Dünkü köşe yazımda; gurbetçilerin ülkemize uzaktan bakışı hakkında minik de olsa bilgilendirmede bulunmuştum. Birçok konu üzerinde yurdunda, yani içeride yaşayan bizlerden daha farklı gördükleri ve değerlendirdikleri kesin. Tamamı olmasa da büyük bir kesim için böyle…
Beş altı güne on bin kilometre sığdırdım.
Bunda bir ilginçlik yok ama yaşım ve hipertansiyon hastalığım göz önüne alındığında zor bir iş yaptığımı anlıyorum. Gittiğim tüm ülkelerde Türk vatandaşları yoğun biçimde yaşam sürdürmekteler. Almanya-Belçika-Hollanda-Fransa-İsviçre rotalı gezimde en çok yurttaşımızın Almanya’da yaşam sürdürdüğüne tanık oluyorum tabii. Bu yüzden “Bizim Almanya” başlıklı bir yazı yazma gereği duymuştum dün…
Saydığım bu beş ülkede konuştuğum Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının büyük bir bölümü, ülkemizde son on beş yılı değerlendirdiğinde gelişmelerden övünç duymakta. Türkiye’de yaşayanlardan çok daha farklı değerlendirmekteler hayatın gerçeklerini! Türkiye’deki gelişmelerden kaygı duyanların bir bölümü bile en son seçimler hariç, iktidar partisine oy verdiklerini yutkunarak da olsa açıklıyorlar…
“Ne olacak” diye gelecekle ilgili belirsizliği bizden öğrenmeye çalışanlar da var. Lakin hiçbir gurbetçinin ağzından “İleride Türkiye’ye döneceğim” açıklamasını duymak olası değil! Türkiye’ye ne kadar methiyeler yağdırırsa yağdırsa da, istikrarı ballandırarak bana kabullendirmeye çabalasa da gözlerinin içine bakarak sorduğum şu soru karşısında afallayıp kaldı çoğu; “Peki neden Türkiye’ye dönmüyorsun…”
Bakmakla görmek farklıdır dedik yazımızın başında.
Yazımı yazdığım şu an dışarıda kar yağmakta. Gökten süzülerek, oynaşarak yağan kar taneleri öylesine güzel bir görüntü oluşturuyor ki. Ama bu tabloyu kentin merkezine uzakta yaşayanlara da sormak gerektiğinde yanıt nasıl olur acaba? Doğalgazı olmayan, sobasında yakacak kömürü odunu olmayan yurttaşımız da böyle romantik bir biçimde tanımlayabilir mi acaba karın yağışını? Hiç sanmıyorum! Bankalardan çektiği krediler yüzünden evine haciz gelmiş milyonlar için karın yağışı ne anlam ifade eder sizce? Ya asgari ücretle de olsa karı koca çalışma olanağı bulan şanslı yurttaşlarımız ev kirası ve taksitlerini ödedikten sonra boş cüzdanlarına bakıp kar manzarasının güzelliği hakkında nasıl bir yorum yaparlar size hiç düşündünüz mü? Almanya ya da İsviçre’de yaşam sürdüren kardeşlerimin, oğlumun da konuğu oldum bu gidişimde. Onlar da yüksek maaş almayan insanlar. Belki bizdeki gibi oranın koşullarında asgari ücret alan emekçiler. Hemen bir kıyaslama yapayım sizlere. 1.500 Avro asgari ücret alan bir insan için 700 Avro’ya güzel bir evde oturmak olası. Bunun 300’üne mutfağını tıka basa doldurması olası. İnanın kumar, gece hayatı, sigara gibi kötü alışkanlıklarınız yoksa bu paraya oralarda sıkıntı çekmeden yaşamanız olası. Hele ki eşiniz de çalışıyorsa minik tasarruflar yapmanız çok kolay. Peki aynı gerçekler bizim ülkemizde söz konusu mudur? İşte bakmakla görmek arasındaki farklılık burada tecelli eder. Gerçekleri dile getirmek erdem ise, doğru olan ise asla söz konusu değildir oradaki gerçeklerle bizim gerçeklerimizin benzemesi!
