CHP’de dağınıklık bir türlü giderilemedi. Kimin ne yaptığı belli değil. İlk üç aday çalışıyor, gerideki üç aday ise çalışıyormuş gibi yapıyor.
Eskişehir’deki yayımlanan gazetelerin yazarlarını yazılarını okuduğumda çoğunluğu CHP’nin adaylarını eleştiriyor. Daha doğrusu adaylardan birkaçı eleştiri yağmuruna tutuluyor. CHP’nin adaylarına baktığımda organizeli bir çalışma sürdüremiyorlar.
Özellikle 6 kişilik listenin ilk üçünün altındaki isimler, 7 Nisan’dan bu yana kırgınlıklarını hala atamamışlar.
‘Aslında listenin ilk üçü biz olmalıydık. Yıllardır Eskişehir’de CHP’nin bayrağını gönderde tutmak için mücadele veriyoruz. Bunda da başarılı olduk. Ancak bayrağı göndere çekmeyenler listenin ilk üç sıralamasında yer aldılar’ diye gönül kırgınlığı içerisinde olduklarını yakın çevrelerine söylediklerini biliyorum.
‘Listenin bu şekilde oluşmasını isteyenler bile bugün meydanlarda görünmüyorlar’ diyerek de, adresi belli yere gönderme yapıyorlar.
ALTI OKA SARILMA ZAMANI
Dün gazeteye ziyaretime gelen CHP’li bir dost ile yarım saati aşkın sohbet ettik. Liste ile ilgili rahatsızlığını anlattı. Anlattıklarını dinleyince hak verdim. Ancak bu saatten sonra yapılacak bir şey yok. Listelerin değişmesi mümkün değil. O nedenle CHP’liler ‘Altı Ok’a sarılmalılar. Yoksa CHP’deki bu dağınıklık AK Parti’nim işine yarıyor. Hatta açık yazayım. AK Parti’nin tekrar üç milletvekili almasını kolaylaştırıyor.
ARADAKİ FARKI KORUYOR
2011 genel seçimlerinde AK Parti: Yüzde 44,06, CHP: yüzde 35,53. Toplam oylarda AK Parti: 221 bin 437. CHP: 178 bin 565 oy almış. AK Parti’nin oyu CHP’den 42 bin 872 fazla. Belediye seçimlerinde CHP, AK Parti’ye, milletvekili seçimlerinde ise AK Parti, CHP’ye fark atıyor. Türkiye genelinde AK Parti’nin oy kaybettiği açık ve net.
Eskişehir’e baktığımda dağınıklık ve isteksiz çalışma CHP’nin, AK Parti ile arasındaki oy farkını kapatmasını zorlaştırıyor. Bu dağınık çalışma önümüzdeki günlerde de devam ederse AK Parti, 2011 seçimlerindeki gibi farkla Eskişehir’de 3 milletvekilini rahat kazanır.
CHP’nin üç milletvekili çıkaracak dermanı yok. Bunu sadece ben söylemiyorum. Dün ziyaretime gelen CHP’li dost gibi, tanıdığım çok sayıdaki CHP’liler de aynı türküyü söylüyor.
Hatta 2011 seçimlerinde CHP’ye oy veren yüzergezer oylardan tanıdığım çok sayıda kişi, 7 Haziran’da HDP’ye oy vermeyi düşündüğünü söylüyor.
Gerçekten de yüzergezer oylar, yani sabit bir görüşü olmayan, AK Parti ve CHP’den de umduklarını bulamadıklarını söyleyenler bu kez gerçekten oylarını HDP’ye verecek olurlar ise, bundan CHP rahatsız olacak.
Henüz daha bir aya yakın zaman var. CHP, özellikle HDP’ye kayacak oyların önüne geçmek için çareler aramalı. Bunun için ne yapılmasını herhalde benden daha iyi biliyorlardır! Eğer çözülmenin önüne geçilemezse CHP belki de Eskişehir’de 2011 seçimlerinde aldığı oyu bile alamama tehlikesi yaşabilir.
‘Dost acı söyler ama doğru söyler’ derler ya. Her ne kadar ben sizin dostunuz değilsem de, uyarıyorum. Gerisi size kalmış.
