Baba ve oğul Başıbüyük’ler
Yıl: 1960...
Demokrat Parti’nin son demleri...
TBMM’den çıkan "Tahkikat Komisyonu" ortalığı birbirine katıyor, üç-beş kişi bir araya gelmeye çekiniyor.
Zamanın avukatlarından "Ahmet Başıbüyük", Çorum'un Osmancık ilçesindeki bir davaya geliyor. Aynı gün, Başıbüyük ve arkadaşları için DP'li bir bakkal Ankara'ya telefon uçuruyor:
"Tahkikat Komisyonu görevini yapmıyor mu?"
Hemen yıldırım emriyle avukat ve arkadaşları yakalanıyor. Uzatmalı bir başçavuşun hazırladığı rapor:
"Odaya girdiğimde 19 kişi Amerika ve Çeltik'i konuşuyorlardı..."
Hakim önüne çıkıyor yakalananlar…
Karar: "Tutuklama..."
Genç bir hakim meslektaşını uyarıyor:
"Ne yaptın, bu adamlar ne yaptı ki?"
Kararı veren hakim yanıtlıyor?
"Benim bir ailem var, çocuğumu düşünürüm..."
Tutuklananlar hemen üst mahkemeye başvuruyor. Bu mahkemeye genç hakim bakacak…
22 Nisan’dan itibaren çalışmaya başlıyor ve 26 Mayıs’ta karar veriliyor:
"Tahliye..."
Olay, bir anda Osmancık'ta yayılıyor, DP İlçe Başkanı genç hakime sonu geldiğini bildiriyor…
Ve bir gün sonra…
“27 Mayıs 1960, ihtilal…"
…….
Bu genç hakim, Eskişehir’de yıllarca görev yapan “Niyazi Oğuz”du…
Avukat “Ahmet Başıbüyük” ise, yine Eskişehir’de onuruyla görev yapan “Şener Başıbüyük”ün babasıydı…
Hafta sonunda toprağa verdik avukat "Şener abi"yi...
Kendisine Allah'tan rahmet, Ticaret Lisesi'nden öğretmenimiz olan eşi "Gülten Hanım"a da başsağlığı diliyoruz…
30 yıl önceki bir kaza ve…
-1984'ün Ağustos ayındaydık...
Organize sanayide bir kaza oldu...
Kamyonla, fabrikanın servis aracı çarpıştı...
11 kişi yaşamını yitirdi...
"Bunlardan birisi babamdı..."
Yaşamını yitirenler arasında, danışmanlar, öğretim görevlisi ve işçiler vardı...
Herkes işverenden bir şeyler bekliyordu...
"En azından kan bedeli...."
-Ne olabilirdi?
Örneğin, yaşamını yitirenlerin çocuklarına burs verebilirdi..
Sayıları 20 kadardı çocukların...
Üstelik vereceği bursu vergiden düşebilirdi...
Hiçbirini yapmadılar....
Ama bir dakika!
O kadar da haklarını yemeyelim...
Aynı günlerde "Müzik festivali" yaptılar...
Bol bol keman çaldırdılar...
Bunları niye anlatıyorum?
Soma'da yaşamını yitiren yüzlerce maden işçisinin ailelerini uyarmak için…
Haklarını arasınlar...
Sakın ola ki unutturma oyunlarına gelmesinler...
…….
Yukarıdaki olayı adı bizde saklı okurumuz aktardı...
Haklıydı da...
Bir Amerikalı Bakan, bir valimize ne demişti?
"Siz Türklerin en fazla sevdiğim yanı nedir biliyor musun?"
-Nedir?
"Çok çabuk unutmanız!.."
Ayakkabı numarası 41 olsun
Adamın biri ayakkabıcıya gitmiş ve "41 numara ayakkabı istiyorum" demiş. Satıcı malları çıkarmış provalar başlamış.
Ayakkabıcı, "Ama sizin ayağınız 43 numara" demiş.
"Olsun" diye karşılık vermiş adam:
"Ben 41 numara giyiyorum."
Satıcı şaşırmış, "Peki sebebini sorabilir miyim?"
