Geçtiğimiz günlerde bir yerlerde toplantılar yapan MHP’li arkadaşlar ve kardeşlerimin davetleri üzerine bu toplantılara dinleyici olarak katılmıştım…
Toplantılarda TBMM’de görüşülmekte olan “Anayasa değişikliği teklifi” konusunda Genel Başkanları Devlet Bahçeli’nin “ben şahsen evet diyorum” sözlerini eleştirmişlerdi…
Dün bir özel kurumda görev yapan Eskişehir’in en eski hekimlerinden birisiyle karşılaştım…
Kamudan emekli olduktan sonra MHP’nin yönetimlerinde de görev yaptı…
Başkanlık sistemi ile ilgili görüşlerini sordum…
“Sevgili ağabeyim başkanlık sistemi konusunda Devlet Bahçeli’nin vermiş olduğu desteğe sizde ‘evet’ diyor musunuz?” diye sordum…
“Sadi Bey kardeşim ben ülkücü camianın içerisinde yetiştim. Ülkü Ocaklarında yetiştim. Oy kullanmaya başladığım yıldan beri de hep MHP’ye oy verdim. Devlet Bahçeli’ye de çok büyük saygı duyuyordum. Ancak AK Parti’nin gündeme getirdiği ‘Anayasa değişikliği paketine evet’ değinceye kadar da bu saygım devam ediyordu. MHP tabanına sormadan Anayasa değişikliği paketine kayıtsız şartsız destek verince bu saygım artık kalmadı. AKP’nin TBMM’ye taşıdığı bu Anayasa değişikliği paketine neden ‘evet’ dediğini bir türlü anlamış değilim. Sadece ben değil tüm MHP’nin tabanı da anlam veremiyor. TBMM’den belki geçer ama referandum da sandıktan MHP’nin tabanın da karşı çıkmasıyla ‘hayır’ çıkacağını düşünüyorum” diye cevap verdi…
İki gün önce de şu anda görevlerinin başında olan 5 sivil toplum kuruluşunun başında bulunan kişilerle karşılaşmıştım…
Bu kişiler de MHP’nin tabanından gelme…
Daha doğrusu Ülkü Ocağı kökenli…
Onlarında Anayasa değişikliği paketi hakkında düşüncelerini sordum…
“Bu konu ayaküstü anlatılacak konu değil. Vaktiniz varsa bir çay içelim. Çayımızı içerken de düşüncelerimizi sizinle paylaşırız” dediler…
Karşılaştığımız yerin yakınında genellikle gençlerin çıktığı kafeterya vardı…
Hava da soğuk…
Kafeteryaya girdik…
Çaylarımızı içerken içlerinde en yaşlısı ve en tecrübelisi olanı başladı anlatmaya…
“Önce bir hatırlatma yapmak istiyorum. 2016 yılının Ocak ayının ya üçü ya da dördü idi. O günlerde Başbakan Ahmet Davutoğlu idi. Davutoğlu aynı gün önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu, daha sonra da Genel Başkanımız Devlet Bahçeli’yi ziyaret etti. Ziyarette içerisinde başkanlık sisteminin de yer aldığı Anaya değişikliği paketine destek istedi. Bahçeli’nin verdiği cevap hala kulaklarımda çınlıyor. O gün kendisini gıyabında tebrik etmiştim. Bahçeli’nin verdiği yanıt, bir dönem HDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın kullandığı “Seni başkan yaptırmayacağız” sözlerini akıllara getirdi. Bahçeli, parlamenter sistemin daha da güçlendirilmesinden yana olduğuna vurgu yaparak, daha önce de olduğu gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik eleştiriler yapmıştı. Toplantı sonrasında ise MHP adına Oktay Öztürk, yeni anayasa ve başkanlık sistemine bakışlarını anlatmıştı. Oktay Öztürk Bahçeli’nin Davutoğlu’na görüşmede başkanlık sistemini istemediklerini bunun aksine parlamenter sistemin daha da güçlendirilmesinden yana olduklarını anlattığı ifade etmişti.”
