Uzun süredir Eskişehirin gündemine oturan Sevinç Mahallesi, yine bütün dikkatleri üzerine çekti.
Uzun süredir Eskişehirin gündemine oturan Sevinç Mahallesi, yine bütün dikkatleri üzerine çekti. Ankara'dan gelen yetkililer halkı bilgilendirmek amacıyla bir toplantı düzenlediler. Ancak ortam o kadar gergindi ki, bu toplantı yapılamadı. Odunpazarı Belediye Başkanı, CHP'li milletvekilleri ve STK temsilcilerinin Seviçlileri desteklediği toplantıda halk çok kesin bir mesaj vermiş oldu; Alın kömür ocağınızı, başınıza çalın!.. Öncelikle şunu belirtelim; her ne kadar yetkililerimiz kömürden bahsediyor olsalarda, madende çıkartılacak şeyin adı kömür filan değil, linyit. Linyit ise bataklık turbasından az kaba bir şey. Linyitin doğru dürüst kalori vermediğini de belirteyim. Ayrıca çevreye de kömürden çok zararı var. Toplantı hakkında çok değerlendirme okuyacağınıza eminim. Nitekim benim de bir takım değerlendirmelerim var. Ancak ben iki husus üzerinde durmak istiyorum. Birincisi abartılı güvenlik önlemleri. İkincisi ise Odunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt'un rolü...
Kurt'a 10 üzerinden kaç puan verdim?
Toplantı sırasında sinirler o kadar gerildi ki, bir ara işin daha da tatsızlaşacağından endişe ettik. Ancak her kafadan bir sesin çıktığı, bağırışlardan kimsenin sözlerinin anlaşılmadığı bir ortamda ortaya Odrunpazarı Belediye Başkanı Kazım Kurt çıktı. Sanırım gençliğinde tiyatroyla da amatör olarak ilgilenen Kurt, kelimenin tam anlamıyla sahne aldı ve "Ben Odunpazarı Belediye Başkanıyım" dedi. Bunun üzerine salondaki bütün sesler sanki bıçakla kesildi. Kazım Kurt "Bu köy, bizim belediyemizin hudutları içerisinde bir köydür. Davetiniz üzerine geldik. Ancak..." dedi ve hafif yan dönerek salondaki öfkeli halkı göstererek, "... Şu şartlar altında hiçbir bilgilendirme toplantısı yapılamaz" ifadelerinde bulundu. Kazım Kurt taziye evindeki alkış seslerini zor bastırarak devam etti, "Ben bu ortamda sağlıklı bilgi alacağımı düşünmüyorum. Bu kadar polisin, bu kadar jandarmanın, bu kadar karışıklığın bulunduğu bir ortamda, bize hiçbir teknik bilgi verilemez" dedi ve kısa süren konuşmasının ardından toplantıyı alkışlar arasında terk etti. Olayın çevresel, politik ve toplumsal yönlerini bir başka yazıya bırakalım. Ancak meseleyi "Liderlik" ve "İletişim" sanatları açısından değerlendirecek olursak, Kazım Kurt'a 10 üzerinden 10 puan veririm.
Savaş filminin seti gibi
Sevinç Mahallesi'ndeki vatandaşlarımızın sinirlerini en çok geren şey, alınan aşırı ve abartılı güvenlik önlemleriydi. Hani 2'inci Dünya Savaşı'nda Alman esir kampları vardır. "Achtung!.." yani "Dikkat!" diye bağıran ve uzun kaput giymiş Alman askerleri, dikenli tellerin arkasında dolaşır. Ellerinde makineli tabancalar olan askerler bile, zincirlerini koparırcasına atılan köpeklerden korkar. İnsan etini parçalamak için özel olarak eğitilmiş köpekler, soğuk havada ağızlarından buharlar çıkartarak, bir deri bir kemik kalmış savaş esirlerine doğru havlar. Bir oraya, bir buraya dönen projektörler, gecenin karanlığını yırtar ve dikenli telleri aydınlatır... İşte yetkililerimiz az daha abartsalarmış, alınan güvenlik önlemlerini kameraya alıp, bir 2'inci Dünya Savaşı filminde kullanabilirmişiz. Şimdi 10 puanlık uzman sorusu geliyor; bu önlemler neden alındı? Kimi kimden korumak için alındı? Yoksa maksat vatandaşın gözünü mü korkutmaktı? Sevinç Mahallesi'ndeki vatandaşlarımız, vaktiyle Doğu Anadolu'dan göç etmiş Kürt kardeşlerimiz. Alın terleriyle kazanan ve namusuyla yaşayan bu vatandaşlarımızın aşırı önlemlerden dolayı çok ama çok rahatsız olacaklarını hesaplayamadınız mı? "Biz vatansever insanlarız, bize terörist muamelesi mi yapılıyor?" diye alınganlık gösterebileceklerini düşünemediniz mi? Bu kadar çok askere, polise, Toma aracına ne gerek vardı? Oldu olacak bir tane de zırhlı tugay çağıraydınız...