Prof. Dr. Cengiz Türe yazdı
Bu hafta sizlerle balonla ilgili aklımdan geçen bir şeyleri paylaşmayı planlarken, Kısa Hikâye Arşivi adlı bir internet sitesinde bir hikâye okudum…
Sonra düşündüm ki; benden daha güzel anlatmış, yazar… O zaman sizinle bunu paylaşmak daha güzel…
Bilenler varsa bilmeyenlerin hatırına bağışlasınlar beni…
Bu arada yabancı kökenli olan balona, ülkemizde ilk verilen isim ise şişirgenmiş. Bazı yörelerde hala bu terim kullanılmaktaymış. Ne güzel de Türkçeleştirilmiş…
Çocuklukta patladığında ya da elinizden uçarak gökyüzünde kaybolduğunda en çok üzüldüğümüz oyuncağımız olan balon, olgunluk dönemlerinde daha çok bazı olaylar ya da söylenenler için bir mecaz olarak kullanılmaktadır…
Balon haber… Söyledikleri balon çıktı… Onun da bir gün balonu patlar vb. gibilerinden…
Ama bu hikâyede balonlar bir araç olarak kullanılıyor.
Hikâye kısaca şöyle; Beş yüz kişinin üzerinde katılımcısı olan bir seminerde konuşmacı salonda bir grup çalışması yapmak ister.
Tüm katılımcılara bir balon vererek gazlı kalemle baloların üzerine isimlerini yazmalarını rica eder. Sonra bütün balonları toplayarak bir salona kapatır.
Ardından katılımcıları o salona alır ve beş dakika içinde üzerinde kendi isimleri yazan balonu bulmalarını söyler…
Herkes deli gibi kendi adını aramaya başlar, bir sürü itiş kakıştan sonra kimse kendi balonunu bulamamıştır.
Konuşmacı bu sefer herkesin salondaki balonlardan her hangi birini almalarını ve üzerinde adı yazan kişiye o balonu vermesini ister…
Böylece kısa bir süre içinde herkes kendi adının yazılı olduğu balona kavuşmuştur.
Görülen o ki; bazen başkaları için bir şeyler yapmak, kendimiz için aradığımızı bulmanın en iyi yolu olabiliyor…