50. sanat yılını kutlayan Zülfü Livaneli: Cumhuriyet bir özgürlük düşüncesi üzerine kuruldu. Atatürk ve arkadaşları, yokluk içindeki Anadolu'dan dünyaya örnek olan modern bir ulus çıkardı. Mucizenin motor gücü Atatürk'tür, Atatürkçülük’tür açıklamasında bulundu. Uzunca açıklamasından konu başlıklarını paylaşırsam daha akılda kalıcı olur kanısındayım.
-Hiç ummadığımız isimler “Atatürk” yazıları yazmaya başladı.
-Bugün de bakıyoruz, bir insana diyorlar ki bu hem Kemalist, hem PKK'lı, hem FETÖ'cü! Saçma sapan şeyler bunlar.
-Bugün Osmanlı ve Cumhuriyet iki ayrı dünyaymış gibi anlatılıyor, sanki Atatürk birini yıkarak diğerini kurdu.
-Türkiye'nin daha aydınlık, daha huzurlu, daha güzel günlere vardığını görebilselerdi. Elbette ben de ölüp gideceğim ama diyorum ki bir göreyim de şu memlekette güzel günler olduğunu, öyle öleyim…
***
Zülfü Livaneli bu ülkenin en önemli ozanlarından, sanatçılarındandır. Nice şarkı ve türkülerini yüreğimize kazımış isimdir. Öncelikle yiğide hakkını vermek sonra da eleştirilerimi isterim…
Uzun yıllar önce sanal âlemden yazışırdık kendisi ile. Sabah gazetesinin toplumun büyük bir kesimince itibar gördüğü yılların akabinde Dinç Bilgin’e benim de antipati duyduğum yıllardı. Bir sohbetimizde bunu vurguladığımda, yani neden hala böyle bir ismin gazetesinde yazıyorsun ağabeyim dediğimde çok kızdı. Karşılıklı yazışmalarımız doruğa ulaştığında ben şöyle demiştim; eminim ki Özal şimdi gülücükler atarak benim sanatçım (ya da gazetecim) işini bilir diyordur…
Zülfü Livaneli şöyle koymuştu noktayı; Şinasi Kula adı ile bir daha asla birlikte anılmayacağım. Ömrümün sonuna dek adını bile telaffuz etmeyeceğim…
Daha sonra ne oldu biliyor musunuz? Dinç Bilgin, gerekçelerini açıklayarak (yani toplumu kandırdığını kabul ederek) halktan özür diledi. Yıllar sonra dilenen bu özrün hemen akabinde kendisine yine yazdım; haklı çıktım gördünüz mü?
Bir de Livaneli ile İzmir Cumhuriyet Mitingi’nde karşılaşmıştık. Hiç unutmam Mayısın 13’ünde Gündoğdu Meydanı tarihi bir günü yaşıyordu. Nasıl sıcak olur o mevsimde İzmir’im bilenler bilir. Ama bakın tarihi bir gün diyorum bir de bunu ekleyin lütfen. Çünkü iki milyon kişi olarak telaffuz edildi bu mitinge katılanların sayısı.
Ve ben bu tarihi mitinge türküler söylemek üzere davet edilen az sayıda sanatçıdan biriydim. Sazım sırtımda araçtan inip mitingin organize edildiği sahneye 35 dakikada varabilmiştim. Arası ne kadar yürüyüş mesafemin haydi tahmin edin; sadece 600 metre…
Bana iki milyon yurttaşımıza ve televizyonları başındakileri de sayarsanız on milyona yakın insana hitaben türkü söylemek nasip oldu. Koca zülfü Livaneli de bu tarihi anda anılmak istemez mi, ister elbette! Yakıcı mayıs sıcağında siyah pantolon ve siyah kazakla miting tertip komitesi başkanı ile tartışıyordu. Konu da davet edilmedi halde bu mitingte türküler söylemek istemesiydi. Çelişkisi de şuydu; Cumhuriyet mitinglerine olan yaklaşımı olumsuzdu yazılarında ve açıklamalarında o ana dek! Ama nedense bu gün milyonlarca insanı da hazır bulmuşken türkülerini söylemek üzere İstanbul’dan İzmir’de davet edilmediği halde uçakla gelmişti…
Yazımın başında ne dedim? Büyük bir ozandır, ölümsüz bir sanatçıdır Zülfü Livaneli. Onun için olumsuz sözlerim olamaz, olsa da bu sadece kıskançlık belirtisidir. Ama bu büyük ozan (ve onun konumundakiler) şunu asla unutmasınlar. Cumhuriyet ve bölünmez bütünlükten yana haykırışta ne kadar geç kaldıysanız; Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamakta ve kitlelere ulu önderimizi doğru tanıtmakta da o denli geç kaldınız! Çünkü Bor’un pazarı geçti artık usta…
SİZİN SESİNİZ
Kadın öğretmenlere ayna, erkek öğretmenlere tespih!
