Ey AKP’liler!
Yani siz iktidardakiler, erk sahipleri!
Yani on beş yıldır bu ülkede söz sahibi olan, yasa yapan, duble yol ve geçitler yapan; yaptıkları ile de doğal olarak (yol yaptık hava alanları yaptık asma köprüler yaptık diye) övünenler. Bir biçimde başlattığınız “açılım” sürecinde de, “ne istediniz de vermedik” diye isyan ettiğiniz süreçlerde de bizzat kandırıldığını beyan edenler…
Ey CHP’liler!
Yani siz ana muhalefettekiler, muhalefet partisi olmayı yetmiş yıla yakın süredir içselleştirenler. Her seçim sonrasında sadece ana muhalefet kaldıkları için iktidar olmuşçasına sevinç çığlıkları atanlar. Yüz yıla yakın bir mazisi olan çınar partinin adı önüne “yeni” sıfatı ekleyerek yeni ce ha pe’yi Atatürksüz bırakanlar. On beş yıldır iktidar partisinin oylarını artırarak iktidar olmasını sağlayıp; havadan sudan sebeplerle kendilerini başarılı gösterme çabasından bir türlü yorulmayan aslan sosyal demokratlar…
Ey MHP’liler!
Kimi zaman koca bir kitle partisini baraj altında nefessiz bırakarak meclis dışında kalmasını sağlayan, kimi zaman iktidarda olduğu halde idam edemediği elebaşına ithafen seçim meydanlarında halat şov yapan; AKP ve onun lideri olduğunu her fırsatta açıkça söyleyen Recep Tayyip Erdoğan aleyhine hakaretlere varan konuşmalar yapıp şimdilerde ise “bir oyum var o da evet” diyecek kadar kitlesini şaşırtan Devlet Bahçeli’nin partisi…
Ey HDP’liler!
Halkların kendi kaderlerini tayin hakkı söyleminin sosyalist bir söylem olduğunu bilerek; Katil Amerika’nın kucağına oturup halkların kendi kaderini tayin hakkı uğruna savaştığını sananlar.
Göz göre göre bir masala kendileri de inanmış görünüp, masum kitleleri de bataklığa sürükleyerek Kürt Milliyetçiliğini hortlatanlar. Ayrışma, kinleşme, başkalaşma paydalarında toplumdaki kinin tavan yapmasında sadece ve sadece birer katalizör olmaktan öte gitmeyenler…
Meclis dışında uzun yıllardır uzaktan gazel okumaktan yorulmayan ve bir arpa boyu yol gidilmediği halde hala sekiz kişi körler sağırlar misali particilik oynayanlar. Binde üç amigoları…
Ey suya sabuna dokunmayıp sadece nefsi için yaşayanlar.
Bilgi sahibi olmak adına zerre emek vermeksizin fikir sahibi olan ve cahil cesareti ile sağda solda öten cehalet horozları.
Televizyonlardaki bayağı dizilere, izdivaçlara, magazin programlarına, sör vayvırlara kafalarını gömerek kendilerini kandıran ve de gerçeklerden korkan zavallılar.
Dört kişiden beşinin şair olduğu güzel ülkemin sözde sanat derneklerinde, çibörek ya da çiğ köfte partileri ile stres atan enflasyon sanatçıları.
61 yaşıma girdim ve kırk yıldan fazladır tanıklık ettiğim; rakı masalarında devrim yapan, burunları ve yanaklarındaki kılcal damarları sabah akşam kızarık yoldaşlar.
Memleketin geldiği nokta açık seçik belli olduğu halde sosyal paylaşım sitelerinden daha hala zıkkımlandıklarının fotoğraflarından başka, hayırlı cumalar nakaratından başka hiçbir şey paylaştığını görmediğimiz Pollyanna ablalar ve ağabeyler.
Ben çorbama bakarım demekten öte bir işe yaramayan böcükler…
Başka Türkiye yok!
Biliyor muydunuz?
SİZİN SESİNİZ
İkisi de Eskişehir manzarasıdır…
İnsanoğlunu kategorilere ayırmanın gereği yok aslında.