"Çok mutsuz biriyim" diye başlamış müşteri:
"Ülkede olup bitenlere müthiş sıkılıyorum. Beni mutlu edecek hiçbir şey göremiyorum. Akşam ayakkabılarımı çıkardığımda öyle ferahlıyor, öyle rahatlıyorum ki, anlatamam, tek mutluluğum bu..."
………..
Ne dersiniz?
Demek ki, bu ülkede mutlu olmanın yolları tamamen kapanmış değil!..
Kiralık ev…
Karadenizli emlakçı müşterisine sormuş:
"Nasıl bir ev arıyorsun? Kaç odası olsun?"
Müşteri Temel, "Valla kaç odası olması hiç önemli değil" demiş:
"Ama karımın ev işlerini göreceği kadar büyük, kaynanamın bize yerleşemeyeceği kadar küçük olsun..."
Can ve iş güvenliği
12 Mart 1971 ertesinde kurulan "Nihat Erim"in Reform Kabinesi’ndeki Başbakan Yardımcısı "Atilla Karaosmanoğlu"nun şu sözlerine sevinmiştik:
1994’te İtalya'nın bugünkü düzeyine ulaşacağız."
Başbakan Erdoğan da bizi 1862'nin İngiltere’sine götürüverdi.
Can ve iş güvenliği düzeyimize bakarsak Başbakan’ın doğrularından biri ile karşı karşıyayız!
Orhan Erinç
Günün Balı
Verdiği rüşvetlerle Türkiye'yi sarsan "Sarrafın yurtdışına çıkış yasağı kaldırılmış...
İşte budur ya...
"Adam madeni buldu!.."
Balthör
Özdeyiş
Hayat, korkunun bittiği yerde başlar...
Gerilim
İktidar “Madencinin fıtratında ölüm var” diyor.
Gezmesinler o zaman koruma ordusuyla...
"İnsanın fıtratında da ölüm var..."
Akif Kökçe
Günün İncisi
Tarih kitapları hiçbir zaman insanların mutluluğundan bahsetmez...
Günün Şiiri
Bir tepede
Mehmet seyrediyordu
Tarihin dalgın bakışlarına denk
Denizin ağır ağır sallanışını
Toprağın sabahın elinde kımıldanışını
Seyrediyordu
Mehmet düşünüyordu
Baharın büyük şafaklarına karşı
Bizans'ın perişan bayraklarına karşı
Osmanoğullarının azametiyle yükselmiş
Beyaz küheylan üstünde
Al çizgilerle düşünüyordu
Mehmet seviniyordu
Talihin kendisine bahşettiği cenge
Gökte bulut bulut, toprakta başak başak
Titreyen, gülen, mavileşen renge seviniyordu
Arif Hikmet Par (Varlık-1953)
Neden imzalanmıyor?
CHP de soruyor ama yanıt yok...
Kısa adı "ILO" olan Uluslararası Çalışma Örgütü'nün "Madenlerde Güvenlik ve Sağlık” antlaşmasına hala İmza yok...
Antlaşma hükümetlere ve maden sahiplerine yükümlülükler getiriyor.
1995 yılında imzaya açılan antlaşmayı 26 ülke imzaladı... Arnavutluk, Ermenistan, Zimbabve, Zambiya gibi ülkeler imzalayanlar arasında yer alıyor...
Birinci madde şöyle:
"İşveren kazaları önlemek İçin bütün önlemleri alır, işçileri eğitir ve bilgilendirir."
Türkiye neden hala imzalamadı?
"Hükümet işverenden değil, işçiden yana olsa bu antlaşmayı İmzalamaz mı?"
Günün Olayı
Bir takım dalkavuklar, bu kazayı da “AKP"ye karşı komplo olarak niteleyip "paralel" suçlaması yapıyor. Soma'yı işleten şirket de, Kârlarıyla İstanbul'un ikinci yüksek binasını yapıyor...
Emre Kongar
Günün Biberi
Çıkarılan kömür "devlete" satılıyor.
Taşeron şirket , üretimi her geçen gün artırıyor, maliyeti aşağıya çekmek için "iş güvenliğini" önemsemiyor bile!
Hikmet Çetinkaya
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...