Anlayanlar anlamayanlara anlatsın

Eskişehirspor'da sular durulmuyor. Aslında Eskişehirspor'un durumu çok basit. Müsaadenizle açıklayayım;

Son olarak önce istifa eden, fakat sonra istifa etmediğini açıklayan Başkanımız, başlangıçta "Göreve devam" diyen fakat sonradan kongre kararı alan yönetime sert çıkmıştı. Ki o yönetim üyelerinin önceden 8'i kongre kararına imza atıp, sonradan imzalarını çekmişti. Üstelik şu sıralar önceden kongre kararı alıp, sonradan imzalarını geri çeken yönetim kurulu üyelerinin tekrar karar değiştirdiklerini öğrendik.

Üstelik o yönetim kurulu üyeleri önceden Osman Taş'ın başkanlıktan düşürüldüğünü belirtmişlerdi. Fakat daha sonra, önceden ellerinde olan karar defterini kaybettiklerini açıklamışlardı. Şimdi Osman Taş görevinin başında olduğuna göre o karar defteri bulunmuş olacak ki, önceden kaybettikleri karar defterine yazdıkları "Osman Taş Görevden alınmıştır" yazısını sonradan kaldırmışlar.

Nitekim önceden kulübün resmi internet sitesinde kongre kararını, hattâ yapılacağı tarih ve yeri açıklayan yöneticilerimiz, sonradan bu yazıyı kaldırdılar.

Bu arada önceden Başkan Osman Taş'a ültimatom veren Teknik Direktörümüz Fuat Çapa da, daha sonra bir açıklama yaparak, bir kulübün başkanına ültimatom vermenin kimsenin haddi olmadığını ifade etti.

Osman Taş ise önceden, "Teknik Direktörümüzün sonuna kadar arkasındayım" dediği Fuat Çapa'nın kulübe en çok zarar veren kişi olduğunu belirtti. Daha sonra "Futbolcularımın alacaklarını ödeyeceğim" diyen Osman Taş, sonradan bu parayı ödemediği için sıkıntı yaşanmıştı. Bunun üzerine önceden "Biz forma aşkı için oynuyoruz" diyen futbolcularımız, sonradan kendilerine verilen sözler tutulmadığı için antremanlara çıkmamışlardı.

Tabii bu arada önceden yönetime tâlip olup, "Balya balya paralarımız, çil çil altınlarımız, deste deste dövizimiz var" diyen Adnan Sevim ve arkadaşları, sonradan "Bin 10 bin avro ver de kulüp ceza almasın" sözü üzerine sonradan ortadan çekilmişlerdi.

Şimdi anladınız mı kulübün sorunlarının ne kadar basit olduğunu? Ben çok basit anlattım. Anlamayanlar varsa eğer, anlayanlar anlamayanlara anlatsın bir zahmet...

CHP 96 yaşında

Cumhuriyet Halk Partisi, 96'ıncı yaşını törenlerle kutladı. CHP'li dostlarımızı tebrik ederiz. Parti'nin kutlamalarında iki vurgu dikkat çekti. Birincisi CHP'liler "Halkın Partisi" ve "Atatürk'ün Partisi" söylemlerinin üzerine bastılar.

CHP ne kadar 'Halkın Partisi'dir? Yapılan son kamuoyu yoklamaları partinin yüzde 30 bandında oy aldığını gösteriyor. Böylesine önemli bir oy oranına erişen partiye "Halktan kopuk" demek – en hafifinden – vicdansızlık olur. Öte yandan CHP'lilerin iktidara gelebilmeleri için de en az yüzde 35 oy almaları gerekiyor. Üstelik CHP'nin 'Sürdürülebilir' bir oy artışı olduğunu söylemek güç. Siz bir kenar mahalleye gidip, "Proletaryanın gücü, yaygın düzeni zorlayacaktır. Bu tarihsel bir zorunluluktur. Nihâyetinde alt yapı – üst yapıyı belirler" derseniz, o kahvede toplanan vatandaşlar bedava çaylarını afiyetle içer ve "Alt yapı sorunu mu varmış?" derler. Ancak "Yetim hakkı" derseniz, işte o zaman sizi dinlemeye başlarlar. Siyasette neyi söylediğiniz değil, nasıl söylediğiniz önemlidir.

Bir diğer konu da CHP'nin Atatürk'ün partisi olup olmadığı. CHP durup dururken kurulmadı. Bu partinin kökeni İttihat ve Terakki Partisi'dir ki, Atatürk "Ben herşeyden önce bir Türk Milliyetçisiyim" sözünün de sahibidir. Cumhuriyetimizin ilk üç Cumhurbaşkanı da İttihatçıdır. Sizin İstanbul İl Başkanınız kocasının yediği domuz etleriyle övünüyorsa, ne halkçısınızdır, ne milliyetçi... CHP'lilerin öncelikle karar vermesi gereken şey, İttihatçı mı oldukları yoksa enternasyonalist mi oldukları.