylül veya askeri yönetimleri haklı çıkarmak savunmak hiç değildir. Amacım ders çıkarmak için zor günleri anımsatmaktır…
 
Unutmayınız ki barış ve demokrasinin alternatifi yine barış ve demokrasidir!
Bir başka yazıya kadar sevgiyle kalın dost kalın!
 
Memleket isterim
Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların çiçeklerin diyarı olsun.
 
Memleket isterim
Ne başta dert ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.
 
Memleket isterim
Ne zengin fakir ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.
 
Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikâyet ölümden olsun.

Cahit Sıtkı Tarancı

KAYNAKÇA
Alpman, P. S. (21 Aralık 2017). Kudüs: Simidin ortasındaki boşluk  Birikim Dergisi. https://www. birikimdergisi. com/haftalik/8662/kudus-simidin-ortasindaki-bosluk Erişim tarihi: 1 Eylül 2020
Birant, M. A.; Bila, H. ve Akar, R. (2010). 12 Eylül Türkiye’nin miladı. (6. Baskı). İstanbul: Doğan Kitap.
 
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi