Başbakan’a açık mektup

Başbakan’a açık mektup

18 Ocak 2014 09:54
A
a
Sütiş Eskişehir
Görüşler
Başbakan’a açık mektup
 
-Sayın başbakanımız…
Siz şu "by-pass gerçeğini yaşıyorsunuz ama, bir başka gerçeği unutuyorsunuz...
Dev bir çomar olup, mini mini bir tekirin üzerine hamle etseniz bile, onun can havliyle atılıp yüzünüzü, gözünüzü tırmalayacağını...
"Elbetteki ne siz o yaratıksınız, ne de bizler öteki…"
Hatırlarsınız... Davos’taydık.. Sizden, başını dertte gördüğüm bir mensubumuz için ricacı olmuştum. Ödeme sorunları vardı. Makul bir erteleme ona soluk aldırabilecekti. Ben arkadaşımdan çok, bini aşkın çalışanını düşünüyordum. Hafiften bir yan tebessümle ne demiştiniz?
"Valla bugün iki buçuk milyon işsiz var.. Piyasadan bin küsur gazeteci çekilmiş, hiç de fena olmaz..."
…….
Bu mektup 18 Nisan 1988 günü "Hürriyet'te sekiz sütuna manşetten verilmişti...
Yazarı, gazetenin sahibi "Erol Simavi..."
Muhatabı da zamanın Başbakanı "Turgut Özal..."
Günümüzden çok büyük farkı var...
“Bırakın gazete yazarlarını kovmayı, bizzat gazetenin sahibi alıyor kalemi eline...”
Yüzbinlerce memur ve işçinin büyük ekonomik bunalım geçirdiği…
“Devleti dolandıran iki yüz kadar hayali ihracatçının kol gezdiği bir dönem...”
Ve de bu mektubun yazıldığı tarihten bir yıl sonra yapılan yerel seçimlerde, tepetaklak olmuştu Özal’ın partisi...
"Böyle bir mektup olmasa da, tarih tekerrür eder mi?"
 
 
Cumartesi Öyküsü
Bana bunu öğret, adı ne?
-Ben "Şengül’e nasıl rastladım?
Sivas'ta, bir terzide. Terzi kız yirmisinde yoktu. Yanında iki çırağı, yığınla kumaşın üstünden gelmeye çalışıyordu. Terzi kızın evi Şengül’ün anneannesinin evinden iki ev ötedeydi. Az ışıklı dikiş odasında konuşuyorduk. Daha doğrusu ben elimde teyp sorular soruyordum, onlar yanıtlıyordu.
İşte o sırada Şengül girdi içeri. Çıraklarda bir kaynatma oldu. Fısıldadılar birbirlerine:
"Şengül bir şarkı söylese..."
Ve biri atıldı:
"Şengül Almanya'dan geldi, çok güzel hem de Almanca söylüyor."
Nazlanmadı Şengül.
Kabarık pembe elbisesinin kenarlarından tutup başladı bir şarkıya, Ardından bir tane daha...
Susmuş dinliyorduk.
Sivas'ın bu yoksul dikiş odasında Almanca sözcükler uçuşuyordu. Ansızın çırak kızlardan birinin ürkek, ince bir sesle çok bilinen bir türkünün sözlerini mırıldanmaya başladığını işittim.
Ürkekti. Ondan yana döndüm, utandı. Başımla "neden?" diye sordum, "utanma söyle..."
Güldü. Daha yüksek, daha güvenli başladı türküyü söylemeye. Çok geçmeden öbür çırak kız da katıldı türküye, terzi de, ben de...
Şengül susmuştu...
Türküye başlayan kızın yüzü mutluluktan pembelendi. Söyledi, söyledi...
Şengül sessizce ona bakıyordu. Sonra kalktı usulca yanına gitti.
Çırak kızın boynuna sarıldı.
Yarım Türkçesiyle "Bana bunu öğret, bunun adı ne? Ben de bunu söylemek istiyorum" dedi...
Işıl Özgentürk
 
Ateşin var mı acaba?
 