Beyaz, siyah, sağcı, solcu, biseksüel, homoseksüel, akıllı deli!
Hiç birisine gerek yok inanın.
İnsanoğlu sadece ikiye ayrılır gerçekte.
İyi insan-kötü insan hepsi bu işte…
Entelektüel ağızlara da gerek kalmaksızın iyi ve kötü insanı tanımlamak gerekirse şöyle diyebiliriz; iyi insan; doğaya, çevresine, toplumuna duyarlı ve de kasıtlı olarak zarar vermekten kaçınan, kaçındığı kadar güzellikler adına emek veren kişidir.
Kötü insan ise Rabbena hep bana türünden ucubelerdir.
Bireysel çıkarları dışında, nefsi dışında hiçbir halt etmeyen; çalıp çırpan, takiye yapan, başta din olmak üzere her türlü değeri çıkarları uğruna kullanmaktan çekinmeyen toplum düşmanlarına denir…
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de, ülkemizde olduğu gibi kentimizde de iyi ve kötü insanlar mevcut. Kötü insanların etkin olduğu yeryüzünde yaşam çekilmez oluyor. İyi insanların etkin olduğu coğrafyalarda ise hayat bir başka güzel ve anlamlı oluyor doğal olarak. Eskişehir’imizde bazı mekânlar (işletmeler) çok soğuk havalarda sokaklarda yaşam savaşı veren köpekleri içeri alarak hayat kurtarmaya başladılar. Cafe Jardin adlı bir mekân; ne yerini bilirim, ne sahibini tanırım ama Allah bin kere yazı olsun ki ölümcül soğuklarda sokak köpeklerini mekânına alarak hayat kurtarmaya devam ediyormuş. Düşünsenize müşteri kaybetme riskini göze alarak yaptığı bu insani davranış sonrasında durum tam tersine dönüyor. Yani müşterileri yapılan bı insanlık karşısında giderek artıyor. Büyük alışveriş merkezlerinin önlerinde de görüyorum bu tür güzellikleri. Hatta şehirlerarası otobüs terminalinde… Allah hepsinden razı olsun öncülük edenlerin, alıştıranların, köpeği elli metreden görüp ciyaklamayan sağlıklı insanların hepsinden razı olsun. Yine övünerek söylüyorum ki Eskişehir halkı artık sokak hayvanlarına karşı duyarlılık çıtasını giderek yükseltiyor. Sokaklarda sıkça kedi ve köpekler için konmuş mama taslarını görüyoruz. Sokak kedi ve köpeklerine mama ve su verenlere “neden bunlara yüz veriyorsunuz, alıştırıyorsunuz” diye zırlayan sevgisiz tiplemelerin giderek azaldığına tanık oluyoruz. Hayvan korumacı insanların çoğaldığını ve örgütlendiğini büyük bir mutlulukla takip ediyoruz.
İstanbul’da bu karda kıyamette kartondan kedi evi yapan insanlara saldıran şehir magandası aklınızdadır. Yine bir başka örnek verecek olursak kedi evi yapan psikologu delik deşik eden katil aklınızdadır. Böyle kötü örnekler çok şükürler olsun bizlerden uzak. Lakin yine de arada bir münferit olaylar yaşanmıyor değil! Mesela dün sabahın köründe sokak köpeğine çarpıp ve onu çığlıkları ile baş başa bırakıp kaçan bir vicdansızdan da söz edeyim. Binlerce aracın olayı gördüğü halde görmezden gelerek kanlar içindeki köpeğin yanından geçip gitmelerinden söz edeyim. Olayı cep telefonu ile görüntüleyen kişi anında Odunpazarı Belediyesi’nin gerekli birimlerini aradığını iddia ediyor. Uzunca bir zaman geçmesine rağmen gelen gidenin olmayışından söz ediyor. Biz yine de Eskişehirlilerle gurur duymaya devam ederek, bardağın dolu tarafına bakarak hayvanlara karşı merhametli, ülkesine karşı duyarlı herkese saygı ve selamlarımızı sevgimizi de ekleyerek yollayalım…
OZANCA
BU VATAN KİMİN
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.
İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.
Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir… Orhan Şaik GÖKYAY