Ülkemin gerçeklerinden on beş günlüğüne de olsa koptum ilke kez. Kısa bir ayrılıktan sonra hem ülkeme, hem de ülkemin kanamalı gerçeklerine geri döndüm tabii. Sosyal paylaşım sitelerine belli zaman aralıklarında girdiğimde olan bitenlerden bir vesile ile haberdar olsam da, halkımın büyük çoğunluğu gibi üç maymunu oynamayı yeğledim gurbet ellerde. Görmezden gelip duymamaya, kayıtsız kalmaya çabalıyordum sadece…
Gündemde Avrupa Futbol Şampiyonası olsa da siyaset arenası toz duman biçimde saat başı değişiyordu. Fatih Terim’in mübarek Ramazan günü (!) canlı yayında elinde su şişesi ile görünmesine içerleyen yurdumun dini bütünleri isyanları oynuyordu Twitter’de…
Sanat camiasının saygın isimleri (!) sarayın davetlisi olarak iftar yemeğinde objektiflere poz vermek adına kuyruğa girerken, göze girmek adına taklalar atmayı sanatın gereği sayan güruh her şirinliği mubah sayıyordu. Ezan okuyanlar, ceketini ilikleyerek esas duruşta çakı gibi duranlar, kravat yerine gömlek yakasının iki ucunu Osmanlı usulü kilitli iğne ile birleştirenler, fotoğraf karesinde olabilmek adına yarışanlar ve daha neler…
Çok ilginç bir karede de Bülent Ersoy süzülüyordu birileri ile. O Bülent Ersoy ki Türkiye’nin en çok tanınan isimlerinden. Müzisyen kimliğinin dışında, cinsiyet değiştirmesi (erkek iken ameliyatla kadın olan) ile de yıllarca gündemdeki yerini koruyan isim. Kısacası bir transseksüel…
Anımsar mısınız bilemem! Geçtiğimiz yıllarda bu konu ile yani homoseksüellikle ilgili bir köşe yazım olmuştu. Cinsel tercihini toplumsal bazda kabulümüzün dışında yapan insanlardan da teşekkür dönüşümleri almış, bir sonraki yazımda onları da paylaşmıştım. O yazımda ereğim net bir vurgu yapmaktı.
İnsanların cinsel tercihlerine atıfta bulunmak, eleştirmek, burnumu sokmak asla haddim değil. Sadece benim değil, hiçbir insanın haddi ve hakkı da değil…
Bunca yıllık ömrümde yüreğim ve bedenim sadece kadından yana kullandı tercihini. Bunun gereği olarak da sadece kadınlar mutlu etti, ya da kimi zaman da mutsuz ettiler beni…
İşte Bülent Ersoy’un süzülerek fotoğraf karesinde poz verdiği anlarda ülkemin gündeminde kısaca LGBT diye adlandırılan gurubun eylemi damgasını vurmuştu. Lezbiyen, gay, biseksüel, transseksüel diye nitelenen insanlar İstanbul’da eylem yapacaklarını günler öncesinden basın yolu ile halka duyurmuşlardı. Fakat o da ne?
Bir gurup, anında karşı açıklama yaparak LGBT gurubuna böyle bir eylem yapmamaları konusunda tehditler savurdular! LGBT gurup sözcüleri de o tehdide boyun eğmedikleri gibi, kendilerini milliyetçi olarak adlandıran söz konusu guruplardan kimlerle yattıklarını açıklayacaklarını duyurdu. Trans kadın bir oyuncu ise, “Karaman’da 45 çocuk tecavüze uğruyor neden bir açıklama yapmıyorsunuz. Genelevdeki kadınla birlikte olup nasıl olsa onun işi bu, fahişe deyip gusül abdesti alıp temizlenip, arınmakla olmuyor bu ahlak” dedi…
Bir gerçek vardı ki hakikaten Cumhuriyet Tarihinin en yüz kızartıcı olaylarının yaşandığı böylesi günlerde neden suskun kalınmıştı? Onlarca erkek çocuğu vakıf adı altında, kurs adı altında yıllarca tecavüzlere uğrayıp tüm dünya bunu öğrenmişken tek kelime edilmemişti? Bu namus meselesi, ahlak meselesi değil miydi peki?