Sigara yasağından önce köylünün biri otobüsteymiş. Cebinden paketi çıkarmış, ağzına bir sigara götürmüş. Götürmüş ama kibriti yok. Yanındakine dönüp sormuş:
"Ateşin var mı acaba?"
Yanındaki yolcu "var" demiş ve cebinden bir "cep feneri" çıkararak köylünün sigarasına doğru tutmuş.
Köylü sigaradan nefes çeker dururmuş ama sigarası bir türlü yanmazmış.
Arkadaki yolculardan biri dayanamamış ve köylüyü dürterek "Hey arkadaş” demiş:
" Onun sigarana tuttuğu ateş değil, cep feneri."
Köylü arkasına dönüp "Biliyorum" demiş:
"Ben de fenerin pili bitsin diye bekliyorum!"
 
 
Temel ve yüzük
 
Fadime nişan yüzüğünü fırlatıp atınca Temel yalvarmaya başlayıp sormuş:
"Başkasına tutuldun değil mi? Söyle bana kimmiş o adam?"
"Deli miyim ben?" demiş Fadime:
"Söyleyeyim de git vur onu!.."
 
 
Günün Sorusu
 
1 milyon çocuk çalışmak zorunda...
Ve de yarısı ücret almıyor...
Bunun adına neden, "Bir milyon çocuk sömürülüyor!" denmiyor?
Bir bilen var mı?
 
 
Günün incisi
Güzel bir kadın göze, iyi bir kadın da kalbe hoş görünür. Birincisi pırlanta, ikincisi ise hazinedir.
Napolyon
 
Gerilim
Kapitalizm, gezegenimiz kaynaklarını yönetebilmek için sürekli olarak şiddet ve savaş ortamı yaratmak zorundadır.
Erinç Yelda
 
Günün Sözü
Devlet güçlüyse bizi ezer, zayıfsa ölürüz ...
Paul Valery
 
 
Cuk
Politikada kadın sayısının az oluşu yüze makyaj yapmanın zahmetindendir.
Maureen Murph
 
 
Günün Şiiri
 
Korku
Gözlerindeki bu dalış
Hangi yağmur akşamından kaldı
Sana çocuk günlerini vadeden
Hangi masaldı?
Boş saatlerden dünya kurduğun bahçede
Yarattığından gözlerin yılmış
Sebebi kendisinde, görüyorsun
Dallar kırılmış, gökyüzü uzaktır insana
Allah düşünceli görmesin seni
Tesellini içinde bulacaksın
Ört pencereni
Annenin okuttuğu dualar
Bırak, avuçlarında dursun
Anlıyorum, anlıyorum acını
Ellerim büyüdü diye korkuyorsun...
Emin Ülgener (Varlık-1951)
 
 
Gençler için
 
"Yandaş basın" deyip geçiyoruz ya, "Napolyon Basın" da diyebilirmişiz.
Bir zamanlar bizim de yanında çalıştığımız "Necati Zincirkıran"ın "Olaylar, Anılar ve Gerçekler" adlı kitabından aktaralım:
-Napolyon'a göre gazete, hükümetin kararlarını destekleyen, onun istediği şekilde hareket eden, onun yasak ettiği konulara dokunmamakla vatani vazifesini yerine getiren bir matbuadır...
"Mustafa Kemal" ise şöyle diyor:
"Matbuat, milletin umumi sesidir..."
Genç gazetecilere iki yoldan birini seçmek düşüyor...
 
 
Günün Olay
Yapılan son araştırmalara göre, üniversite gençliğinin cinselliği gerektiği gibi bilmediği ortaya çıkmış...
Doğrudur...
"İki üniversiteli bir işi beceremez!"
 
Günün Biberi
Milyonlarca nüfusu olan ülkelerin yönetimi bir insana bırakılıyorsa, o ülkelerdeki siyasal ve sosyal durum tek kelimeyle nasıl izah edilebilir?
Yanıt: "Zavallılık..."
Haldun Ertem
 
 
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi