Baba, ben de gideyim mi?

(Garda ölenlerin anısına)

13 Ekim 2016 09:33
A
a
Sütiş Eskişehir
Başlığın altında parantez içerisinde özellikle ikinci bir başlık ekledim özellikle. Yazının kime ithaf edildiği belli olsun istedim. Çünkü bu konu üzerinde maalesef nicelerimiz yargısız infazda bulunduk gar katliamında hayatını yitiren gencecik insanlarla ilgili…
Türkiye Cumhuriyetinin 94 yıldır hükmünü sürdürdüğü bu topraklarda ne ilk katliamdı bu, ne de son katliam olarak kalacak! Çünkü görünen köyün kılavuz istememesi gibi her şey net ve ortada maalesef…
İstikrar söylemleri ile terör son çırpınışlarını yapıyor söylemleri ile bu günlere gelinmedi mi ey insanlar? Peki, o günlerden bu güne iyi giden ya da mükemmelleşen ne var da; hangi sihirli değnek bulundu da bu terör belasından kurtulacağız? Amerika’nın kucağına oturarak taşeronluk eden pkk-ışid-fetö ve bunların uzantıları olan işbirlikçi soysuzlardan arınacağız?
Bu bağlamda son on beş yılda benzeri görülmemiş katliamlara baktığımızda nereye gidiyoruz un yanıtı kendiliğinden bulunmuş olur zaten…
10 Ekim 2015 gününe dönelim isterseniz birlikte.
Saatlerin 10.04 ‘ü gösterdiği anlara dönelim!
Ankara ilinin Altındağ ilçesinin Ulus semtindeki Ankara Garı kavşağında, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ölümcül bombalı intihar saldırısı düzenlendi. Disk, Kesk, Türk Tabipleri Birliği, Tmmob, Hdp ve pek çok sivil toplum örgütünün katılımıyla Barış Mitingi düzenlendi. Parti yönetimince resmen açıklanmasa da, Chp gençliğinden de katılımcılar vardı. Yürüyüş alanına kortej hâlinde ilerleyen grupların bulunduğu Tren Garı kavşağında, üç saniye arayla art arda iki patlama gerçekleşti. 104 insan paramparça biçimde hayatlarından edildi. Saldırı sonrası Rtük tarafından yayın kuruluşlarına geçici yayın yasağı getirildi. Akabinde bazı sosyal medya (Twitter, Facebook) sitelerine erişim engeli uygulandı...
Ve bizler, yani koca bir ulusun insanları bombalama sonrası yorumlarda da yine ikiye bölündük. Diyarbakır karpuzu gibi ikiye (hatta üçe) bölünmek istenen garip yurdumun bilge insanları sosyal paylaşım sitelerinden, okey oynadıkları kıraathane masalarından, gün boyu pineklediği park oturaklarından yorumlar yaptılar günlerce. Ölenin ardından “oh olsun” demezdi benim koca yürekli halkım! Ölenlerin ardından asla kötü konuşulmazdı bizim geleneğimizde sözde! Ama ne gezer katliamda hayatını yitiren insanların ardından acımasızca, merhametsizce, hatta salyalar akıtırcasına küfürler yağdıran zübükler ordusu da yaratıldı bu topraklarda…
Ben sadece “baba ben de gideyim mi” belgeselinden bilgilendiğim kadarı ile Malatya CHP Gençlik Kolları olarak otobüsle bu etkinliğe katılmak üzere giden ve kahpe terör örgütü ışid’in(ruh hastası canlı bombacılarınca) katledilenlerden örneklemeler yapacağım…
Çok değil, bir ay önce bu barış güvercinleri Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret etmiş, yarınlarından umutlu biçimde fotoğraflar çektirmişlerdi. Bu genlerden bir tanesiydi Ata Önder Atabay. Adını Atatürk’ten feyiz alıp ATA ÖNDER koyan ailesini ateşlere atıp ecelsiz gidenlerdendi bu dünyadan. “Biz çocuğumuzu kaybettik, biz zaten hep kaybettik” diyerek emekçi insanların, bu fakir halkın kaderini kısaca anlatıyordu.