Yanında biraz daha genç olan sivil toplum kuruluşunun başındaki MHP’li de Bahçeli’nin 8 Aralık 2015 MHP grup toplantısında yaptığı ertesi günü bir gazetede haber olan sözlerini kesmiş ve cebinde taşıyor…
Çıkarıp okumam için bana verdi…
8 Aralık 2015’deki MHP Grup Toplantısında Bahçeli bakın neler söylemiş:
“Başkanlık Sistemi tartışması yeniden gündeme geliyor. Propagandası yapılan budur. Alttan alta işlenen, servis edilen, medyayla güçlendirilen, sistemin etkilendiği, tıkandığı söylemleridir. Bunların tutar ve kayda değer bir yanı yoktur. Mesele Erdoğan'ı güvence altına almaktır. Mesele Erdoğan'ın kişisel gayesinin tatmin olmasıdır. Erdoğan başbakanken de cumhurbaşkanıyken de çift başlılıktan şikâyetçidir. Çünkü sözünden başka söz söylenmesini kaldıramamaktadır. Devleti aile şirketi gibi yönetmek istemiştir. Her gittiği devletin yönetim sistemine özenmiştir. ABD'ye gidip onların sistemini övmüştür, Meksika ya gidip yine Meksika'daki sistemi övmüştür, Fransa ziyaretinde ise Fransız tarzı başkanlık sistemini övmüştür. Allah'tan şu sıralar Kuzey Kore'ye gitmemiştir yoksa Türkiye'nin geleceği kapkara olmaktan kurtulamayacaktır. Erdoğan ne yapmaya çalışmaktadır? Bu milletin yegâne derdi Erdoğan'a koltuk imal etmek midir? Peki, Erdoğan başkan olduktan sonra krallık ilan etmeyeceğine kim garanti verebilir. Oğlunu ikinci Erdoğan olarak tahta geçirmeyeceğine kim garanti verecektir. Türkiye'nin yeni Putin'i yavaş yavaş oluşmaktadır.”
Uzun lafın özeti…
Devlet Bahçeli ve MHP’li bazı milletvekilleri “Anayasa değişikliği” paketine “evet” derken, tabandakiler ise,”Bahçeli kendini de MHP’yi bitirdi. Anayasa’ya da hayır Devlet Bahçeli’ye de. Anayasa değişikliği paketi TBMM’den de referandumdan da geçse de geçmese de artık Devlet Bahçeli’yi partinin başında görmek istemiyoruz. Bahçeli tabandan gelen seslere kulak vermeyerek ısrarla partinin başında kalmayı tercih ederse bizde kendimize yeni bir yol haritası çizeceğiz” diyorlar…
*-*****
GÜNEŞ VE RÜZGÂR
Güneş ve Rüzgâr, hangisinin daha güçlü olduğu konusunda tartışırlar.
Ve Rüzgâr "Sana benim daha güçlü olduğumu kanıtlayacağım" der.
"Şuradaki yaşlı adamı görüyor musun hani şu üstünde palto olan. Bahse girerim o paltoyu üstünden senden çok daha çabuk söküp alabilirim."
Bu denemeye razı olan güneş bir bulutun arkasına gizlenir ve rüzgâr bir fırtına gücüyle esmeye başlar. Ancak rüzgâr şiddetini ne kadar artırırsa yaşlı adam da paltosuna o kadar sarınır. Sonunda rüzgâr pes edip durulur ve güneş bulutun arkasından çıkarak yaşlı adama sıcacık gülümser. Bunu gören yaşlı adamın yüzünde bir hoşnutluk ifadesi belirir. Ve paltosunu çıkarır.
İddiayı kazanan Güneş Rüzgâra;
"Dostluk ve Naziklik her zaman haşinlik ve zorbalıktan daha güçlüdür" der.