Prof. Dr. Alper Çabuk yazdı
Ölmez ağaç denir zeytin ağacına. İnsanoğluyla olan ilişkisi neredeyse insanlık tarihi kadar eskidir. Nuh Tufanı sonrası yaşanabilecek bir yer aramak için gönderilen güvercin, ağızındaki bir zeytin dalıyla geri dönmüştür. İşte bu sebeple beyaz güvercin ve zeytin dalı yaşamın ve barışın bir simgesi olmuştur. Yine bir başka efsaneye göre, Homeros Ege’de bir zeytin ağacına yaslanır. Zeytin ağacı ona ‘Siz gelemeden önce de buradaydım, siz gittikten sonra da burada olacağım. Kimseye ait değilim.’ diye seslenir. Diğer taraftan insanlara ve ekolojiye yararları saymakla bitmez zeytin ağacının. Her bir zeytin ağacı bana göre dünyadaki bereketin, huzurun ve yaşamın simgesidir ve her biri bir tabiat anıtı olmaya adaydır. Zeytin ağacı konusunda beni en çok etkileyen şeylerden birisi Hatay, Payas’taki külliyenin içinde yer alan zeytin ağacıdır. Yavuz Sultan Selim'in Kaptan-ı Deryası ve Sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa, Mercidabık Savaşı ile Osmanlı topraklarına katılan Payas'a külliye yapılması için 1574'te Mimar Sinan ve Hassa mimarlar teşkilatına talimat vermiş. Adana-İskenderun yolunda, külliyenin inşa edileceği zeytin bahçesindeki ağaçlar, biri dışında kesilmiş. Padişah 2. Selim'in buyruğuyla, Sarı Selim Camisi bahçesindeki ağaca kutsallığın, bereketin ve barışın simgesi olduğu için dokunulmamış. İşte o ağaç tam 1300 yıldır orada yaşıyor ve 1300 yıldır meyve veriyor ve insan hikayelerine tanıklık ediyor. Yavuz Sultan Selim’le, Sokullu Mehmet Paşa’yla ve Mimar Sinan’la bile bir geçmişi, muhabbeti var.
…………………………………………..
Geçtiğimiz hafta içinde 4.Uluslararası Deprem Mühendisliği ve Sismoloji Konferansı, Anadolu Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri Enstitüsü ve Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü ev sahipliğinde ve Prof.Dr.Yücel Güney’in Düzenleme Kurulu Başkanlığında, çok sayıda eğitim ve poster tebliğ, iki yüzün üzerinde sözlü bildiriyle Anadolu Üniversitesinin iki farklı kampüsündeki 9 salonda belki de bine yakın kişinin katılımıyla gerçekleşti. Bu müthiş organizasyon için başta Rektörümüz Prof.Dr.Naci Gündoğan’a, Rektör Yardımcımız Prof.Dr.Yücel Güney’e, Türkiye Deprem Mühendisliği Derneğine, organizasyonun arka planında tek başına bir organizasyon şirketi, reklam ajansı, konferans sekreteryası, iletişim, medya ve sosyal medya ekibi gibi çalışan Yrd.Doç.Dr.Muammer Tün’e, Üniversitemiz Sismik İzolatör Test Laboratuarının açılışını olağan üstü bir çabayla Konferansa yetiştiren ve göğsümüzü kabartan Doç.Dr.Gökhan Özdemir’e ve organizasyonda emeği geçen herkese bu güzel etkinlik için şükranlarımı iletmek istiyorum. Konferansın teknik programının son gününde yakın zamana kadar müdürlüğünü üstlendiğim Yer ve Uzay Bilimleri Enstitüsüne bir gezi düzenlendi. İşte zeytin ağacının bereketi, huzuru ve yaşamı simgelemesinin anlamıyla örtüştürdüğüm konu bu oldu. İlk kez bir misafir gözüyle gezdim Enstitüyü ve bir misafir gibi dinledim Enstitüde yapılan çalışmaları. Kısa sürede inançla ve kolektif bir çalışmayla yapılmış olanlar, Enstitünün gelmiş olduğu nokta gurur vesilesi oldu benim için. Umarım tıpkı bir zeytin ağacı gibi her geçen gün bereketi artar, insanlığa çok faydalı işlerin yapılmasına vesile olur ve zeytin ağacı gibi ölümsüz olur.
…………………………………………..
Zeytin ağacını bana anımsatan bir diğer şey, Prof.Dr.Nedim Ünal hocamın daveti üzerine Cumartesi günü Odunpazarı’nda Türk Ocağı’nda katıldığım Eskişehir’deki Milli Mefkûre Mektebinin açılış töreni ve Odunpazarı Kentsel Sit Alanının son on yıldaki çalışmalarla emek emek bugün ulaştığı inanılması güç nokta oldu. Bana ayrılan satırların sonuna geldim; açılışın yapıldığı Tarihi Odunpazarı Kentsel Sit Alanının Cumartesi günkü canlılığını ve bundan ne kadar çok etkilendiğimi gelecek haftaki yazıma bırakacağım. Umarım, Milli Mefkûre Mektebi de dünyaya, vatanımıza ve milletimize hayırlı gençlerin yetişmesi konusunda bir zeytin ağacı bereketini gösterir. Değerli hocamı, bu gayreti için tebrik ediyorum.
…………………………………………..
Sanki Nazım’ın Yaşamaya Dair dizeleri anlatır en güzel hissimi…
……
Yaşamayı ciddiye alacaksınız,
Yani, o derecede, öylesine ki,
Mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
Yahut, kocaman gözlüklerin,
Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda
İnsanlar için ölebileceksin,
Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
Hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
Hem de en güzel,
En gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin,
Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
Yaşamak, yani ağır bastığından.
…...
Yetmişinde bile iyi işler yapmaya çalışacaksın, iyi insanların yetişmesine katkı sağlayacaksın bence de… Tıpkı binlerce yıl yaşayacak genç bir zeytin fidanını toprakla buluşturmak gibi, gençleri bilgiyle, bilimle buluşturacak, iyilikle aşılayacaksın… Yetiştirdiğin fidanların bir kısmı emin olun, binlerce yıl yararlı olacak…
Geçen hafta, değerli Halit Halaç kardeşimin vesilesiyle tanıştığım Mustafa hocanın ifade ettiği gibi ‘Bir alim doğar, alem doğar, bir alim ölür, alem ölür’…
Herkese iyi haftalar.