Dün, bir gazete haberi şu şekilde duyuruldu kamuoyuna…
Hükümete yakınlığıyla bilinen sendika (Eğitim-Bir-Sen) 24 Kasım Öğretmenler Günü dolayısıyla sendika üyesi öğretmenlere oldukça ilginç bir hediye dağıttı. Eğitim-Bir-Sen, kadın üyelerine ayna, erkek üyelerine ise tespih hediye etti…
Herkes (ya da her oluşum) kendisine yakışanı yapar inancı ile paylaştığım bu habere yorum yapanlar içerisinde 2 Eylül Gazetesi Köşe Yazarı Sezai Şen de vardı. Sezai kardeşim ‘isteyen istediğine gönlünden geçen hediyeyi verebilir, kimi ilgilendirir’e getiren bir eleştiride bulundu ve şöyle sürdürdü yorumunu: Üstadım... Biliyorsun bu ülkede, özellikle de son dönemlerde öyle PKK, DAEŞ, FETÖ üyesi, sempatizanı öğretmenler görüldü ki insanlar, aynen gazetecilere yönelik duydukları şüphe gibi, onlara karşı da şüphe duymaya başladılar. Saygınlığı her öğretmen, her gazeteci kendi sağlıyor. Yani genel anlamda saygınlıktan bahsetmek bugün herhangi bir meslek için söz konusu değil; saygınlık mesleğe göre değil kişinin kendi karakterine, davranışlarına göre. Ben bu yüzden "tüm öğretmenler" ya da "tüm gazeteciler" ifadelerini pek fazla kullanmam. Çünkü hangi meslekte olursa olsun, o meslek erbabının tamamı saygın değil, saygıyı da hak etmiyor…
Bu söyleminin altına ben de imzamı atarım elbet. Ama benim anlatmak istediğim çok net ve gerçekten samimi konu farklı.
Bugün bir sendikanın yapması gereken HAK mücadelesini vurguluyorum. Hak değince aklımıza sadece yüce Yaratan gelmez EMEK de (mücadelesi de) bir haktır. Sosyal saygınlığını yitirmiş mesleklerin yetiştirdiği insanların kalitesi toplumun gelecekteki kalitesi demektir. Her meslek özeldir ama insan yetiştiren, insanın yaşamasını sağlayan meslekler en özelidir. Öğretmenlik de bu özellerin başındadır. İşte bahsettiğim sendikalar öncelikle benim gibi emekli öğretmenler başta olmak üzere; mesleğinin başındaki tüm öğretmenlerin demokratik ve özlük haklarının, sosyal itibarının yeniden kazanımı adına gereğini yapmalıdır. Siyah ve beyazın zıtlığı ne kadar aşikâr ise, sendika ile işverenin yakınlığı (çok iyi anlaşması-ya da koşulsuz uzlaşması) da asla söz konusu değildir. Sendikalar emek mücadelesi veren yegâne oluşumlardır, başka türlü sendikanın anlamını bana öğretecek varsa buyursun gelsin!
OZANCA
Ben bir gülüm, sen bahçıvan;
Çok açarsam eser senin,
Mis kokarsam hüner senin
Ama bir de soldurursan
Günah senin, günah senin öğretmenim…
Ben elmasım, sarraf sensin
Pırlantaysam, emek senin
Parlıyorsam yaldız senin
Ama bir de parçalarsan
Kırık senin, kırık senin öğretmenim…
Ben boş defter, kalem sensin;
Doğru yazsan yarın senin,
Güzel yazsan ikbal senin
Ama bir de karalarsan
Vicdan senin, vicdan senin öğretmenim…
Ben öğrenci, sen öğretmen;
Başarırsam hüner senin,
Kazanırsam zafer senin
Ama birde kaybedersem
Yok diyecek başka sözüm;
Yorum senin, yorum senin öğretmenim… Hasan Bayhan