Trafik polisi mi, zabıta mı sorumlu?
Dizi dizi dilencilere alıştık artık.
Hakiki öz Eskişehirli olanına, başka kentlerden damperli kamyonlarla sürüler halinde kentin merkezine çoluklu çocuklu bırakılanlarına alışkınız. Bir de nur topu gibi ithal dilencilerimiz boy gösteriyor Eskişehir’in çeşitli cadde ve sokaklarında epeydir. Mülteci diye adlandırılan, kısacası ülkelerindeki savaşı gerekçe gösterip ülkemize sığınan Suriye-Irak gibi ülkelerden gelenlerin sayısı hakkında kimin net bir bilgisi var bilmem! Giden valimiz bu sayıyı mini minnacık gösterse de işin gerçeğinin o olmadığını tüm Eskişehirli biliyor aslında. Biliyor bilmesine de, ne yapacağını bilmiyor. Acımakla kızmak arasında gelip gidiyor yurdum insanının duyguları. Mağdura, hatta mağduru oynayandan yana olmayı üzerine vazife sayan yurdum insanının ne zaman ki bana dokunmayan dediği yılan kendini soktuğunda ciyak diye bağırmaya başlıyor işte…
Kaya değiliz, elbette ki savaşın getirdiği acılarla kanayan bu insanların acı çekmemesini istiyoruz. İyi de kardeşim kendileri bizim kadar duyarlı mı, taşın altına ellerini koymuşlar mı ki zamanında? Yani memleketlerinde cadı kazanı kaynamaya başlarken “bana ne kardeşim ben çorbama bakarım” kolaycılığı yerine, bu kirli savaşa vesile olan iç ve dış maşalara karşı ulusça bir olup defetselerdi ya vatanlarından! Böldürmeselerdi ya vatanlarını, ABD postallarını, maşalarını topraklarına sokmak yerine canlarını vermeye vatanlarında hazır olsalardı ya! Başkalarının ülkelerinde beşinci sınıf varlıklar yerine konmaktansa, kendi ülkelerinin sahibi olarak ölmeyi göze alsalardı ya!
Bir de şu soruyu sormalıyız. Biz mecbur muyuz kardeşim onların kendi tercihlerinin bedelini ödemeye? Emeklisinin aylığına 35 TL zammı reva görürken, savaş mağduru adı altında ülkeme sığınan milyonlarca mülteciye (!) bana verilmeyen paralar neden verilsin ki?
En önemlisi de Ortadoğu (Arap) kültürünü ben Anadolu topraklarında kabullenmeye mecbur muyum? Neden bana dayatıyorsun ki sana ait bir kültürü, çok özlem duyuyorsan dönersin ülkene doyasıya yaşarsın geleneğini göreneğini…
İç sesimi yazıya döktükten sonra yaşadığım olayı hemen paylaşayım izninizle. Yer Espark önü yani Bağlar Caddesi üzeri. Trafik ışıklarında duran her araç sahibinden para isteyen üç erkek çocuğu, vermeyenlere adeta salça oluyorlar! Hele sürücü kadınsa, aracın camını kapattığında kapattığı cama ve ön cama tükürerek tepkilerini koyuyorlar. Hatta durmadı diye türbanlı sürücü bayanın açık camından taciz ediyorlar…
Bunları görüntülemek üzere oturduğum banktan kalkıp cep telefonumun kamerasını çalıştırıp onlara doğru ilerledim. Birkaç dakika geçti geçmedi ki 15-16 yaşlarında henüz ergenlik sivilceleri tomurcuklanmış üç bitirim sünepe sağımdan solumdan yanaşarak niye çekim yaptığımı sordular. Gazetede bu haberi yayınlayacağımı, bu çekimin belge kalmasını istediğimi ve anca gitmelerini istedim.