Daha önceki yazımda CHP’de-AK Parti’de üç milletvekili için çalıştıklarını yazmıştım. Aradan geçen süre içerisinde fotoğraf biraz daha netleşmeye başladı. Bugün o fotoğrafa tekrar baktığımda CHP’nin üç milletvekili çıkarmasının zora girdiğini görüyorum. Fotoğrafta bir şey daha görüyorum. CHP’den kaçan oyların HDP’ye kaymasıyla, CHP’nin üç milletvekili çıkarmaması için AK Parti’ye yardım ediyorlar gibi de bir düşünceye kapılmadım dersem yalan söylemiş olurum.
Anne Kalbi
Delikanlı, katı yürekli bir kızı sevmiş ve onunla evlenmek istemişti. Ancak kız, korkunç bir şart ileri sürerek:
“Senin sevgini ölçmek istiyorum” dedi. Bunun için de köpeğime yedirmek üzere bana annenin kalbini getireceksin. Delikanlı, tüyler ürperten bu teklif karşısında ne yapacağını şaşırmış ve uzun bir tereddütten sonra hislerine mağlup olup annesini öldürmeye karar vermişti. Annesi, belki de durumu fark ettiği için oğluna fazla direnmedi. Ve çocuk, annesini öldürerek kalbini bir mendile koydu. Delikanlı, kızın isteğini yerine getirmiş olmanın heyecanıyla yolda koşarken ayağı bir taşa takıldı. Kendisi bir tarafa, mendil içindeki kalp bir tarafa fırladı. Canının acısından, ağzından ister istemez" Ah anacığım!" sözleri döküldüğünde annesinin tozlara bulanan ve hala soğumamış olan kalbinden bir ses yükseldi:
-Canım yavrum, bir yerin acıdı mı?
Bakın oğlu tarafından sevdiği uğruna öldürülmesine rağmen, hâlâ ‘canım yavrum bir yerin acıdı mı?’ diye sormadan edemiyor.
“Ağlarsa anam ağlar, gerisi yalan ağlar” atasözünden de anlaşıldığı gibi hayatımıza giren-çıkan yüzlerce insan vardır. Fakat hangisi bizi annemiz gibi koruyup kollayıp aynı zamanda da sevgisini ve şefkatini gösterebilir? Ya da o insanın kendince tanımladığı sevgi kavramı, anne sevgisinin ne kadar yakınından geçebilir?
Annenin sevgisi ve bu anne sevgisini çocuğun hissedebilmesi o kadar önemlidir ve o kadar özel bir duygudur ki, bu özel duyguyu da tek bir güne sığdırma çabası boştur bence. Annemiz tüm hayatı boyunca bizi zaten koşulsuz düşünmüştür. Biz neden 365 gün içinden sadece bir günü annemize ayırmışız? Sadece bu gün değil de her gün annemize onu sevdiğimizi hissettirelim.
Annemiz, bizi dünyaya getiren, yaşamı boyunca da bizim en büyük destekçimiz olan bir bakıma hayatınızdaki mucizedir.
Bugün işte o her zaman yufka yürekli, sevecen, evlatları için canını bile esirgemeyen, cennet ayaklarının altında olan annelerin günü. Bu vesile ile başta 25 yıl önce hakkın rahmetine kavuşan sevgili annem, şehit anneleri olmak üzere tüm annelerin günü kutlu olsun. Hepinizin ellerinden saygıyla ve sevgiyle öpüyorum.
FIKRA:
Baamm!
Büyük bir savaş çıkmış. Bütün dünya bizim Trabzonlulara karşı... Derken herkes kendilerine siper kazmış. Trabzonlular ayrı bütün dünya ayrı. Ve savaş başlamış. Trabzonlular bir bir öldürülüyormuş bu işe bir çare bulalım demişler.
Temel:
-Uşaklar herkes eğilirse bizi vuramazlar. Derken herkes eğilmiş. Diğer taraftan da düşman kuvvetleri buna çare olarak plan yapmış ve başlamışlar:
-Temel kim? oradan bir ses:
- Benim ula... Baamm Temel ölmüş!
Bir ses daha gelmiş:
-Dursun kim?
- O da benim ula.... Bammm Dursun da ölmüş!!
Neyse Trabzonlular da akıllanmış ve bu sefer onlar başlamış:
-Hans kim? Ses yok!
-Maykıl kim? Yine ses yok! Derken bir ses:
-Hans'a kim seslendi?
-Ben ula... BAAAMM!