Ali Baş'ın yönettiği Açıkça programında Eskişehir'in gündeminden düşmeyen Hasan Polatkan Havalimanı meselesi konuşuldu. Genelde tek konukla yapılan programda bu kez iki konuk vardı, gazeteci Vedat Celal Alp ve AK Parti Tanıtım ve Medya Başkanı Hasan Burgaz...
Zaman zaman tartışmaların harâretlendiği programı izlemeyenlere sosyal medya hesaplarından izlemelerini tavsiye ederim.
Öncelikle Hasan Polatkan Havalimanı meselesinin Eskişehirliler'in istediği şekilde neticelendiğini belirtelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Eskişehir halkının tepkilerini dikkate aldığı için teşekkür ederiz. Bu başarıda Eskişehir'deki AK Parti teşkilatının rolü büyük. Hasan Polatkan krizi, onlar için iki ucu keskin bir kılıç gibiydi. Ya düşmanı saf dışı bırakacak, ya kendilerini keseceklerdi. Eğer ki başarısız olsalardı ve Hasan Polatkan tavukların toprağı gagaladığı hayalet bir tesise dönüşseydi, bunun siyasi bedelini Eskişehir'deki AK Partililer öderdi. Ancak madem ki muvaffak oldular, her türlü övgüyü de hak ediyorlar.
Bu yaşanan hadiseyi "Eşeğini önce kaybedip, sonra bularak sevinmek" olarak nitelendirebiliriz. Ben öyle düşünmüyorum. Bence önemli bir başarı elde edildi. Bence yaşanan ve atlatılan kriz, Eskişehir'in yek vücut olmasını göstermesi açısından olumlu bir olaydır.
Bu arada – kanımca – yaşanan olaylardan Eskişehirli AK Partililerin de çıkarması gereken bir ders var. Eskişehir'de AK Parti'nin Profesör Nabi Avcı ve Profesör Emine Nur Günay gibi son derece saygın ve seviyeli isimleri var. Kendilerini bu özelliklerinden dolayı seviyoruz. Bu kişiler sorunları genel olarak, "Koridor" diplomasisi ile çözmeyi seviyorlar. Ancak nezaket ve zerafet, karşınızdaki kişi bu özelliklere değer veriyorsa bir anlam ifade eder. Kendi naçizane hayat tecrübelerimden de biliyorum; hele ki hiç hak etmediği mevkilere hasbelkader gelen tiplerle karşı karşıya kalırsanız nezaket ve zerafetiniz, "Zayıflık ve Acizlik" olarak algılanır.
Zaman zaman meseleleri köpürtmek ve kavga etmeyi de bilmek gerekir. Belki de şimdiye kadar kavga etmeyi bilmediğimiz için Eskişehir olarak çok şey kaybetmişizdir.
Karaismailoğlu Eskişehir'de aday olmasın
Sözcü Gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, 11 Nisan tarihli köşe yazısında önemli bir iddiayı dile getirmiş. Zeyrek'e göre Ulaştırma Bakanı Âdil Karaismailoğlu, 2024 seçimleri için İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı için yarışmaya hazırlanıyormuş. Allah bütün adayların yolunu acık etsin. Meslektaşımız Deniz Zeyrek'in haklı olup olmadığını zaman gösterecek. "Acaba Millet İttifakı'ndan oy tırtıklar mı?" diyerek Tansu Çiller'e dört elle sarılan çaresizlik, adama her şeyi yaptırır...
Yalnız Sayın Karaismailoğlu'na küçük bir tavsiyede bulunabilirim. İsterse İstanbul Belediye Başkanlığına aday olsun, kazanma şansı vardır. Hatta isterse Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliğine bile aday olabilir. İnanın bunu bile kazanma ihtimali vardır. Ancak Eskişehir'de mahalle muhtarlığına adaylığını koymasın; zira çok kötü hezimete uğrar...
Çöl Tilkisi Özokçu
Yıllar boyunca Eskişehir Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler Odası (ESMMMO) Başkanlığı yaptıktan sonra, kanun gereği görevi arkadaşlarına devreden İlker Özokçu, düzenlediği bir basın toplantısıyla yeniden başkanlığa aday olduğunu açıkladı. Özokçu Eskişehir'deki oda ve sivil toplum kuruluşu yöneticileri arasında çıtayı çok yukarılara taşımış, son derece başarılı bir isimdi. Elbette odalarındaki yeni yönetimi belirleyecek olan ESMMMO üyelerinin kararını önceden bilemeyiz. Ancak İlker Özokçu, camiası içinde öyle kuvvetli bir isim ki, bu seçimi de zorlanmadan kazanırsa hiç şaşırmam.
İlker Özokçu'nun yeniden aday olması, bana Almanların ünlü askeri Mareşal Erwin Rommel'in Tobruk savaşına geri dönmesini hatırlattı.
"Ne alaka?" diyebilirsiniz; izah edeyim...
Düşmanlarının "Çöl Tilkisi" lakabı taktığı Rommel, İtalyanların hezimete uğradığı Tobruk Cephesi'ne Hitler tarafından gönderilir. Görevi basittir; Hezimete uğrayan Mussolini Ordularını, 'Şerefli bir mağlubiyet' ile kurtarmak. Fakat Rommel çöl savaşlarında o kadar başarılı olur ki bırakınız hezimeti engellemeyi, tam tersine İngilizler'i hezimete uğratır. Daha sonra Hitler Rommel'i başka bir cepheye göndermek için Almanya'ya çağırır. Ancak Rommel'in cepheden uzaklaşmasıyla birlikte İtalyanlar yine yenilmeye başlar. Bunun üzerine ikinci kez Libya – Tobruk Cephesinde görevlendirilir. İlk işi askerlerin moralini düzeltmek olur. Cephe hattına, bütün askerlere okunmak şartıyla tek kelimelik bir emir yayınlar:
"Ben geldim..."
Emrin altındaki imza, zaten her şeyi açıklamaktadır; Mareşal Erwin Rommel...
İlker Özokçu'nun basın toplantısında söylediklerini gazetelerinizde uzun uzun okuyabilirsiniz. Ben tek kelimeyle özetleyeyim;
Ben geldim...
Henüz yorum yapılmadı,
İlk Yorum yapan siz olun...