On binlerce çocuk gelinler kurban gitti son yıllarda, bunlar da bir toplumun kanayan yarası, namus meselesi değil miydi?
Biliyorsunuz ki toplum olarak çifte standart tercih ederiz çoğunlukla. Kolaycıyız yani, hani tabir caiz ise ikiyüzlüyüz kimi zaman da. Bununla ilgili bir örnek vermemi isterseniz hemen vereyim. Transseksüel ya da homoseksüel ünlü ise tabanlarını yalarız. Ama mahalle aralarında sıkışıp kalmış ise linç girişimlerinde bulunmak adına erkekliğimizi göstermeye kalkarız! Oysa bilmez miyiz ki homoseksüel diye tanımladığımız kişilerle yatanlar kimlerdir? Kiminin kocası, kiminin babası, kiminin ağabeyi ve hatta kiminin dedesidirler…
Bülent Ersoy ya da Huysuz’a ya da Fatih’e, Kuşum’a yaklaşımımızda saygıda kusur etmeyen toplumum, mahalle aralarında bu tercihini yapanlara “vurun kahpeye” romanındaki gibi hayatı dar etmek, namus bekçiliğine soyunmak niye?
Demem şu! Kimsenin cinsel tercihi benim umurumda, ilgi alanımda değildir asla. Biline ki ben bu dünyada en çok beyin homoseksüellerinden tiksindim inanın…
SİZİN SESİNİZ
Hak arama el kitabı
Köşe yazılarımda birkaç kez konu ettiğim Hakim Kemal Karanfil’in kitabı nihayet yayınlandı. “Hak arama el kitabı” adlı kitap sanırım kentimizde de birçok kitapçıda alıcısını bekliyordur şu sıralar…
Sayın Karanfil, kitabı ile ilgili duygularını bakın nasıl dile getiriyor…
***
Beni takip edenler, son iki yıllık süreçte maruz kaldığım haksızlıkları bilir. Tek suçum (!) doğruları söylemek, Hakkı haykırmak, güce ve rüzgâra göre şekil almamak. Bir twit yüzünden açığa alındığım bu süreçte “benim gibi haksız işlemlere maruz kalanlara rehber olur” düşüncesiyle oturup HAK ARAMA REHBERİ adlı bir kitap yazdım. Zira damdan düşenin halini en iyi, damdan düşen veya düşürülmek istenen anlar...
Trafik cezasına itirazdan, tekzip taleplerine, değişik idari para cezalarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne müracaata kadar, takip edilmesi gereken usul ve örnek dilekçelerin yer aldığı bu eserde, ayrıca Eskişehir 'de görev yaptığım esnada, tarafların çok hoşuna giden, ses getiren renkli kararlarımdan da bir demet ekledim.
Kitapta, hukukçulara güvenin taban yaptığı bu dönemde, size hakim ve adaleti sevdirecek kararlar göreceksiniz. Her şeye rağmen hukukun ne kadar güzel olduğunu, ülkemizin en temel ihtiyacının hukuk devleti ilkesi ve hukukun üstünlüğünün tesisi olduğunu daha iyi hissedeceksiniz.
Ülkenin paraya pula değil, sevgi- saygı ve empati duyguları gelişmiş, hukuku özümsemiş, terazisi yamulmayan, ne pahasına olursa olsun, hukukun evrensel ilkelerinden taviz vermeyen hukukçulara (tabi bu hukukçulara sahip çıkacak ve isteyecek bir topluma) ihtiyacı var...
Selam, sevgi ve saygılarımla...