Engel olmayı düşünüyorsanız hadi buyurun diyerek gardımı da aldım aslında. Defolup homurdanarak uzaklaştılar yanımdan. Hemen akabinde iyi olacak hastanın doktor ayağında gelir sözü gerçekleşti. Motosikletli bir trafik polisi (resmi) Anadolu Üniversitesine gidiş yönündeki caddenin kenarına park etti (26 A 4337). Kendimi tanıttım olayı anlatıp gereği için yardım istedim. Lakin bana hiç yüz vermeden (zabıtanın görev alanı olduğunu söyleyerek) İş Bankası yanındaki mağazaya doğru yürümeye devam etti. Devriye olduğunu, yanlış park edenlerle ilgileneceğini de ekledi giderken. İyi de dedim, bu çocuklar taciz ediyorlar özellikle bayan sürücüleri. 155’i aramamı net ve çok ciddi tavırla yineledi. Belli ki üstelesem biz papaz olacağız birbirimizle ve ramazan aylarının klasik gerekçesine sığınarak “e oruçluyum kardeşim, sinirlerimi bozdun” diyecek…
Trafik şubesinden tanıdığım bir kardeşimi telefonla arayarak anlattım olanları. O da zabıtanın görev alanı olduğunu ama sürücüleri taciz ettikleri için ekibe haber vereceğini söyledi. On dakika sonra mavi kırmızı flâşörlerini yakarak gelen ekip bir de sireni öttürünce çocuklar sokak aralarında kaybolup gittiler…
1-Zabıtalar
2-Trafik polisleri
3-Tellaklar
Bunlardan hangisinin görevidir, vatandaşı ilgilendirmez kardeşim. Artık her köşe başında fink atan bu çirkin görüntülerin sona ermesini kim sağlayacak bizim için önemli olan o! Son bir not; bu üç çocuk da, benim görüntü almamı sorgulayan diğer üç genç de Suriyeli değil halis muhlis esmer çocuklardı!
SİZİN SESİNİZ
Zeynep Burcu Tekin’i Alkışlıyoruz…
Zeynep BurcuTekin, Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunu. Üniversite yıllarından beri hayvan hakları konusunda çeşitli kuruluşlarda görev yapmış. Altı yıldır bir şirkette çalıştığı Eskişehir Organize Sanayi Bölgesi’ndeki (OSB) çok sayıda sokak hayvanlarının koruyucu meleği, anneleri bir bakıma.
Maddi manevi kendisini adamış sokak hayvanlarına. İngilizce konusunda kendisini geliştirip çok sık yurt dışı görevlerine giden Tekin, “sokak hayvanları için ne yapabilirim” diye düşünmüş.
Özel İngilizce dersi vermeyi, karşılığında ise para yerine sokak hayvanlarına için yiyecek almayı planlamış. Çevresinin de yardımı ile kısa sürede duyulduğunda derslere başlamış. Her yaşa her seviyeye İngilizce dersi veriyor şu sıralar. Onun karşılığında da sokak hayvanları için mama alıyor…
Eskişehir’imizin aydınlık yüzlü, aydınlık yürekli bir kadını o. Ve diyor ki sevgili Zeynep; amacım yardımdan da ziyade küçük desteklerle bir bilinç kamuoyu yaratabilmek, insanlara da ulaşmak. Çok değil ayda 50 TL ile iki üç köpeğin beslenmesine yardımcı olabilirsiniz ve beslenmeden de ziyade böyle bir farkındalık oluşturmak…
Haydi, gelin gururlanmayın bu insanla. Öncelikle insan yanı ile Eskişehirliliği ile. Toprağımın bu güzel kızının bu örnek davranışını tüm Türkiye’ye duyurmak da bizim görevlerimizden bir tanesi olsun Eskişehirli hemşehrilerim. O halde bana düşen görev sadece köşe yazımda bir kerelik konu etmek olmasın. ES TV’de, 9 Temmuz Cumartesi sabah 10.30’da başlayacak olan Sabah Kahvesi Programımda gururla konuk alayım kendisini. Bu gururumuzu dünyaya bir de ekranlardan duyurayım.
Haydi Eskişehirliler…