Kardeşini kaybeden abla şöyle diyordu; başıma gelene kadar, başkalarının başına gelen olaylar olarak görüyordum ülkemde olanları.
Annesi ile birlikte bu yürüyüşe katılan bir genç kız; ayağının koptuğundan daha da önemlisi annesinin öldüğünden habersiz kanlar içindeki annesine sarılıp şöyle bağırıyordu; anne, ayağım uyuştu kalk ne olur ovala. Haydi, buradan kalkıp Anıtkabir’e gidecektik bak!
“Taştan ses geliyor, oğlumdan ses gelmiyordu” diyen baba; bizi yaktılar yakanlar da yansın diye ağıt yakıyordu olduğu yerde…
Katliamda hayatını yitiren Sezen Vurmaz’ın oğlu; annem bana kız kardeşimi bıraktı, büyümem lazım. Zaten büyümezsem kaldıramam bu acıyı diye sayıklıyordu kendi kendine…
Terördü bu ve terörün dini, dili yoktu. Adaleti ve insafı zaten hiç yoktu. Acı olmasın diye yola çıkanlar, geriye koskoca bir acı bırakarak ecelsiz gitmişlerdi. Üç yüz altmış beş gündür kan kokuyordu Ankara Tren Garı. Ve yine o günden bu güne ADALET’i bekliyordu inen yolcular arasında…
Işid’li canlı bombacılara lanet okumak aklına bile gelmeyen bu toplumun bazı merhametsizleri, insanlığını kaybetmişleri, ölenlerin ardından “oh olsun” diyebilecek kadar bayağılaşabiliyordu. İşid-Pkk, Fetö gibi şeref yoksunu maşaları kullanan katil Amerika’nın; bu kutsal topraklarımızı da Ortadoğu toprakları misali kan gölüne çevirmek üzere and içtiğinden hala habersizdi. Hdp denen bir partinin temsilcileri (bu milletin vergileri ile aylıklarını alan seçilmişleri) de; bu katil Amerika’nın oyuncağı olmamak adına “Türk-Kürt kardeştir, Amerika kalleştir” sloganını haykıracak yürek gösteremiyordu tüm bu yaşananlar sonrasında bile. Sanıyorlardı ki ABD özgürlük getirecek (Arap’lara getirdiği gibi)! Hayallerindeki haritanın gerçekleşmesi adına, halkların kendi kaderini tayin hakkı konusunda arkalarında olacak! Öyle ya Sosyalist bir söylemin uygulayıcısı, Sosyalist dünya düzenin önderiydi bu lavuk Amerika! Biz de tüm bu masalları yutacak kadar tavuk öyle mi?
Üç yüz altmış beş gündür kan kokuyordu Ankara Tren Garı.
Ve yine o günden bu güne ADALET’i bekliyordu inen yolcular arasında…
 
 
OZANCA
HAPSETMEYİN TÜRKÜLERİ
Yüreklerde mühür olsun
Hapsetmeyin türküleri
Kuşlar gibi özgür olsun
Hapsetmeyin türküleri
               Gönüllerde coşan seldir
               Bağlamada sarı teldir
               Türkü dilde evrenseldir
               Hapsetmeyin türküleri
Türkü bizim özümüzdür
Duygu yüklü sözümüzdür
Biz türküyüz türkü biz dir
Hapsetmeyin türküleri
               Aksın gönülden gönül e
               Dolaşsınlar dile dile
               Suçu yokken bile bile
               Hapsetmeyin türküleri
Türkü baba türkü ana
Hitap eder sana bana
Fikret i atın zindana
Hapsetmeyin türküleri… Fikret DİKMEN
Şahin Erden Kuyumculuk
1000
icon

Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...

Bu Eskişehir haberi ilginizi çekebilir! İlginç Eskişehir haberi