1.500 Avro asgari ücret alan bir gurbetçi kardeşimiz 8.000 Avro değerinde (2. el de olsa) marka adı vermek istemediğim lüks bir araç sahibi olabiliyor. Aracına benzinini doldurup bir hafta sonu dört beş ülkeyi birden gezme şansına sahip olabiliyor. Bir gurbetçi hele ki şu koşullarda her ay Türkiye’de iki üç gün en lüks otelde tatil yapıp işine dönme şansına sahip olabiliyor. Bir avronun dört lira olduğu gerçeğinden yola çıktığınızda, orada çalışıp burada iki senede bir ev alma şansına sahip olabiliyor. Şimdi bakmakla görmek arasındaki farkı netleştirmek istersek; koşullarımız aynı mıdır Avrupa ülkeleri ile ne dersiniz? Yarın kaygısının olmadığı, istikrarın söz konusu olduğu yer neresidir? Gurbet ellerde çalışmak zul gelse de, lokmaları acı gelse de (!) kendi ülkemize tercih ettiğimiz topraklardan kopamayışımızın nedene nedir o zaman? Hem orada hem Türkiye’de emeklilik hakkı bile kazansak dahi, ülkemize dönmeyi aklımızın ucundan geçirmeme sebebi nasıl açıklanır o zaman? Bakmak değildir, görmektir aslolan!
Görmek ve gerçekleri insan erdemine yakışır biçimde korkusuzca mertçe dile getirmektir. Yani oryantal yapmadan, kasmadan, korkmadan! Bakarkörlük en büyük sorundur kısacası.
Hem kendisine, hem çevresine hem de toplumuna acı çektirir böyleleri…
SİZİN SESİNİZ
Ülke niye gelişmiyor?
Yurtdışında internet ve telefon görüşmeleri oldukça pahalıya mal oluyor bilenler bilir. Kafanızın estiği an yedi sülalenizi arayıp havadan sudan konuşmak, ülkeye dönüşünüzde “yandım Allah” türküsünü söyletiyor insana. İşte tam bu gerçekler ışığında Facebook üzerinden bir paylaşımda bulundum. MHP Genel Başkan Yardımcılığı’ndan istifa eden Atilla Kaya’yı tebrik ettim. Lakin aceleden genel başkan yardımcısı ibaresi yerine Genel Başkan Atilla Kaya yazmışım. MHP’ye eleştirilerimden rahatsız olan HK isimli bir kardeşimiz; açığımı bulmanın büyük bir mutluluğu içerisinde şöyle yazmış yazımın altına…
H.K; Şinasi bey gazeteci olmanız münasebetiyle sizi takip eden birçok insan var. Öncelikle şunu belirteyim “genel başkanlığı” diye belirtmişsiniz çok anlaşılır olmamasına hatta yanlış yazmanıza rağmen genel başkanlığı yazmak istediğiniz anlaşılmaktadır. Sn Atilla Kaya MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevinden istifa etmiştir. Sizin gibi bir insanın böyle hatalar yapmaması lazım zira Türkiye'de olan olayları sadece sizin gibi haberci ve gazetecilerden takip eden insanlar var. Sonra da efendim Ülke niye gelişmiyor…
Ben de yanıt vermişim elbet kendilerine!
Şinasi Kula: Yani ülke sadece benim gibi gazetecilerin genel başkan yardımcısı yerine genel başkan yazması için gelişmiyor. Sizin gibi seyirciler ve sadece uzaktan gazel okuyanlar, hay elim kırılsaydı diye oy verip pişman olanların, U dönüşünü yaşam biçimi sayanların yüzü suyu hürmetine ayakta öyle mi? Bu haberi aldığımda yurt dışında hava alanında mutluluk duyarak ivedi çektiğim bir mesajdır. 48 saattir hava muhalefeti sebebi ile de internete girme olanağım olmamıştır. Benim bu hatam, ömür boyu hata yapanlar karşısında masumdur kardeşim…
Kısacası ülkenin gelişmesine engel olduğum için tüm eş dost ve akrabalardan, dul yetim ve malullerden, özellikle emeklilerden, Mustafa Topaloğlu nezdinde tüm uzaylı dostlarımızdan ve hatta artık TC kimlikli Suriyeli kardeşlerimizden özür dilerim…
Bundan sonra gasteci değil, postacı olarak görev yapacağımı kamuoyuna hasseten duyururum…